Milli Gazete Yazarlarından Gökçen Göksal'ın makalesi:
1980'li yıllar Türk toplumunun dizilerle tanıştığı yıllardı. Bonanza, Dallas, Baretta, Küçük Ev, Beyaz Gölge, Zengin ve Yoksul bu diziler arasında en çok beğenilenlerdi. Tek kanallı TRT'li yıllarda diziler Türk toplumunun vazgeçilmezleri arasındaydı hatta tek eğlencesiydi. Geçen yıllara rağmen diziler Türk toplumu için hâlâ en önemli eğlence aracı. Bugün için değişen tek şey o yıllarda yabancı diziler türkçe dublajla yayınlanırdı, bugün artık yabancı dizilerin yerini yerli diziler aldı.
O yıllarda yayımlanan diziler içinde hakkında sayısız spekülasyon üretilen yapımlardan biri de Zengin ve Yoksul'du. Dizide senatör olan zengin bir ağabey Rudy (Peter Strauss) ile yoksul erkek kardeşi Tom'un (Nicko Nolte) başından geçen olaylar anlatılıyordu. Dizinin kötü karakteri 'Falconetti'yi de William Smith canlandırıyordu.
80'ler Anadolu'dan büyükşehirlere başlayan göçün hızlandığı yıllardı. O yıllarda üç aşağı beş yukarı toplumun geniş kesimlerinin yaşam standardı birbirine yakındı. Örneğin o yıllarda arabası olan parmakla gösterilirdi, şimdi arabası olmayanlar parmakla gösteriliyor. Buna rağmen yoksul yığınlar çoğalıyor. İki buçuk yaşındaki bir bebek besin yetersizliğinden dolayı yani açlıktan ölebiliyor.
Zengin ve Yoksul dizisi emin olun son yıllarda Türkiye'de en fazla reyting alan dizlerden daha çok izleyiciyi ekran karşısına çeken bir yapımdı. Bunun en önemli sebebi de Irwin Shaw'dı. Zengin ve Yoksul dizisi Irwin Shaw'ın yazdığı aynı adlı romandan esinlenen bir yapımdı. Zaten dizinin senaristi de Irwin Shaw'ın kendisiydi. Irwin Shaw, romanda olduğu gibi 'Zengin ve Yoksul' dizisinde de birbirine zıt iki kavram üzerinden sorgulama alanları açıyordu. Anlattıklarının o yılların toplumunda bir karşılığı vardı. Çünkü o yıllarda Türk toplumu bugünkü kadar apolitik değildi. Bu durum birilerini rahatsız etmiş olacak ki 1980'lerden sonra toplum bilinçli olarak uyuşturulmaya başlandı. En aşağıdan en yukarıya kadar sorgulamayan, araştırmayan, üretmeyen, düşünmeyen, üşengeç bir toplum hedeflendi. Hedefe de ulaşıldı.
Max Horkheimer'ın 'Akıl Tutulması' tespiti burada tam yerine oturuyor. Toplum olarak yaşadığımız akıl tutulmasından başka bir şey değil. Bu akıl tutulması hayatın her alanında kendini gösteriyor. Örneğin artık toplum, insanın izzet ve şerefini ayaklar altına alan, çarpık ilişkilerin yaşandığı, lüks ve israfın tavan yaptığı dizilere ilgi duyuyor. Kadın bedeninin sömürü aracı olarak kullanıldığı dizilerin çirkin sahneleri internet ortamında milyonlarca kişi tarafından paylaşılarak, esprilere konu ediliyor. Düşünme ve muhakeme yeteneğini kaybeden toplum şekilsizleşiyor.
Toplumun bu çarpık beğenisi yapımcıların dikkatinden kaçmadı elbette. Maddi kazanç sağlamak amacıyla çekilen diziler, reyting uğruna birbirlerinin yaptıkları kirli işleri taklit eder hale geldiler.
Muhteşem Yüzyıl dizisi de toplumun değer yargılarının diz çöktüğü bir dönemde daha fazla ilgi çekmek adına, benzer bir yönteme başvurarak, baltayı taşa vurdu. Burada suçlu Muhteşem Yüzyıl dizisinin senaristlerinden çok, yukarıda bahsettiğim 'çirkinliklere' prim veren kitlelerdir. Bir fıkrayla anlatalım. Temel gece uyurken bıyıklarının üzerinden fare geçer. Bunun üzerine Temel hemen bıyıklarını keser. Hanımı bıyıklarını neden kestin, yıkasaydın ya diyerek Temel'e çıkışır. Temel cevap verir. "Hanım hanım, ben bu bıyıkları kesmeseydim bu bıyıklar yol olurdu, yol!" İnsani değerleri alaşağı eden yapımlar ekranlardan zehir saçarken nerelerdeydik acaba. Televizyon karşısında olduğumuz kesin.
Sadece 'Muhteşem Yüzyıl' dizisi değil üzerinde durulması gereken, bir diğer olguda Kurtlar Vadisi dizisi. Bu dizi hakkında ne yazsak emin olun eksik kalır. Bu dizinin sosyal yapıya olan etkisi de iyi irdelenmeli. Dizi idealist bir istihbaratçının hayatı üzerinden şekillenerek, devlet içindeki devleti anlatıyor. Ama ne yazık ki dizinin toplumdaki karşılığı şiddet. Kurtlar Vadisi denilince ilk akla gelen şey ise MAFYA.*
Diziyi seyredenler ne yazık ki kanun koruyucu olmak yerine kanun yıkıcı olmayı yeğliyor. Oysa dizinin başrol karakteri devlet için çalışıyor. O zaman soralım, acaba kaç kişi bu diziyi rol model alıp, MİT'e Emniyet'e, TSK'ya girmeye karar verdi.
Yıllar önce bir arkadaşım 'Subay ve Centilmen' filmini izledikten sonra 'İnsanın Amerikan ordusunda asker olası geliyor' demişti. Haklıydı. Bizde ise durum tam tersi. ..Ortada kuyu var yandan geç.
Mafya bizim kültürümüze ait olmayan bir olgu. Bizim kültürümüzde kabadayılık vardır. Kabadayılar fakiri fukarayı korur, ihtiyaç sahiplerini gözetir. Kimsenin ırzına namusuna göz dikmez. Mafya ise bambaşka bir organize yapıdır.