Türkiye’nin siyasi tarihinde ‘darbeler döneminde şapkasını alıp giden adam’ olarak bilinen 9’uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 28 Şubat Postmodern Darbe soruşturmasının kendisine uzanacağını anlamasıyla dost gazeteciler aracılığıyla kendisini aklama gayreti içine girdi…
28 Şubat döneminin en kesif kokularının yayıldığı bir dönemde meşru siyasi iktidarı destekleyeceğine takındığı tavır ile eleştiri oklarını her dönem üzerine çeken 9’uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 28 Şubat Soruşturması’nın kendisine uzanacağını anlamasıyla ilginç açıklamalarda bulunmaya başladı. Dün bir kendisine yakın dost bir gazeteciye açıklamalarda bulunan Demirel, 28 Şubat’ı bir darbe olarak nitelendirilmeyerek, sarf ettiği sözleri Ankara savcıları tarafından sürdürülen soruşturmaya da yön çizme gayreti içine girdiği yorumlarına sebep oldu. Demirel, 28 Şubat 1997 günü yapılan MGK tutanaklarının açıklanmasını isteyerek, ‘kimin ne söylediği nasıl kararlar aldığı görülür’ cümlesi ile dönemin meşru Başbakanı Merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan’a göndermelerde bulundu.
28 Şubat sürecinin en önemli mimarlarından Süleyman Demirel, bir gazeteye yaptığı açıklamada, “28 Şubat sürecini başlatan ünlü Milli Güvenlik Kurulu (MGK) tutanakları açıklansın!” dedi. MGK Kararları’nın açıklanmadığını ve ‘gizli’ olduğunu en iyi bilen isimlerden olan Demirel, bu atağıyla bir taşla birkaç kuş vurmak istedi, ‘Bakın ben masumum!’ demeye getirdi. Peki, gerçekler öyle mi? Demirel, attığı adımlarla, gerçekleştirdiği ataklarla demokrasinin önünü tıkadı, millet iradesine takoz koydu, Türkiye’ye ‘ayıplı yıllar’ yaşattı. Neler mi yaptı Demirel?
Şapkanın altında kaldı
Her askeri darbede, şapkasını alarak arkasına bakmadan giden Süleyman Demirel, 28 Şubat sürecinde bu kez şapkanın altında kaldı. Üvey Baba Süleyman, darbecilere selam çaktı. Milli Güvenlik Kurulu Toplantısı atağıyla topu taca atmak isteyen Demirel, 28 Şubat darbesi ve kaosunun baş kahramanlarından birisiydi.
“Bu Çankaya darbesidir”
Nam-ı diğer Baba’nın bu süreçteki en büyük demokrasi ayıplarından birisi de imzalı çoğunluk mutabakatına rağmen görevi Tansu Çiller’e vermemesi oldu. Bir zamanların demokrasi havarisi olan Demirel, hükümeti kurma görevini Tansu Çiller’e değil, kendisine yakın gördüğü Mesut Yılmaz’a verdi. Bu antidemokratik tavrına hiçbir gerekçe de göstermedi. Demirel, bu tutumuyla 28 Şubat darbesini derinleştirirken, önemli bir demokratik geleneği de yerle bir etti. Tansu Çiller, “Bu Çankaya darbesidir” dedi. Yılmaz, Ecevit ve Hüsamettin Cindoruk ortak bir hükümet kurdu.
“İrtica” yaygaraları...
‘Laiklik’ elden gidiyor’ ve ‘irtica’ yaygaralarının hamisi olup her fırsatta milli iradenin ve Başbakan Erbakan’ın karşısında olduğunu gösterdi.
Beethoven konseri...
Medya, Ankara’daki Beethoven konserini günler öncesinden duyurdu. Konserin baş konuğu Demirel’di. Salonda 10 bin kişi toplandı. Demirel’in “İşte çağdaş Türkiye” sözleri büyük alkış aldı. Bir zamanların ‘demokrasi savunucusu’ Demirel, bu sözleri ile 28 Şubat Darbesi’ne ne kadar yakın olduğunu hissettirmenin çabası içerisinde oldu.
“Arabistan’a gidin!”
Bir zamanlar Türkiye’de muhafazakâr oylara talip olan ve yıllarca halkı kandıran Süleyman Demirel’in bu süreçte başörtüsüne yönelik sarf ettiği sözler de ortada: “Orası üniversite, oranın kuralları var. Danıştay, Anayasa Mahkemesi karar vermiş. İlle başı bağlı okumak istiyorsan, başı bağlı olarak okunabilen yerler var, oraya git. Arabistan’da falan öyle yerler vardır, oraya gidin. Orada okuyun.”
Süleyman Demirel, 28 Şubat’ın lokomotifi gibi hareket etmekten kaçınmadı
Herkes şunu çok iyi biliyor; Süleyman Demirel’in 28 Şubat darbesini önleyecek, buna mani olacak konumu vardı. Hem siyasi otorite üzerinde nüfuzu vardı hem devlet bürokrasi üzerinde, askeri bürokrasi üzerinde nüfuzu vardı. Fakat ‘Baba’ böyle bir yolu tercih etmedi. Demokrasi, 28 Şubat arızasına uğramadan yoluna devam edebilirdi. Demirel attığı adımlarla bu yolu tıkayan isim oldu. Darbelerin, derin yapılanmaların üzerine gidildiği bu konjonktürde Demirel’in son adımı, inandırıcılıktan uzak ve dayanaksız, sathi bir adım olarak sırıttı.
Daha başka ne olsun?
Sincan’da yürütülen tankları, Genelkurmay’da yargı ve basına verilen brifingleri, askeri yetkililerin açıklamaları, 5’li çete olarak bilinen sivil toplum kuruluşlarının eylemlerini nedense bir türlü göremeyen Demirel, ‘Neresi Darbe? Parlamento fesih mi edilmiş? Hükümet alaşağı mı edilmiş? Partiler mi kapatılmış?’ cümleleri ile soruşturma sürecinin kendisine de uzanacağı sinyalini verdi.
Bu da mı yalan?
28 Şubat 1997 günü süren uzun MGK’nın ardından ortaya çıkan metinlerde herkesin imzasının olduğunu söyleyen Demirel, MGK’dan sonraki gün ek olarak kararlara eklenen metinde Başbakan Erbakan’ın imzasının olmadığını da söyleyemedi. Erbakan, toplumu ayrıştıracak ve baskı uygulanacağından şüphe ederek, ek kararları imzalamayarak o dönemde kararların incelenmesini talep etmişti. İmzası olmayan ek metindeki kararları uygulanmaya zorlanan Erbakan o dönemde, koalisyon ortağına görevi devretmek için koltuğu Tansu Çiller’e emanet edecekti. Ancak Cumhurbaşkanı Demirel, görevi Çiller yerine Mesut Yılmaz’a devrederek, karanlık bir dönemin fitilini ateşlemişti.
Görevi Çiller’e neden vermedin?
Dünkü açıklamalarında görevi Çiller’e verme gibi bir sorumluluğu olmadığını söyleyen Demirel, demokratik teamüllere göre en çok oyu alan ikinci partinin genel başkanına görevi verme yerine Mesut Yılmaz’a vermesi dikkat çekmişti. Demirel’in bu açıklamalarından önce geçtiğimiz günlerde Dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan, Demirel’in yargılanmasının bir yolunun bulunması gerektiğini söylemişti. Kazan, Koalisyon protokolüne o zaman bir madde ilave ettik: ‘Birinci yılın sonunda ortaklar bir durum değerlendirmesi yapar bu durum değerlendirmesinde ikinci yılın sonunda seçime gitme kararı alındığı takdirde hükümet değişikliği olur yani başbakanlık değişikliği olur.’ Nitekim bu uygulamayı yürürlüğe koymak istedik. Ama maalesef Demirel 287 imzaya rağmen görevi Mesut Yılmaz’a verdi. Dolayısıyla daha sonraki Askeri Şura bizim tarafımızdan yapılmadı. Tam tersine Mesut Yılmaz Başbakan olunca bu aksiyonu meydana getirenleri ödüllendirdi” demişti. Kazan açıklamalarının devamında ise Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in ise anayasada verilen ‘sorumsuzluk’ ilkesinden istifa ederek rahat bir şekilde yerinde oturduğunu belirterek, “Demirel, nasıl gidecek, nasıl götürülecek; bir yol bulunması lazım” cümleleri ile Demirel’in yargılanması gerektiğine dikkatleri çekmişti.
MİLLİ GAZETE