Mekkede Rügâne isminde meşhûr bir pehlivân vardı. Resûlullah ile şehir hâricinde, karşılaştı. (Yâ Rügâne! niçin müslüman olmuyorsun?) buyurdu. Peygamber olduğuna bir şâhidin var mı dedi. (Seninle güreş edelim. Sırtın yere gelirse, îman eder misin?) buyurdu. Evet îman ederim dedi. Daha, başlangıçta, Rügânenin sırtı yere gelince, şaşkına döndü. Bir yanlışlık oldu. Tekrar edelim dedi. Böylece, üç kere, sırt üstü yıkıldı. (Şevâhid-ün-nübüvve)nin üçüncü cüz'ü başında diyor ki, (Îman etmeye niyetim yok idi. Sırtımın yere geleceği hâtırımdan bile geçmemişti. Şimdi, kuvvetinin benden daha çok olduğuna şaştım ve çok beğendim diyerek, sürüsünün yarısını Resûlullaha hediye edip, ayrıldı. Resûlullah, sürü ile Mekkeye doğru giderken, Rügâne koşarak geldi ve:
- Yâ Muhammed! Mekkeliler, bu sürüyü nerden buldun? derlerse, ne cevap verirsin dedi.
- Rügâne hediye etti derim buyurdu.
- Ne için hediye etti derlerse,
- Onunla güreş ettik. Sırtını yere getirdim. Kuvvetimi beğendi de verdi derim.
- Amân öyle söyleme! Şânım şerefim yok olur. Sözlerim hoşuna gitti de verdi desen iyi olur.
- Hiç yalan söylememek için Rabbime söz verdim buyurdu.
- Öyle ise, sürüyü geri alırım dedi.
- Alırsan al! Rabbimin rızası için, bin sürü feda olsun buyurdu. Rügâne Resûlullahın bu îmanına, doğruluğuna âşık olup hemen (Kelime-i şehâdet) söyleyerek müslüman oldu.) Ebül-Esvedil-Cümehî isminde bir pehlivân daha vardı. Sığır derisi üstünde ayakta durup, on kuvvetli kimse, deriyi etrâfından çeker, deri parçalanır, yerinden hareket ettiremezlerdi. Bu da, beni yenersen îmana gelirim dedi. Güreşince, sırtı yere geldi. Fakat îman etmedi.