Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Yusuf Kaplan, Bank Asya’nın paralel yapının finans kaynağı olduğunu, TMSF’nin operasyonunun oldukça geç kalındığına dikkat çekti.
Başkanlık Sistemi’ne dair tartışmalara değinen Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Yusuf Kaplan,dikdatörlük ve tek adamlık kavramlarının, Erdoğan’ı bertaraf etmek için ve sistemin varlığını sürdürmek için kullanıldığını söyledi. Türkiye’nin yeniden tarih yazabilmesi için önemli fırsatların önümüzde olduğunu söyledi.
BANK ASYA İSTANBUL DUKALIĞI VE KÜRESEL AKTÖRLERLE İŞ BİRLİĞİ HALİNDEYDİ
Betül Soysal Bozdoğan (B.S.B.): Bank Asya son finansal verilere göre banka 2014 yılının üçüncü çeyreğinde üç yüz bir milyon lira net zarar etti. Haber kaynaklarına baktığımızda çoğu Bank Asya’yı Gülen cemaatinin finans kaynağı olarak niteliyor. Özellikle 17-25 Aralık darbe girişimi sonrası camianın itibar kaybı yaşadığını görüyoruz. Gelinen noktayı nasıl değerlendireceksiniz?
Yusuf Kaplan (Y.K.): Aslında bu geç kalmış bir operasyon. Türkiye’yi birçok açıdan sarsan bir oluşum var. Ve bu oluşumun özellikle finans kaynağını oluşturması açısından geç kalmış bir operasyon. Ve bu operasyonun gece yapılması da sanıyorum borsadaki değerleri korumak için yapıldı. Açıkçası şunu söyleyeyim ben Türkiye’de bu bankası yapılan operasyon üzerinden, paralel yapının finans kaynaklarını konuşabiliriz. Fakat bizim gündemimize almamız gereken şey, Türkiye’de bankacılık sisteminin doğası. Ben açıkçası Katılımın bankacılığının güçlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Türkiye’de faizsiz bankacılık sistemine geçişin çok daha ses getirecek düzeyde olması gerekiyor. Türkiye’de finans sistemine sahip olan bir aktör var ve İstanbul dukalığı diyoruz. Bank Asya’da bir şekilde İstanbul dukalığıyla, küresel aktörlerle iş birliği halinde çalışıyordu. Tüsiad’dan bahsediyorum. 350 kişilik bir aile var Türkiye’nin kaderiyle oynuyor. Ekonomik dünyanın bir şekilde sarsılması gerekiyor. Bunu da meşru yollardan yapmak gerekiyor, gayrimeşru değil. Artık Tüsiad’ın başındaki kişi kalkıp Cumhurbaşkanına “muhatabım değilsin” diyor. Böyle bir şey olamaz. Türkiye’deki ekonomik iktidarın hala ülkedeki siyası iktidarın kontrolünde olmadığını söylemek istiyorum. Bank Asya’ya yapılan operasyon hem küresel ekonomik sistemle hem ülkedeki karmaşık ekonomik iktidarla bir şekilde ilişki halinde olan yapının dar gelmesidir. Hükümetin de ekonomik iktidarı bir şekilde kontrol altına almaya çalışması olarak yorumlanabilir. Özellikle ekonomik iktidar bu ülkede çocukların elinde değil, küçük bir azınlığın elinde, istediği gibi oynuyor eliyle. O yüzden merkez bankasındaki operasyon, bu tür şeyleri püskürtecektir ne diyelim çökertme girişimlerine, küresel sistemde de senkronize olmuş ekonomi var. Senkronizasyon çok tehlikeli bir şeydir. Şunu da söyleyeyim bu küresel entegrasyon ve dolayısıyla dünya ekonomilerinin senkrasyon edilmesi bütün ekonomilerin, kayıt alınması demek ülkelerin bağımsızlığının kontrol edilmesi demek.
“ERDOĞAN’SIZ BİR AK PARTİ DÜŞÜNÜLEMEZ”
BSB: Başkanlık sistemini konuşalım sizinle. Çok çarpıcı bir yazı yazmıştınız Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde, “Erdoğan Cumhurbaşkanı adayı olmasın köşke gitmesin” demiştiniz. O dönemde daha adaylar belli değildi. Bu durumda “Erdoğan’ın elini kolunu bağlarlar” demiştiniz. Bugüne geldiğimizde, Ak Partinin ikinci on yıllık dönemi, 2023 hedefleri, başkanlık sistemi ve Erdoğan’ın liderlik rolü, bu kavramlar üzerinden nasıl bir açılım yapacaksınız?
Y.K. : Burada birkaç şeyi çok güzel özetlediniz. Şimdi birincisi şu; bu maalesef Türkiye’de bir gerçek, bunun altını özellikle çizmek istiyorum. Tayyip Erdoğan olmadan Ak Partinin bir anlamı yok. Ak Parti’nin vizyonunu çizen, programını şekillendiren Tayyip Erdoğan. Nitekim bunu yapmaya çalıştılar ve bunu başardılar. Ben bu görüşümü sosyal medyada yazdı ve acayip tepkiler aldım. Tayyip Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkması, bir şekilde oraya hapsedilmesi demek. Tayyip Erdoğan 2023’e kadar kendine bir proje çizdi ve bunun bir şekilde uygulanması gerekiyor. Benim düşündüğüm şey şu; Tayyip Erdoğan yirmi yıllık bir projeyle aslında bu işin başına geçti. Yirmi yıllık Tayyip Erdoğan Türkiyesi diyorum ben buna. İlk on yıllık Erdoğan Türkiyesi dalga kırma sürecidir, ikinci on yıllık süreç dalga kurma sürecidir. Dalga kırma süreci, çok büyük başarıyla tamamlandı. Nedir bu; Türkiye’nin ekonomisi büyütüldü, stratejik hedefleri büyütüldü, Anadolu coğrafyasına hapsolan ufku medeniyet coğrafyasına yayıldı. En son Afrika açılımı, yeniden Afrika’ya, özellikle stratejik dengeleri sarsacak şekilde Türkiye’nin girmiş olması, dalga kırma sürecinin başarılı olduğunu gösteriyor. İlk on yıllık dalga kırma projesi, ekonomik, kültürel, uluslararası jeopolitik atılımlarla küresel sistemin Türkiye’nin üzerinden oynamaya çalıştığı oyunları püskürttü. 1989’dan itibaren Küresel sistemin birinci hedefi Türkiye’dir. Irak’a yerleşmesi, Suriye’nin bir şekilde bizim kontrolümüzden çıkması İran’ın önünün açılması bir şekilde Türkiye’nin önünün tıkanması demek. Yani şöyle bir cümle kurabiliriz. İran hem Türkiye’nin güneyine yerleşti hem de bütün Arabistan yarım adasını kuşattı. Bu şii-sunni diye İslam dünyasının ikiye bölünmesini sağlayacak bir şey. Benim önerdiğim şey şu; İran’ın Mısır’ın ve Türkiye’nin kısa, orta, uzun süreli ittifak projeleri ile birlikte hareket etmeleri, bölgedeki aktörlerin orta ve uzun vadede bölgeden çekilmelerini sağlayacak.
Bu haber 1,309 kez okundu.