Vakit'ten Taraf'a ÖNEMLİ suçlamalar

Taraf'ın insanları sömürdüğü iddia edildi. İşte Vakit'teki röportaj.

VAKİT'TEN HAKAN GÜNDÜZ'ÜN RÖPORTAJI

Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Yekta Güngör Özden’in “laik olmayan insan değildir” çıkışını eleştirdiği için hapse mahkum olan İşadamı Mehmet Ali Şadoğlu, kendisini şerefiyle 2 ay hapis yattığını fakat Yekta Güngör Özden’e bu sözleri sebebiyle, yargının hesap sormadığını söyledi. Şadoğlu, Aziz Nesin’e yönelik tavrı sebebiyle Taraf Gazetesi’nin ilanını yayınlamaması ile ilgili ise, “İmanın olmadığı vicdanlarda; doğruluk, dürüstlük, hak ve adalet beklenemez. Türkiye’nin İslamsı caydırıcı gücüne göz dikmiş sefillerden başka türlü bir davranış beklenemezdi”dedi. Şadoğlu, Taraf gazetesini samimi bulmadığını belirterek, “Yaşadıkları bu topraklar için canlarını veren, namus ve vatanlarını korumuş o mübarek atalarını soykırım yapmakla suçlayabilenlere nasıl güvenebilinir, saygı gösterebilinir ve millet lehine samimi bir mücadele yaptıkları düşünebilinir?”diye konuştu.

Mehmet Ali Şadoğlu ismini Türkiye 1990’lı yıllardan iyi biliyor. Aziz Nesin’in şeytan ayetleri provokasyonu ardından başına 250 bin dolar ödül koyarak gündeme gelen Şadoğlu bu çağrısı sebebiyle hapis yattı. İlerleyen yıllarda “laik olmayan insan değildir”diyen dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden’e de çok sert tepki gösterince 2 ay daha cezaevinde kalan Şadoğlu, bu olaylardan dolayı hiçbir pişmanlığının söz konusu olmadığını şerefiyle hapis yattığını belirtiyor. Bu tip çıkışlara tepkisiz kalmanın münafıklarla aynı safa gelmek olacağını kaydeden Şadoğlu ile; Aziz Nesin ve Yekta Güngör Özden ile olan mücadelelerini, maddi durumunun hayli yerinde olmasına rağmen neden bu tip mücadeleler içine girdiğini ayrıca son dönemde Taraf Gazetesi tarafından kendisine konulan kota ve bu gazeteye gösterdiği tepkinin detaylarını konuştuk:

Aziz Nesin için 1993’te "Türkiye'nin en korkunç ajan-provokatörü hain"ifadesini kullandınız. Aziz Nesin'in sizi bu kadar kendisinden nefret ettiren özelliği nedir?
O günleri hatırlarsanız; Türkiye tarihinin gelmiş geçmiş en azılı ajan-provokatörlerinden Aziz Nesin, tamamen İslam’ı rencide edip halkı birbirine katlettirmek ve ülkede bir iç savaş çıkarabilmek maksadıyla “şeytan ayetleri” adlı safsatayı Türkiye’de yayınlayacağını ve il il dolaşarak söz konusu ölümcül fitneyi yayacağını açıklamasıyla gittiği Sivas’ta halk, Nesin’e haklı tepkiyi göstermiş ve illerinden kapı dışarı edebilmek maksadıyla ayağa kalkmıştı. Son derece insani ve dini bir haklılıkla gösterilen bu masum tepki, sonradan istenmeyen olayların vuku bulmasına, dolayısıyla birçok kimsenin ölmesine ve halkın da büyük zararlar görmesine sebep olmuştu. Oysa “Sivas olaylarının” tek sorumlusu Aziz Nesin olmasına rağmen, dinini ve vatanını savunan birçok insan, tıpkı Ermeni Soykırımı misali bilinçli olarak suçlanmış, o günün iktidarları DYP ve CHP koalisyonun Nesin’i mükâfatlandırırcasına suçlu görmeyerek, sanki demokrasi kahramanıymış gibi desteklemeleri, bardağı taşıran nokta olmuştu. Hâlbuki halkının mal, can, huzur ve güveninden sorumlu olması gereken devlet, irtica adına Müslümanlara karşı ideolojik taraflı tutumundan dolayı Aziz Nesin’e arka çıkmıştı. Devletin adı var ama kendisi yoktu… Sivas Olaylarının faili Aziz Nesin’dir ve alevi kardeşlerim de, haksız yere Müslüman kardeşlerini sorumlu tutmuşlardır.

Aziz Nesin bir plan peşinde miydi?
Sivas’taki olaylar tüm ülkeyi germiş ve korkunç bir kaos yaşanırken; ne Aziz Nesin ne de kendisini desteklemeye devam eden sözde demokrat aydın bozuntuları, yaşananlardan zerre kadar üzüntü duymamış, doğrudan Müslüman vatan evlatlarını suçlayarak, daha da kışkırtıcı bir üslup takınıp, Nesin’in diğer illere gitmesini teşvik ederek, planladıkları gizli oyunları sürdürmeye çalışmışlardı. Memleketim adına nasıl büyük bir tehlikenin içinde olduğumuzu fark etmem üzerine; devletin yapması gerekeni şahsım yaparak, Aziz Nesin’in başına ödül koymamla kendisini hapsetmiş ve ölene kadar herhangi bir yere gitmesini, kışkırtıcı konferanslar vermesini ve hain senaryolarını eyleme dönüştürmesini Allah’ın izniyle durdurmuştum. Hiç kimse ama hiç kimsenin bedeli ne olursa olsun, ne Allah’ıma, ne dinime, ne milletime, ne de vatanıma zarar vermesine müsamaha gösteririm. Yoksa Aziz Nesin gibi haçlıların taşeronu biri kim ki, ona nefsi bir nefretim ve muhatabım olabilsin  

Aziz Nesin için 250 bin dolar ödül koyduğunuz için bugün pişman mısınız?
 Bugün olsa yine aynı şeyi yapar, bir saniye sonrası meçhul olan yaşamımda bedeni hapsin değil ebedi olan ahret hayatındaki ruhsal özgürlüğü şiar edinmişim.  Bir insan olmamızın ve yaşamamızın varlık sebebi bu değil midir? Eğer para ve saltanat ise, bende olduğu halde hiçbir mutluluk vermiyor ve sonrası için bir garanti vaat etmiyor… Allah’ın yücelttiği yaratık bir insan olarak ya inandığım gibi onurla yaşayacak, ya da misafir olduğum bu karanlık yeryüzünde hayvan gibi!

Daha sonra Yekta Güngör Özden'in "laik olmayan insan değildir" sözü ile ilgili bir demeciniz sözkonusu oldu. O demecinizden dolayı da ceza aldınız...Bu konuyla ilgili süreç nasıl gelişti?
O zaman Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden; “Laik olmayan insan, insan değildir, onların kanından şüphe ederim” açıklaması, ürkütücü bir bölücülük propagandasıyla anti laikleri insan olmamakla ve ne düğü belirsiz soysuz olmakla suçlaması üzerine; sözlerini aynen kendisine iade ederek, adaletle hükmetmesi gereken o koltukta oturmaya layık olmadığını ve bölücü bir provokatörlük yaptığı beyanatımla şiddetle karşı çıkmıştım. Beyanatımın akabinde gerek Yekta Güngör Özden, gerekse Anayasa Mahkemesi Genel Sekreterliği “hakaret ve tehditten” şahsımı dava ederek, 5 ay 16 gün hapis cezası aldım ve şerefimle 2 ay hapis yattım.

Yargılama sürecinde anormallikler yaşandı mı?
Yargılanmam süreci de ilginçliklerle doluydu. Emniyet Müdürlüğünde ifade alan yetkililer, ifadem sırasında da Özden’e hakaret ettieilmi ve böyle bir ifadeyi alamayacaklarını ısrarla söylemelerine karşılık, “ya söylediklerimi yazarsınız ya da çekip giderim; hem size ne oluyor, ceza alacak ben değil miyim” diyerek, Özden’in asla beni sindiremeyeceğini bilmesini istedim. Haklı olduğum bir konuda değil servetim canım dahi gitse, asla geri adım atmam. Dava Ankara’da açılmış, İstanbul Adliyesinde savunmamı alan hâkim, “Şadoğlu yüzde yüz haklısın ama karşındaki Anayasa Mahkemesi, mutlaka ceza verecekler” dediğini hiç unutmam. Öngördüğü gibi de ceza aldım. Ancak Özden’den, hiçbir idari veya yargı mercii hesap sormadı.

Maddi durumunuz yerinde olduğu halde, özellikle Müslümanlara ilgilendiren konularda çok önemli çıkışlar yapıyorsunuz. Bu çıkışlarınızın sebebi nedir?
Maddi durumumun yerinde olması, haksızlık ve adaletsizliklere karşı susma ayrıcalığım olduğu anlamına gelmez. Öncelikle ben bir Müslüman’ım ve onun kurallarını yerine getirdiğimde, o kimliği taşıyabilme şerefine ulaşırım. Aksi takdirde münafıktan ne farkım olur? Ayrıca sahip olduklarımda benim değil, Allah’ın şahsıma lütfettiği geçici bir kıymet, kuvvet, ikram ve emanettir. Nasıl olur da geçici bir emanetle gurur duyabilir ve ahkâm kesebilirim? Şeytan “ben” dediği için lanetlenerek cennetten kovulup ebedi cehenneme gark olmadı mı?

Son günlerde Taraf Gazetesi ile ilgili yaşadığınız bir olay var. Taraf önce sizden reklam istemiş sonra da ödemeleri yapıldığı halde tavır koyarak reklamı kesmiş. Nasıl gelişti bu olay?
 Taraf gibi inanç ve imanın olmadığı vicdanlarda; doğruluk, dürüstlük, hak ve adalet beklenemez. Bu sebeple atalarına ihanet etmiş ve Türkiye’nin İslamsı caydırıcı gücüne göz dikmiş sefillerden başka türlü bir davranış beklenemez. Kalpleri mühürlenmiş ve zihinleri körelmiş mahlûkların taşıdıkları maskeler, maalesef umut arayışı içindeki insanları yanıltabiliyor. Taraf gibi materyalistlerin ilahı para olduğu için, fırsatlarını bulduklarında ne akit ne onur ne hak ne hukuk tanırlar. Gizledikleri radikal masonik ideolojileri Aziz Nesin’le açığa çıkmış, aldattıkları darbe, demokrasi ve aydın argümanlarıyla kendilerini daha fazla saklayamamışlardır. Eğer Ermeni Diasporosu’nun Türkiye lobisi olmasalardı, böylesi bir açıklamayı kamuoyuna yapmazdım. Çünkü nefsi bir mücadeleyi ve intikam hırsını, şeytanla eş değer tutarım.

İnternet sitesinde Taraf'a yönelik fikirlerinizin değiştiğini bir arkadaşınızın Taraf’tan uzak durmanız noktasında uyarıldığınızı yazmışsınız. Bugün Taraf için düşünceleriniz neler, geçmişe göre değişmiş durumda mı?
İnternetteki sayfamda da izah ettiğim gibi, içimizdeki cerahatleri temizlemeden haçlıların iştahını kapatabilmemiz söz konusu değildir. Taraf, sivil insiyatif ve demokrasi manipülasyonuyla ezilmişlerin sözcülüğüne soyunmuş cesur bir kuruluş olarak, alttan alta insanlarımızı sömürmekte ve atalarına ihaneti teşvik etmektedir. Tamamen Yahudi-mason ittifakının ortaya koyduğu doktrinleri temel alan felsefesiyle, önce ikna edip ele geçirmekte, bağımlılık kazandırdıktan sonrada yavaşça zehrini enjekte etmektedir. Allah beni uyandırdı, darısı diğerlerinin zihin ve kalplerine…

Gazetenin önce ısrarla reklam isteyip sonradan garip bir şekilde tavır almasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu tavır ilkeli mi?
Taraf’ın ne kadar ilkeli, cesur ve özgürlükçü olduğu sorgusunu bile abes karşılıyorum. Düşünce, davranış ve tepkileri açık değil mi? Bırakın Mehmet Ali Şadoğlu’na yaptıkları ihaneti, yalanları ve nankörlüklerini. Yaşadıkları bu topraklar için canlarını veren, namus ve vatanlarını korumuş o mübarek atalarını soykırım yapmakla suçlayabilenlere nasıl güvenebilinir, saygı gösterebilinir ve millet lehine samimi bir mücadele yaptıkları düşünebilinir? Eğer hala Taraf denebiliniyorsa, kusura bakmayın, Allah’ın saptırdığını peygamberler dahi hidayete erdirememişken, benim gibi bir günahkâr ne yapabilir?

Dindar kesimde sözkonusu gazeteyi takip eden çok sayıda kişi var. Neler tavsiye edersiniz?
Özellikle şu gerçeği vurgularım ki, İslam Dünyası ve Müslüman milletimiz, Lawrence’lerden çok çekti ve birbirlerine düşman olup, iktidarlarını kaybettiler. Taraf Gazetesi, yazarlarının deşifre olmalarıyla birer Lawrence’tirler, cuntaya karşı sözde duruşları, makyaj ve giyimiyle cazibeleşmiş art niyetli ve kötü amaçlı kadınlardan farksızdırlar.  Onun için benim gibi hiç kimse etkilenmesin, mutlaka derinlerinde sakladıkları ve fırsatını bulduklarında açığa çıkaracakları zehre odaklansınlar. Zaten aşikârdırlar, ancak okuyabilen, hissedebilen ve görebilenler için bir tehlike yoktur.

Medyanaliz Haberleri