Gözaltındaki komutanları, yöneltilen yüzlerce sorudan en fazla rahatsız edeni, 'Balyoz darbe planı' içerisinde yer alan camilere bomba koyma eylemiyle ilgili olanıymış; avukatları böyle diyor... Taraf gazetesinde planın ayrıntıları ilk yayımlandığında Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ da en aşırı tepkiyi, planın 'cami bombalama' bölümüne göstermişti.
Planın altında imzası bulunan dönemin 1. Ordu komutanı ise, Taraf'ın yayını üzerine sıcağı sıcağına verdiği mülâkatta planın varlığını kabul ettikten sonra, planın özellikle 'cami bombalama' ve 'kendi jetini düşürme' bölümlerine yönelik tepkileri görüp TV ekranlarında inkâra sapma yolunu tuttu.
Bu ülkenin ekmeği ve suyuyla yetişmiş olan, yasalarla verilmiş 'ülkeyi düşmanlara karşı koruma görevi'ni yerine getirmesi beklenen, general rütbesine kadar çıkmış komutanların, camileri bombalama ve kendi jetini düşürme gibi eylemleri düşünebileceğini insanın havsalası gerçekten kabul etmiyor.
Ortada bir yanlışlık olduğu kesin...
Yanlışlık kronolojiyi hesaba katmamakta: Irak'ı işgale hazırlanan ABD'ye kuzeyden '2. Cephe' açma ve Türkiye topraklarını üs olarak kullanma imkânını verecek tezkerenin 1 Mart (2003) tarihinde yapılan oylamasından hemen sonrası için planlanmıştı 'Balyoz tatbikatı'; tezkerenin kabul edileceği varsayımıyla... 1 Mart tezkeresi Meclis tarafından reddedilince tezkerenin kabulü durumunda olabileceklerin hiçbiri yaşanmadı.
60 ilâ 80 bin ABD askerinin Türkiye'nin değişik yerlerinde konuşlanması bekleniyordu, bu olmadı. ABD askerlerinin topraklarımızda konuşlanması ve Türkiye'nin ABD yanında Irak'la savaşa girmesi manzarası tepkiler doğuracaktı; tezkere reddedilince toplum rahatladı. Irak'ın yabancılar tarafından işgali dünyanın her tarafındaki terör örgütlerini Irak'a çekecek ve terör bizim topraklarımıza da sirayet edecekti. (Tezkereden birkaç ay önce iki hafta arayla İstanbul'da girişilen sinegog ve HSBC Bankası saldırıları bir tür prova sayılabilir.) Tersine, tezkereyi reddeden Türkiye bütün dünyada 'itibar' kazandı.
1 Mart tezkeresinden beş gün sonrası (5-7 Mart 2003) için planlanan ve nihai amacı Irak'a savaş yüzünden yönetilemez hale gelecek Türkiye'ye 'askeri yönetim' elbisesi geçirmek olan tatbikatın ayrıntılarını değiştirmemişler... Yedi yıl öncesine bugünden bakıldığında bazı ayrıntıları aklın almayışı bu yüzden... Jetlerin çatışmasının Ege'de değil Irak'ın kuzeyinde gerçekleştiğini, Irak kökenli terörün İstanbul'da camileri hedef aldığını düşünmeye başlayınca tablo birdenbire değişiyor...
Tezkerenin kabul edileceği varsayımıyla hazırlanmış ve sonradan meydana gelebilecek şartlarda pekâlâ hayata geçebilecek darbe senaryosunun ayrıntıları, tezkerenin farklı biçimde sonuçlanması sayesinde, bugünden geriye bakıldığında anlamsız görülebiliyor.
Amerikan askerlerinin bizim topraklarımızda sergileyecekleri terbiye dışı hareketler, Irak'ta verilecek şehitlerimiz kitle eylemlerine yol açacak, Irak menşeli terör de üzerine binince sıkı yönetim kaçınılmaz hale gelecekti.
Oylama öncesinde komutanların rahatsız edici suskunluğu, sırf tezkereye açık asker desteği çıksın diye oylama arefesine konulan MGK toplantısında da beklenenin gerçekleşmemesi, komuta kademesinden sızdırılan bilgilerle atılmış "Asker tezkereden rahatsız" manşetleri... Tezkere sonrası meydana gelecek her türlü olumsuzluğun iktidarın hanesine yazılmasını sağlayacaktı.
Dün, Umur Talu 1 Mart tezkeresinin reddinin ordu içinde kırılma noktası olabileceğini yazdı. Dediği özetle şu: Meclis'in kararı üzerine ordu içinden bir grup demokratik çizgiye doğru kayarken, redde uğramış Washington'un öfkesinden de yararlanacakları hesabıyla, ötekiler, darbe niyetlerini kendi başlarına hayata geçirme derdine düşmüş olabilir...