O görüntü gözlerimin önünden gitmiyor: Yere dizilmiş cesetler... Battaniyelere sarılmış, ayakları dışarıda kalmış... Sonra yine o battaniyeler içinde, katırların semerinin iki yanına denk gibi yüklenmiş...
Sonra genç anne Felek Encü'nün, oğlu Erkan'ın ardından söylediği sözler geliyor aklıma: "Bir Kur'an'ı kaldı hatıra bir de bilgisayarı. Yaşasaydı, ikinci hatmini yapacaktı."
Sonra, yeterince ağlayamadık diyorum kendi kendime, yeterince paylaşamadık acıları... İşin içine siyaset girdi, şu oldu bu oldu, yüreklerimizi götüremedik Uludere'ye...
Felek Encü nasıl yandı, nasıl yanar bir anne genç evladı, gök ekin biçilir gibi biçildiğinde, hissedemedik. O acıyı anneden başka kimse yaşayamaz biliyorum, babalar bile, bir telafi yolu bulur, metin olmak lazım der, dudaklarını ısırır, gözyaşını içine akıtır vs... Ama anne yanar... Annem, kardeşim Mahmut, Gevaş yolunda donarak can verdiğinde yaşadı, oradan biliyorum, belki ben, kardeşimin acısını bile annem kadar yaşamadım, anneler farklı yaşar genç evladının can verişini...
Hele önünüzde yavrunuzun paramparça olmuş uzuvlarının toplandığı bir yumak varsa...
Kaç Felek Encü vardı Uludere'de, yüreği evlat acısıyla kavrulan, yeterince göremedik.
Onun için bugün buradan Diyanet'e bir çağrıda bulunmak istiyorum.
Ama önce Uludere faciasında can verenlerin "şehit" sayılması gerektiği düşüncemi paylaşmak istiyorum. Ne oldu orada? Rızıklarını arıyorlardı, sınırın öteki yanında... Sınır ne ki, bizim coğrafyamızda? Üzerlerine ateş yağdı, can verdiler. Rızık ararken kazaya kurban gitmenin adı da hükmen şehitliktir bizim inancımızda... Van depreminde can verenler için de öyledir durum.
Diyanet'e çağrı
Diyanet'e teklifim, Uludere'de can verenler için Türkiye çapında, bütün camilerde mevlit okutulması...
Milyonlarca Fatiha gönderilmesi...
Ve Erkan'ın "2. hatim"inin tamamlanması...
2 hatim 2 bin hatim olsun, olmaz mı?
Her cami bir hatim okusun Uludere'de can verenler için...
Uludere Kaymakamı gitti Uludere'ye, müftü gitti, birlikte ağladılar Uludereli anne babalarla...
Olayı onlar kadar içten yaşasaydık, bütün Türkiye olarak ağlardık o çocuklar için...
Buna bu ülkenin ihtiyacı var.
Kardeşlik budur.
Kardeşlik ortak sevinçtir, ortak acıdır.
Travmalar böyle atlatılır toplumlarda...
Biliyorum, annem kardeşimin vefatıyla gelen acıyı yüreğinden atamadı. Dert oldu içinde, saklandı. Adını söyleyemedi kardeşimin bir daha...
Yüreği oydu oydu o acı.
Uludere acısı, oradaki annelerin yüreğini nasıl oyar, düşünebiliyor muyuz?
Türkiye daha derinden duymalı Uludere'yi...
Türkiye çok daha derinden paylaşmalı Uludere'yi...
Cumhurbaşkanı'na, Başbakan'a çok seslendim oraya gitmeleri ve babalarla, annelerle gözyaşlarını karıştırmaları için...
İnşallah bir takvimleri vardır bunun için.
Geç olmayan bir zamanda...
Diyanet, eminim ki imamlara, mahallede bir ölüm varsa, onun acısını ailelerle paylaşmasını tavsiye ediyordur. Din görevlisinin, toplumun yüreği ile bütünleşen insan olmasını istiyordur.
Uludere, Türkiye'yi tek mahalle yaptı ve orada çok yaman bir acı var.
Diyanet bu acıyı görmeli, içselleştirmeli ve gereğini yapmalı...
Bu, "Mele açılımı"ndan çok daha hayati bir önem taşıyor bugün.
Diyanet, nasıl ki Kerbela için gözyaşı dökmenin, bir mezhebe has olmadığını biliyor, onun gereği olarak Kerbela acısına kalbini koyuyorsa, Uludere acısı da, bu toprağın ortak acısı olarak, Diyanet'in gündemine girmeli.
Memleketimizde, savruluşlar yaşanıyor.
Diyanet, kardeşliğin diri kalması için daha çok şey yapmalı, yapabilir.
Geç kalmadan...