Güldal Mumcu, 24 Ocak 1993'ten sonra yaşadıklarını "İçimden geçen zaman" isminde kitapta topladı. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı (um:ag) yayınları arasında çıkacak kitabın bazı bölümleri Cumhuriyet gazetesinde hazırlanan yazı dizisinde paylaşıldı.
Cumhuriyet gazetesi yazarı Işık Kansu'nun kaleme aldığı yazı dizisinin ilk bölümü şöyle:
YEŞİL MUMCU'NUN EVİNDE
Galiba Kurban Bayramı’ydı. Bayram için o aralar çok ziyarete gelen olmuştu. Hem taziye, hem bayram kutlaması yapıyorlardı. Biraz tedirgin olmakla birlikte “Bakalım kimmiş” dedim. Açtık sokak kapısını.
Biri kız, biri erkek üç dört yaşlarında iki çocuğun ellerinden tutmuş bir adam bizim kapının önüne geldi. Sakallı, benim boyumda, biraz ince, lacivert bir ceket ve gri bir pantolon, ceket özensiz, pantolon ütüsüz, hafif eskimiş… Böyle bir kılık.
CAMİNİN ADINI "Tİ" YAPTIRIN
Hızlı bir şekilde, birbiri ardına, adeta nefes almadan konuşmaya başladı. Biraz aksanlı:
“Sokaktaki caminin adının ti camii olarak değiştirilmesi gerekir. Bunu sizin sağlamanızı istiyorum.”
Salonda karşılıklı ayakta duruyoruz. Yüzüne baktım, “Yanlış yere gelmişsiniz. Burası camilere isim veren veya isimlerini değiştiren bir yer değil. Benim yapacağım bir şey yok. Bunun için size yardımcı olamam” dedim.
BİR ANDA DÜZGÜN TÜRKÇEYLE KONUŞMAYA BAŞLIYOR
Daha sonra, artık çıkması gerektiğini hissettirecek şekilde kapıya doğru yürüdüm. Salondan çıktık. Adam durdu, bana döndü. Sesi düzelmişti. Son derece normal, son derece düzgün bir Türkçeyle “Olayın failini bulsak, sizin için yeterli olur mu?” dedi. “Ben gerçeği istiyorum” dedim.
“Olayı yapanı bulsak, sonra etrafından da birkaç kişi bulunsa yeter mi? Çünkü siz ne isterseniz o olacak…”
Ben yine “Ben gerçeği istiyorum” dedim.
Adam bunun üzerine; “Haa, anladım. Siz hepsini istiyorsunuz” dedi.
Üçüncü kez yineledim: “Ben gerçeği istiyorum.”
ÜÇ TANE GÜL ALACAĞIM... BİRİNİ.....
“Siz hepsini istiyorsunuz. O zaman üç tane gül alacağım. Birini Başbakanlığa, birini Çeçenistan’a, birini de Uğur Bey’in öldürüldüğü yere koyacağım” dedi.
Kapıyı açtım. Adam çıktı çocuklarla birlikte. Kapıyı kapatmamızdan sonra birkaç dakika geçmemişti ki, apartman içinden bağırmalar duyduk.
DEFTERE BUNLARI YAZMIŞ: ARTIK YETER
“Olayların hepsi açığa çıksın! Bütün gerçekler açığa çıksın! Artık yeter! Buraya gerçek adımı da yazıyorum. Gerçek adım Mahmut Yıldırım. Buraya yazıyorum. Gerçekler açığa çıksın!”
Merak etmiştik, yukarı çıktık. Taziyeye gelenler için koyduğumuz masa ve defter hâlâ duruyordu. “Buraya yazıyorum” dediği için merakla deftere baktık; hakikaten söylediklerini yazmıştı. Defteri yerine koyup eve geçtik.
Ertesi sabah “Defteri alıp saklamam gerekir” diye düşünerek çıkıp baktım; ama artık defter yoktu.
(Güldal Mumcu kitabında, bu kişinin Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım olduğunu nasıl fark ettiğini, Yeşil’in “ti”den kastının “hedef” anlamına geldiğini ayrıntısıyla anlatıyor.)
ECEVİT'TEN İTİRAF
18 Eylül 1997
Ecevit’e randevu talebimi birkaç kere yinelemiştim. Nihayet 18 Eylül öğleden sonrası için randevu verdi. O sırada Başbakan Yardımcısı idi. Onunla da makamında görüştük.
“Sayın Ecevit” dedim, “Bu ülkede kontrgerillayı telaffuz eden ilk siyasetçi sizsiniz. Şimdi de başbakan yardımcısısınız. Bizim size neyin ne olduğunu ne olmadığını söylememiz gereksiz. Eşimin öldürülmesinin soruşturulabilmesi için sizden de yeniden destek ve gerekli girişimlerde bulunmanızı rica ediyorum.”
“Ben Uğur Bey’i severdim” dedi, “Bana yapılan suikastı, ardındakileri araştırırken hep duvarlara çarptım. Eşiniz arı kovanına çomak sokmuştu.”
Doğrusu ne diyeceğimi şaşırmıştım. Beklemediğiniz birinden hiç düşünmediğiniz bir sözle karşılaşınca bazen kalakalırsınız ya, sözün bittiği noktalardan biriydi bu da!!..