Türk medyasının son zamanlarda en çok konuşulan isimlerinden biri olan Habertürk TV Genel Yayın Yönetmeni Yiğit Bulut, neden "Tayyipçi" olduğunu açıkladı....
Hiç kuşkusuz medyanın son dönemde parlayan yıldızlarından biri de Yiğit Bulut.
Doğan Medya'sında hızla yükselip köşe yazarı olan Yiğit Bulut, özgün yazıları ve analizleri ile dikkat çekti.
Yiğit Bulut'un genel çizgisi Anti-Ttayyip idi. Ancak bir anda Hürriyet'in amirali Ertuğrul Özkök ile kavgaya giren ve yazılarında ona sert bir şekilde "Çakan" Yiğit Bulut, büyük bir süpriz yaparak, Habertürk'e geçti ve kısa bir süre sonra Habertürk TV Genel Yayın Yönetmeni oldu.
Ancak bu transfer sonrası, Yiğit Bulut'un yazıları da değişti. Çok değil, 3-5 ay öncesine kadar Başbakan'a "Çakan" Yiğit Bulut gitmiş, yerine bir "Tayyipsever" gelmişti.
Elbette bu durum okuyuculkarını rahatsız etti ve çok sayıda tepki e-mail aldı.
Bunun üzerine Yiğit Bulut bir yazı yazarak, Başbakan Erdoğan hakkında yaşadığı duygusal dönüşüm, "Ona özeniyorum; yapmak istediğimi yapıyor" özet cümlesi ile kaleme aldı.
İşte Yiğit Bulut'tan samimi bir "Dönüşüm" yazısı:
Bana sizlerden birçok soru geliyor; Yiğit Bey, temel görüşlerinizde değişme mi var? Paradigmanız kaydı mı? Boş yere bu adımları atmazsınız, bir amacınız ve mesajınız var, ne olabilir?
Sevgili dostlar, temel noktaları tarif ederek ne yaptığımı arz edeyim...
Detaya girmeden bir noktanın altını çizeyim; yaptıklarımın tek bir amacı var, çok dürüst ve açık yazacağım; uzun süre ne olduğunu anlayamadan "etki alanı içinde durduğum ama asla ortak ve teslim olmadığım", dışına çıktıktan sonra ne olduğunu daha iyi "idrak etiğim" "yerleşik çarkla" savaşıyorum! Diyeceksiniz ki; yeldeğirmenleriyle savaşıyorsun! İnanın hiç öyle düşünmüyorum!
Başbakan Erdoğan için de uzun süre "sadece belediye başkanı, ne olacak, ne yapabilir ki" dendi, bugün "bu çarkı kıracak kadar" bükmüş durumda! Açık ve net söyleyeyim; Erdoğan'a son dönemde artan "sempatimin" altında da bu "bükme isteği, kabiliyeti ve gücü yatıyor"! Ona özeniyorum; yapmak istediğimi yapıyor! Bileğinde güç daim olsun!
Sevgili dostlar, olaya AK Parti-CHP-MHP veya laik-antilaik gibi kutuplaşmalar eşliğinde bakmayın! Türkiye'nin tek bir gerçeği var; 1946 sonrası oluşmaya başlayan, 1980 sonrası güçlenen 1994 ve 2001 krizleri sonrası "tam oturan" bir yerleşik çark var ve bu çarka karşı "duranlar" var! Diyeceksiniz ki; Erdoğan da "kendi çarkını" kurmak için "var olanı" kırıyor! İnanın kısa vadede "haklı" değilsiniz! Orta ve uzun vadede "bu kadar güçlü iktidarın" sakıncaları olabilir ama "sadece amaç doğrultusunda" bakınca Erdoğan "olması gerekeni-özenileni" yapıyor...
Peki "iktidar" gücünü koruyabilir mi? Oyları düşüyor, çarkla savaşamayacak!
Sevgili dostlar, bazı yazılarımdan alıntılar yaparak, senteze varmayı deneyeceğim...
Bazı yorumlar yapılıyor; iktidar partisi oy kaybını telafi edebilir ve seçime kadar yeniden %47 üstüne taşıyabilir... Karşı yorumlar yapılıyor; ekonomik çöküş, siyasi rantı çökertse bile, AK Parti'nin içeride verdiği "yerleşik düzen" karşıtı savaş, en küçük bir düzelmede AK Parti'yi yeniden yukarı taşıyacaktır!
Peki hangi yorum doğru? Erdoğan "çarkı bükmeye" devam edebilecek mi ?
Konuya sadece "çan eğrisi"modeli ile bakarsak, cevap çok zor değil; Dünya tarihinde "çan eğrisinin" tepesini diğer tarafa aşıp da geri dönen "siyasi akım" yok! Hatta imparatorluk ve/veya devlet yok! Bu gerçek aynı zamanda doğanın da bir "kuralı"! Bildiğiniz gibi ben de bu "tez eşliğinde" daha önce "oluşan yapıyı" bu şekilde analiz eden yazılar yazdım. Ve fikrim hâlâ değişmedi; yalın "eğri tezi" bu sonucu verir!
Peki tarihte "eğriden" dönen yok mu? Yıkılmaya "yüz tutup" kurtulan devlet veya son bir "sıçrama" yapan siyasal sistem olmadı mı?
Başka bir tez yazalım; birikmiş evrim devrim getirir ve birikmiş evrimi hayata geçirenler "devrim dinamikleri" sayesinde "bu eğriden" dönebilirler...
Daha anlaşılır bir şekilde yeniden yazayım; bitme sürecine girmiş "siyasi tezler" toplumun yapısının evrimine uygun şekilde "ruhunu tazeleyebilir" ve toplumun bilincinde ve bilinçaltında biriken "dinamikleri" özümseyen bir yeni tutum ortaya koyabilirse; yok olma yani çan eğrisi sürecinde "sekme-sıçrama" yapabilirler!
Peki "yeni duruş" veya "yeni genleşme" neden gereklidir? Ve "eğriden kesin kurtuluş" sağlar mı?
Sevgili dostlar, "genleşemeyen" her sistem, "ister siyasi, ister fiziki, ister duygusal" olsun, duraksar ve kendi üstüne büzüşmeye başlar... Hiç kimse ve dinamik hiçbir yapı bu "kuraldan" ayrı tutulamaz! Bunun tek istisnası; "birikmiş evrimi anlamak ve o dinamikleri devrime" çevirmektir!
Daha cesurca yazayım; içinde bulunduğumuz "ekonomik durum", yöneten dinamikleri eritmekte ve alternatif olmasa dahi "eğriden dönüş yok" kuralı tek başına çalışmaktadır. Siyasi otorite adına yapılması gereken "yeni bir duruş" ve "toplumun ihtiyaçlarına" göre devrim sayılabilecek adımlar atarak "sıçrama" yaratmayı denemektir...
Bu noktada soralım; var olan toplumsal denklem içinde Türkiye'de "neler devrim sayılabilir"?
Neler dönüşümü sağlar?
Sonuç: Eğriden "dönüşün" tek ama tek bir yolu var. Siyasi otorite ve arkasındaki parti "yerleşik düzenle" niçin kavga ettiğini veya etmek istediğini halka anlatacak ve halkı da bu "kavganın" içine "makul, mantıklı" gerekçelerle çekecek. Bu kavganın "onların" olduğunu anlatacak ve yaptıklarında samimi olacak...
Son söz: "Yerleşik düzenden" kastım TSK değil! Tam tersi TSK'nın da "desteği" alınacak! 1860 sonrası "yerleşen öyle bir yapı" var ki; TSK'yı da her zaman "manipüle" etmiş! Peki kim bunlar? Benim işaret ettiğim kendini bu ülkenin sahibi sanan "establishment" olarak tanımlayan sınıflar. Yılda 50 milyar dolardan fazla faizi cebe koyanlar! Siyasetten ekonomiye her alana müdahale edenler...
Not: Bu çarkı "anlamak" her Türk vatandaşının görevidir!
medyakafe