Aslında Vakit gazetesindeki yalı resmini görünce birçok sorunun cevabını almış oluyordu insan. Bir gazetecinin yaşam standardı ile uyuşan bir resim miydi bu? Engin Ardıç'ın geçerken sektirdiği yazısında 'aslında ödleri patlıyor' dediği şey de işte buydu. | |
Yoksa kendilerinin meslekî değerler folyolarıyla sarmalayarak sundukları türden bir 'yaşam tarzının değişme' korkusu filan değildi. Şöyle diyordu Ardıç: "Korkuyorlar. "Söktüremeyeceklerini" görüyorlar, fakat en iyi savunma saldırıdır düşüncesiyle, edepsizleniyorlar... Bu kavga çıkar kavgasıdır, ayrıcalık kavgasıdır, sınıf ve zümre kavgasıdır, laiklik maiklik işin kılıfıdır..." Yazımı böyle jenerik öncesi heyecan sahnesi ile açtığım için özür dilerim. Lakin değme Yeşilçam melodramlarına taş çıkaran bir manzara oluşmaya başladı bu ülkede. 70'li yılların dibe vurmaya başlayan Türk sineması ile bugünün Andıç ve kartel medyasının hazin sonları birbirini ne de çok andıracak! Vaktiyle taşra tüccarı iken Yaradan'ın 'yürü ya patronum' dediği ve hasbelkader eline geçirdiği medya organlarıyla holdingine şirket, parasına para kattığı ezik patronların elbette ezik ve vasat tetikçileri olacaktır. Lakin bu tetikçilik ve patron yalakalığı, zannetmeyin ki patrondan direkt olarak gelen emirlerle yapılmaktadır. Vasatın organizmasının en muhteşem yönlerinden biri de budur işte. Sahibini ne zaman savunacağını, onun adına ne zaman çakacağını ve bir çakma ile birden fazla kuş vurabilme ihtimalini zamanla öğreniyorlar. Bu nedenle tercih nedeni oluyorlar çoğu zaman. Piyasaya yeni giren her patron, bunların kalibrasyon kontrolünü yapıyor ve birer ikişer transfer edebiliyor. Bazıları eski sahiplerine anında sırtını dönüyor, bazıları, iki günde eski patronunun kanlısı oluyor, kimileri ise bir gün o tarafa geçip, şartlarını pazarlık mevzusu yapıp tekrar eski mevzisine geri dönebiliyor. Yaklaşık 40 yıldır böyle gelmişti bu devran, lakin böyle gitmeyeceği artık kesin... Zira bu millet, artık eskisi kadar aynı delikten ısırılmaya meraklı değil. İkincisi dünyanın gittiği istikameti örtebilecek donanım ve malzeme yok. Yani bu küreselleşme denen zımbırtı, dünyayı o kadar küçülttü ki, artık küre-i arzın gittiği istikametin tersine kürek çekemezsiniz... Aslında birer birer isim vererek, kişisel menkıbelerinden yola çıkarak karpuzu yere vurmak da kolay. Ancak şöyle de bir gerçek var: Kültürel kodları karıştırılmış, kimlik bunalımını en üst düzeyde yaşayan bir topluma dönüştürülmüş bu ülkeyi tam da savunmasız anında yakalamıştı Marksist ideoloji. Elbette ideolojileri araştırıp, kendince fikrî yakınlık hissettikten sonra o ideolojinin şemsiyesi altına girenler de vardı. Ancak bir şekilde kapağı büyük şehre atmış, buralara okuma sevdasıyla gelmiş, ezik ve kendi kültüründen utanan bir kitle vardı ki, bu tür yabancı ideolojiler kendi komplekslerini örtmek için şahane bir şal oldu. Ve bu ülke insanı birtakım meslekleri ve işleri önemsiz (hatta ayıp, günah) bulup uzak durduğu için çoğu, kültür-sanata, medyaya filan bulaştı. Gelin görün ki, ideolojilerin tükendiği ve bir çuval gibi yere yığıldığı noktada kendilerine birer üst kimlik olarak ideolojileri seçen vasatlar için tam bir şaşkınlık ve çil yavrusu gibi dağılma dönemi başladı. Kimi yeşilci oldu, kimi etnik ırkçılığa yöneldi, kimi bildiğimiz faşistliği seçti. Ancak birçoğu da Atatürk ve Kemalizm'in ardına saklanmayı tercih etti. Bu yeni limanları, onları hem paradigmanın baskısından kurtarıyor hem de palazlandıkları sektörde bir değer ifade ediyordu. Her neyse... Bugün aynı vasat, yıllardır bir yerlere kapağı atmanın verdiği hırçınlıkla ellerinde tuttukları şeylerin, maddî kazanımların uçacağından korkmakta ve akılları sıra başkalarını aşağılayarak, küçümseyerek sonlarını geciktirebileceklerini düşünmektedirler. Vasat oldukları için bu cümleden bile fizikî son, biyolojik ölümü algılamaları normaldir hani... Hayatları boyunca mesleklerine zerre katkıları olmamış, bir tek adam yetiştirememiş, bir tek adam gibi (hafta sonu köşelerinde yazdıkları tırıvırı gevezelikleri tıkıştırdıkları köşe yazısı derlemelerini kastetmiyoruz tabii) kitap yazamamış bu zümre, bu nedenle panik halindedir. Zira bozuştukları, kırıldıkları anda gidecekleri kapı, kendi patronlarına şantaj yapacağı başka taşra tüccarı patron kalmamıştır. Vasatın ızdırabının kaynağı budur! |