Bugün Ankara'da çok önemli bir toplantı var: Türkiye, Sırbistan ve Bosna-Hersek dışişleri bakanları, beşinci kez bir araya gelecek. Balkanlar'ın, katliamlarla, etnik temizliklerle beslenen keskin öfkesinin tarafları aynı masada oturtulacak. Ayda bir yapılan toplantılar ne anlama geliyor ve beşinci toplantıya kadar neler oldu, bundan sonra neler olacak? Toplantıların önemi nerden kaynaklanıyor? Sessiz, dikkatlerden uzak gerçekleşen, Ortadoğu'daki keskin manevralar ve içerideki sert tartışmalar arasında kaybolup giden buluşmalar, aslında Balkanlar tarihini tersine çevirecek ölçüde sürprizler içeriyor.
Ama önce; üç yüz yıl sonra günümüze taşınan bir gelişmeyi hatırlatalım. Ankara'daki toplantının dördüncüsünün yapıldığı gün, toplantılar dışında benim için oldukça etkileyici bir şeye tanık olduk. Viyana Kuşatması'ndan sonra 1699 yılında imzalanan ve Osmanlı'nın Avrupa topraklarının çok büyük bölümünü kaybettiği Karlofça Anlaşması'nın yapıldığı yeri ziyaret ettik. Osmanlı ve Kutsal İttifak heyetlerinin, Voyvodina'da bulunan Karlofça kasabasında yürüttükleri müzakere tam 52 gün sürer. Soğuktan bazı katılımcıların öldüğü söylenir. 26 Ocak 1699'da anlaşma imzalanır. Müzakere yapılan mekanın dört girişi vardır. Osmanlı müzakerecileri Doğu Kapısı'ndan girer. Anlaşma sonrası Osmanlı heyetinin girdiği kapı kapatılır. Aynı yere kurulan Şapel'de, Osmanlı heyetinin girdiği Doğu Kapısı'na duvar örülür. Kapı, tam 310 yıl kapalı kalır. Türklere, Müslümanlara Avrupa kapıları kapanmıştır!
Geçtiğimiz yıl, 2009'da, Türkiye'nin girişimiyle kapı yeniden açılır. Türkiye'nin Belgrad Askeri Ataşesi Doğu Kapısı'ndan kılıç kuşanarak girer. Kapı, 310 yıl sonra bu sefer dostluk için açılır. Bu sadece Avrupa Birliği ile sınırlı bir şey değildir. Türkiye, Balkanlar'daki tarihi mirasını yeniden keşfetmeye çalışıyor. Bu miras; sadece Bosna, Kosova meseleleriyle sınırlı değildir. Yüzyıllara dayanan, Sırplarla genelde düşmanlık üzerine gelişen ama bir o kadar da ortaklıklara dayanan mirastır.
Bosna kıyımı, Kosova savaşı, Yugoslavya'nın parçalanması yeni yüzyılda Balkanlar'la ilgili hafızamızı yeniledi. Türkiye, tıpkı Osmanlı gibi, kendini aynı zamanda bir Balkan devleti kabul ederek, ilk kez bölgede ayrışmaya karşı birleştirici rol üslenme arayışına girdi. Gerek Bosna-Hersek'in bağımsızlığını güvence altına alma, gerekse yeni çatışmalara gidecek kapıları kapatma, yerine bölge ülkeleri arasında işbirliğine teşvik etme amacıyla Türkiye-Sırbistan-Bosna Hersek üçlü toplantıları başlatıldı. Geçtiğimiz ay, Belgrad'da bu toplantıların dördüncüsü yapılırken, aynı mekanizma, Türkiye-Hırvatistan-Bosna Hersek arasında da kuruldu. Bosna Sırp Cumhuriyeti'nin bağımsızlık ilan etmek istediği, Dayton sonrası çatışmaların yeniden başlama ihtimalinin alabildiğini arttığı bir dönemde, Hem Sırbistan'la Bosna Hersek arasındaki ilişkiler güçlendiriliyor hem de Sırbistan-Türkiye arasında stratejik anlaşmanın çerçevesi şekillendiriliyor. Bosna-Sırp yakınlaşması, Belgrad'ın Bosna Hersek'in toprak bütünlüğünü tanıması sonucunu doğururken, Bosnalı Sırpların bağımsızlık ilanının da önüne geçiyor.
Bugün Ankara'da yapılacak beşinci toplantı gerçekten çok önemli. Sırbistan ve Bosna Hersek karşılıklı büyükelçi atayacaklar. Normalleşmenin, işbirliğinin, Balkanlar'da Türkiye inisiyatifinin, etnik çatışmaların alabildiğine yüksek olduğu bölgede ilk kez bölgesel ortaklıkların önünü açması beklenen yeni sürecin beklenen en büyük başarısı yeni çatışmaların önüne geçilmesi olacak.
Rusya'dan kalkan bir kişi, ya da bir aracın, Ermenistan'dan Azerbaycan'a, oradan Ürdün'e, Lübnan'a kadar vizesiz, hiçbir engelle karşılaşmadan gidebileceği, Moskova'dan Beyrut'a hatta Belgrad'a kadar, Türkiye'nin tam merkezinde yer alacağı bir çekim merkezi oluşturma yönünde adımlar atılıyor. Güney'e doğru giden bütün trafiğin Mersin'de birleşeceği, Kuzey'e ve Doğu'ya giden trafiğin Trabzon'da birleşeceği, ABD ve AB'ye endeksli olmayan bir bölgesel yakınlaşma gerçekleşebilir mi? Şu an bilmiyoruz ama Türkiye bunu Ortadoğu'da belli oranda başardı. Balkanlar'da neden olmasın?
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile üç günde üç ülkede yürütülen girişimlere tanık olunca, Türkiye'nin Balkanlar'da başlattığı trafiğin, etnik çatışma, soykırımlar ve kanlı savaşların taraflarını nasıl da aynı masanın etrafında toplayabildiğini gösterdi bize.