Muhteşem Yüzyıl’ın son bölümündeki Kanuni Sultan Süleyman’ın da katıldığı Şehzade Mustafa’nın “kılıç kuşanma” sahnesi, Osmanlı tarihinde aslında hiç yaşanmamış bir tören.
Muhteşem Yüzyıl dizisi yayınlandığından bu yana tarihçilerin, eleştirmenlerin ve seyircilerin tepkisine sebep oldu. Dizideki tarihî hataların yanı sıra, kostüm ve kurgu hataları sürekli olarak eleştirildi. Yılların ardı ardına geçtiği son bölümde oyuncu Mehmet Günsur hikâyeye dahil oldu. Şehzade Mustafa’yı oynayacak Günsur için kılıç kuşanma merasimi düzenlendi. Topkapı Sarayı’nın harem bölümünde düzenlenen tören tarihçiler tarafından sert bir şekilde eleştirildi.
Ahmet Şimşirgil
HİÇBİR KAREDE GERÇEKLİK YOK!
Tarih profesörü Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil, dizinin başladığı günden bu yana yanlış temeller üzerine oturduğunu söyleyerek, “Bu dizi tarihi bir dizi değil, fanteziler bütünüdür. Hiçbir karesinin tarihle ve gerçeklikle alakası yoktur. Bu dizi daha birinci bölümünde iken bitmiştir. Son bölümde, gösterilen sahneler yanlıştır. Osmanlı’da hiçbir dönemde Şehzadeler kılıç kuşanmamıştır. Böyle bir merasim yoktur. Bir kere haremde merasim olmaz. Kılıç kuşanma padişahlara mahsustur. Bu da Eyüp Sultan’da gerçekleştirilir. Şeyhülislam ya da zamanın büyük bir evliyası tarafından kılıç kuşatılır. Dizide okunan gülbank değildir. Gülbank (toplu dua) demektir. Dizide okunanlar ise batılı bir kitaptan derdest edilmiş, fantezi bütünüdür. Burada Resulullah Efendimiz’in katibi ve kayınbiraderi, İslam Halifesi ve Eshab-ı Kiramın büyüğü olan Hazreti Muaviye (radıyallahü anh)a açıkça hakaret edilmektedir. Bu Osmanlı resmî ideolojisine aykırıdır. Osmanlı, Ehl-i Sünnet İtikadı’na dayalı bir devlettir. Muaviye radıyallahü anh belli bir saygınlıkta tanınır. Osmanlı Padişahları kendilerine ve oğullarına Muaviye adını da vermiştir. ‘Yezid’in babası’ anlamına gelen ‘Ebayezid’, ‘Bayezid’ ismini vermiştir. Osmanlı’nın hürmet ettiği Muaviye radıyallahü anh’a hakaret cehaletin üst boyutudur. Osmanlı, Ehl-i Sünnet anlayışıyla, Eshab-ı Kiram’ı ayırmadan hürmet etmektedir” diye konuştu.
Ekinci: Her bölümü hatalı
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci, dizideki kurgunun gerçek olmadığını açıkladı. Ekinci, şehzadelerin sancağa çıkarılışında, kılıç kuşanma merasimi olmadığını belirterek; “Bu gülbank kime hitap ediyor. Gülbank, sefere giden ordunun duasıdır. Osmanlı siyasi ve ilmi literatüründe ‘Muaviye ümmeti’ diye bir tabir kullanılmaz. Peygamberden, erenlerden ‘imdat’ dilenir. Gülbankın mahiyeti budur. Dizide Hazreti Muaviye’nin adının ‘küfran’ olarak kullanılması ve hakaret edilmesi yanlıştır. Kanuni Sultan Süleyman zamanında Bektaşi tekkelerine Ehl-i Sünnet aleyhtarlığı sirayet etmiş değildir. Şehzadelerin sancağa çıkarılırken kılıç kuşatıldığına dair hiçbir klasik rivayet yoktur. Kılıç kuşanma padişahlar tahta geçerken yapılır. Merasim haremde yapılmaz. Eyüp Sultan’da yapılır. Kılıcı Şeyhülislam ya da zamanın bir âlimi kuşatır. Dizideki sözler Osmanlı resmî ideolojisine aykırıdır, böyle bir yemin yoktur” diye konuştu.
Bahadıroğlu: Yanlış yapılıyor
Ünlü yazar-tarihçi Yavuz Bahadıroğlu, dizideki sahnelerin muhtemelen batılı kaynaklardan alındığını ifade etti. Bahadıroğlu, “Böyle bir merasim yok. Bir kere sarayda ve normal hayatta kadınların ve erkeklerin bir araya gelmesi yok. Başı açık kimse yok. Kadın ya da erkek, herkesin başı kapalıdır. Bu diziye tarihi bir dizi gözüyle bakılmamalıdır. Halkın uyandırılması lazım. Merakları esas alarak para kazanan bir dizidir. İftira atılıyor, yanlış yapılıyor. Bir Fransız romanına dayanmış hayal mahsulüdür. Zannediyorum senarist hastalıktan sonra araştırma yapamaz olduğu için çalakalem yazılıyor, çalakalem çekiliyor. Kimsenin para kazanmasına karışmam ama. Muhteşem Yüzyıl adı değiştirilmelidir. Tamamen fitne, fücur, merakı tahrik, çıplaklık, cinsellik içeriyor. Düşünün, İstanbul içinde meyhaneler gırla gidiyor. Kanuni ise bihaber uyuyor. Dizi Osmanlı ile örtüşmüyor” şeklinde sözlerini tamamladı.
İŞTE GERÇEK GÜLBANK
Allah Allah Celilü’l- Cebbâr, Muinü’s-Settâr, Hâliku’l-leyli ve’n-Nehâr, Lâ yezâl, Zü’l-Celâl, birdir Allah! Ânın birliğine, Resûl-ü Enbiyâ Peygamberimiz Cenâb-ı Ahmed-i Mahmûd-u Muhammedi Mustafa Âl-i evlâd-ı Resûl-i Müctebâ imdâd-ı ruhâniyetine! Piran mürşidin, âşıkin, vâsilin hamele-i Kur’ân, güzeştegân, ehl-i imân ervâhına, avn-ü inâyetine! Halifetü’l-İslâm es sultân İbni’s-sultân bil-cümle İslâmın necât ve seâdet ve selâmetine, pirler, erenler, üçler, yediler, kırklar, göçenler, demine devrânına ‘’Hû’’ diyelim ‘’Huuu’’, ‘’Huuu’’ ‘Eli kan, kılıcı kan, sinesi üryân, ciğeri püryân, meydân-ı şehâdette Allah yoluna revân. Gazâ-yı şühedâya Cemâl-i Hak görünür ıyân. Kahrımız, gazabımız düşmana ziyân!
Eûzubillâh, Eûzubillâh. Hüdâ’ya şükr-i bihad, lâilâhe illallâh! El-melikü’l- Hakku’l mübin! Muhammedü’r- Resûlullah, Sâdıkü’l-va’dü’l Emin! İnnâ Fetehnâ leke fethan mübinâ ve yensurekallâhu nasran aziza! Ey padişah-ı halifetullah, Es Selâmu aleyke avnullah! Sensin hâris-i din-i mübin, hâris-i Şeriatullah! Uğrun açık olsun ey padişahım, Emr-i ikbâlin mecid! Hûdâ kılıcını keskin eylesin, nûr-ı şân satvetine gün gibi medid! Rûh-ı pâk-ı Fâhri âlemi hoşnûd etsin; Hak, gazâyı ekberin etsin mübârek ve said.
Türkiye