Ne uyumlu bir anamuhalefet partisi liderimiz var; anayasa değişikliği konusunda ağzından bal damlıyor. 29 maddeden oluşan anayasa değişikliği paketinden üç madde çıkartılsa hemen tavır değiştirir, iktidarla birlikte hareket edermiş... "Ben" demiş Deniz Baykal, "Cumhurbaşkanından hâlâ umutluyum; o üç maddeyi referanduma göndereceğini açıklasın, biz de tam destek verelim..."
Anamuhalefetin teklifine can kurban, değil mi?
İyi de, madem o 26 madde kendisi ve partisi için kabul edilebilir değişiklikler içeriyor, neden teklifi Ak Parti harekete geçmeden CHP yapmadı? Hatta konu geçen hafta gündeme ilk geldiğinde, CHP, "Biz de 12 Eylül anayasasından müştekiyiz, kuralım bir komisyon, geçmişte bizim (CHP'nin) ve sizin (AKP'nin) hazırlattığımız metinlerden çabucak ortak bir anayasa çıkartsın" dese kamuoyu kabule hazırdı.
CHP süreci etkileme fırsatını anayasa değişikliğine sert biçimde karşı çıkarak kaçırmış oldu.
Daha da ilginç olan, son 25 yılın bütününü 12 Eylül Anayasası ile hesaplaşmayla geçiren CHP'nin itiraz ettiği üç maddenin 12 Eylül askeri darbesiyle ülkenin üzerine geçirilen deli gömleğinin en temel unsurları olması... 12 Eylül felsefesi 'devlet' dediğimiz aygıtı 'kutsal' vatandaşı da 'tehlike' sayan bir anlayış üzerine oturuyor. Tehlikeyi geçersiz kılmak için devletin yetkilerini geniş tutmuş, vatandaş tarafından seçilmişlerin karşısına iç-evlilik denilebilecek bir yöntemle birbirlerini atayanları geçirmiş bir anayasa bu...
12 Eylül felsefesinin etkilerinden kurtulmak, kan kirliliğine ve çirkinleşmeye sebep olan bu yanlış tabloyu düzeltmekle mümkün olabilir; CHP tam da bu maddelere karşı çıkarak darbecilerin Türkiye üzerine geçirdiği deli gömleğiyle bir sorunu bulunmadığını ilân etmiş oluyor.
Tuhaf değil mi gerçekten?
Herhangi bir muhalefet sözcüsünün ağzından HSYK ile Anayasa Mahkemesi'nin yapısını değiştirmeyi ve parti kapatmayı yeni bir mekanizmaya bağlamayı öngören o üç maddeyi hukuki açıdan tartışan bir çıkış işittiniz mi? "Anayasaya aykırı" deyip duruyorlar, üç maddenin anayasanın 'hukuk devleti' ilkesiyle çeliştiğini ileri sürüyorlar, ama nerede aykırılık olduğunu, hangi yönden ilkeyle çeliştiğini açıklamaya zahmet etmiyorlar.
HSYK'ya yüksek yargı organları yanında yüksek olmayan yargı organlarından da üye alınmasında ne mahzur olabilir? Anayasa Mahkemesi üyelerinin sayısının artırılması, bazı üyelerinin yine yargı organlarınca aday gösterilenler arasından TBMM tarafından seçilmesi neden 'sakıncalı' oluyor? "Cumhurbaşkanı atayacak" diye korkuttukları birkaç üye zaten şimdi de cumhurbaşkanı tarafından atanıyor; ilâve edilenler, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün de onayıyla yeni metinden çıkartıldı.
Sorun nedir Allah aşkına?
"Ak Parti kendi yargısını oluşturuyor" iddiası ise akla düşürdükleri açısından en sorunlu eleştiri... Bugünkü yapı, son bir hafta içerisinde 'Balyoz' operasyonu ekseninde yargının ülkeye yaşattıkları göz önünde tutulursa, hiçbir biçimde 'hukuk devleti' kavramına yakışmayan özelliklere sahip. Savcıların mahkemelerden aldıkları kararla başlattıkları operasyon, başsavcı tarafından nasıl olur da durdurulabilir? Mahkeme kararını ortadan kaldırabilir mi bir başsavcı?