28 Şubatçılar, Gazze'de sizin savaşınız veriliyor!

xxx65566

Avrupa'da en çok Yahudi nüfus barındıran şehirlerden Macaristan'ın Başkenti Budapeşte'de binlerce kişi Filistin için Octogon meydanında toplanır. Ellerinde Tayyip Erdoğan'ın da resimleri vardır. Bağımsız Filistin sloganlarıyla yürüyüşe geçen kalabalık, Türkiye Büyükelçiliği önünde durup "Köszönöm Törökorszag, Köszönöm Erdogan" (Teşekkürler Türkiye, Teşekkürler Erdoğan) sloganları atar. Hristiyan kuruluşların düzenlediği yürüyüş, Kahramanlar Meydanı'nda bir Filistinli mültecinin Macarca duası ve kalabalıktan yükselen “Amen” nidalarıyla sona erer…

Latin Amerika'dan Uzak Asya'ya kadar yeryüzünün bütün şehirleri, İskenderiye'den Şam'a kadar Ortadoğu'nun bütün meydanları aynı duygu, aynı öfke, aynı acıyla doyup taşarken, Anadolu'nun bütün kasabaları bir ortak duyarlılığı dünyaya haykırıyor.

Çünkü Gazze Stlengrad olmuştur artık, İsrail ise Nazi!

Bu şehirleri, meydanları, sokakları duymayanlar, İsrail'in Gazze'yi içindekilerle birlikte imha etme sebebini Hamas'ın Kassam füzeleri sanıyor! Hamas'ın silahlı gücünün kırılması sanıyor. Zavallılar!... ABD'nin, Avrupa ülkelerinin, bazı Arap ülkelerinin işbirliği ile bir buçuk milyon insan gözlerimizin önünde yakılırken, kömürleşmiş bebek cesetleri, sokaklara akın eden yüz binlerin öfkesi bile onların yüreklerine işlemiyor.

İsrail ile bu kadar derin ilişkileri olan Türkiye neden bu kadar ses verdi? İsrail neden Gazze'ye saldırdı? Mısır ve bazı bölge ülkeleri neden İsrail ile birlikte hareket ediyor? Avrupa ve Yunanistan üzerinden İsrail'e askeri sevkıyat neden artırıldı? İsrail saldırılarının sebebi Gazze açıklarında keşfedilen doğalgaz mı?

Bu konularda bugüne kadar ortay konulan gerekçelerin hiç biri tatmin edici değil. Bu yüzden biraz geriye gidelim…

1992'de hazırlanan, 1996'da İsrail yönetimi tarafından kabul edilen, neocon olarak bildiğimiz hemen her isim tarafından imzalanan, önceleri İsrail'in 21. yüzyıl perspektifi iken sonradan ABD'nin yeni Ortadoğu politikasının temeli haline getirilen, Türk-İsrail ekseni'nin ana gerekçesini oluşturan, İsrail'i 21. yüzyılda bölgesel hegemon güç haline getirmeyi amaçlayan, yeni Ortadoğu Haritası'nın çizilmesi anlamına gelen “Clean Break” doktrinini hatırlayalım. İsrail için stratejik güvenlik alanı oluşturmaya yönelik bu çalışma Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesini, Suriye'nin devreden çıkarılmasını, İran'ın tecrid edilip zayıflatılmasını öngörüyordu. İsrail ve ABD, bunu kimlerle yapacaktı? Türkiye ve Ürdün'le. Daha sonra Mısır da bu koroya katıldı.

1996'larda Türkiye ile İsrail arasında imzalanan o gizli anlaşmaların sebebi bu doktrindi. 28 Şubat darbesi bu doktrini şekillendirenler tarafından dizayn edilip uygulattırıldı. “28 Şubat bin yıl devam edecek” diyen eski Genelkurmay Başkanı kimlerin dilini konuşuyordu o zaman! İsrail aşırı sağına mensup yazarlar bile, koca generallerin bu kadar kolay işbirliği yapmasına nasıl şaşırdıklarına ilişkin yazılar yazdı. Onlar, bu ülkenin bölge politikalarını, güvenliğini İsrail çıkarlarına hapsettiler. Doktrin, İsrail ve ABD'nin bölgesel dizaynının Türkiyesiz olamayacağına dayanıyordu.

Çok şey yaptık bu uğurda. Çok zarar verdik hem bütün bölgeye hem de kendimize. Ancak Irak işgal edildikten sonra aklımız başımıza gelmeye başladı. Artık yollar ayrışıyor, çıkarlar örtüşmüyordu. Türk-İsrail ekseni zayıflarken Türkiye'nin hedef ülkelerle yakınlaşma süreci başladı. Suriye ile tam ortaklık, işgal sonrası Irak içinde güçlü bir pozisyon, bölgesel sorunlara yoğun ilgi, İran'la güvenlik ortaklığı…

Artık Türkiye, kendi yolunu çizmeye başladı. Bunun sonuçlarını içeride de görmek mümkün şimdi. Bu ayrışma olmasaydı Suriye çoktan saldırılara hedef olacaktı. Bu ayrışma olmasaydı Türkiye bugün bütün komşularıyla düşman olacaktı. Bu ayrışma olmasaydı Türkiye'nin bütün enerjisi İsrail çıkarları için seferber ediliyor olacaktı. Bu ayrışma olmasaydı Türkiye bugün Gazze'de olanlara ses bile çıkaramayacaktı.

Ama onlar aynı yolda devam ediyorlar. Irak'tan sonra Suriye için, İran için, Filistin için, Lübnan için Mısır gibi ortaklarıyla yola devam ediyorlar. Bölgeyi iki keskin kampa ayırdılar. Irak'taki Şii-Sünni kampı gibi. Hizbullah ve Hamas üzerinden bölgesel çatışmanın provasını yapıyorlar. İki kampı çatışmaya iterek on yıl sonrasının, yirmi yıl sonrasının hesaplarını yapıyorlar. Bu coğrafyanın beyinsiz yöneticileri, bölgesel bölünmeyi dar iktidar hesapları için sahiplendi. Türkiye, iki kampa da kendini hapsetmedi, etmek istemedi. Bu yüzden şimdi ses çıkarabiliyor.

2006 Temmuz'unda Lübnan'a neden saldırdılarsa Gazze'ye de bu yüzden saldırdılar. Yarınki bölgesel savaş için İsrail'i eteklerinden çekecek iki gücü tasfiye etmek istediler. Düşman ilan ettikleri diğer kampı provoke edip savaşı yaymak istediler. Bu yüzden böylesine bir vahşet işliyorlar. Gazze üzerinden Suriye'yi çatışmaya çekmek, Lübnan üzerinden İran'ı çatışmaya çekmek, bölgeye İran nükleer krizini de dizginlemek istiyorlar.

Bu savaş uzun sürecek. Gazze'yi insansızlaştırmak, onları yeniden sürmek istiyorlar. İsrail bu yıl sonuna kadar İran'ın nükleer güç olacağına inanıyor. ABD'yi savaşın içine çekmesi gerekiyor. Mesele sadece Gazze açıklarındaki doğalgaz değil. Aşkelon limanına ulaşacak boru hattı da değil. Bölgesel savaş için büyük bir tahrik tertiplediler. Gazze'de on bin insan ölse bile umurlarında değil.

Barack Obama'nın görevi devralacağı tarihe kadar olanlara dikkat. Kriz, hiç tahmin etmediğimiz yerden, küçük bir kıvılcımla bölgesel nitelik alabilir. Önümüzdeki on gün çok çok önemli. Türkiye ABD ve İsrail'in oynadığı bu bölgesel oyunun dışında kalmak, bir cepheye mensup olmamak istiyor. Bu yüzden sesini yükseltiyor. Bu sesi hep birlikte yükseltmeliyiz. Hep birlikte!...