Başbakan Erdoğan 27 yıl aradan sonra ilk defa Çin’e, Başbakanlık düzeyinde bir ziyaret gerçekleştiriyor.
Başbakan Erdoğan ve beraberindeki heyet son birkaç haftaya Güney Kore, İran ve Çin ziyaretini sığdırdı.
Önce Seul
Başbakan Erdoğan ve beraberindeki heyet geçtiğimiz hafta Güney Kore’ye biz ziyaret gerçekleştirdi. Seul’de nükleer zirveye katıldı. Bu konuda Ortadoğu’yu ilgilendiren bir çok konu masaya yatırıldı.
Merakla beklenen Erdoğan-Obama görüşmesinde burada gerçekleşti.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Güney Kore ziyaretinin hemen ardından Türkiye’ye bile uğramadan Tahran’a geçti. Başbakan burada Ahmedinejad ve Hamaney ile görüştü.
Ziyaret sonrası Türkiye’ye dönen Başbakan Erdoğan, İran'ı karar değiştirmesi sonrasında sert açıklamalar yaptı.
Tüm bu gelişmelerin paralelinde Suriye 10 Nisan’a kadar şiddeti durdurmayı taahhüt etmişti. Rusya ve Çin’in bu konuda Suriye’ye tarafında olduğu biliniyor.
Ve Başbakan bugün Çin’de…
Anlaşılan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ve Türkiye'nin gündemi yoğun.
Peki baş döndüren bu dış temaslar ne anlama geliyor?
USAK Başkanı ve emekli büyükelçi Özdem Sanberk, Başbakan Erdoğan’ın bu ziyaretlerini ve bölgede yaşananları TRT Haber'e değerlendirdi.
"Çin Ziyareti Önemli"
Sanberk’e göre çok yoğun bir gündemi olan Başbakan’ın bu kadar uzak bir mesafede olan Çin’e üç günlük ziyareti büyük önem taşıyor.
Özdem Sanberk’in Çin ziyaretiyle ilgili düşünceleri şöyle:
“Çin önümüzdeki 10 yıllarda belki de ABD’nin yerine geçebilecek kapasitede bir ülke. Bir dünya gücü. Bugün dünyadaki rekabetin büyüğü Güneydoğu Asya’da cereyan ediyor. Askeri ve siyasi güç Batı’dan, Doğu’ya kayıyor ama Batı da hâlâ gücünü kaybetmiş durumda değil. Bu bölgeler arasında büyük rekabetle yaşanıyor. Bir diğer yanda Çin’in Rusya ile olan ilişkileri var. İşte Türkiye bütün bu baş döndürücü gelişmelerin aktörü. Çünkü Türkiye’nin kendi bölgesinde aldığı kararlar dünyada çok önemli sonuçlar ortaya çıkarıyor.
“Hiçbir Ülkeye Husumet Söz Konusu Değil”
İran ziyaretinin ardından Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün sert açıklamaları İran-Türkiye ilişkilerinin nereye gittiği sorusunu akıllara getirdi.
Sanberk, Ortadoğu’da Türkiye’nin ilişkilerini inişli çıkışlı olduğu söyledi. Sanberk’e göre komşularla sıfır sorun politikası güden bir Türkiye’nin zaman zaman komşularıyla bazı konularda anlaşamamaları normal.
Sanberk’in bu konu ile açıklamaları ise şöyle:
“Komşularla sıfır sorun demek, sorunlarla yaşamak yerine o sorunların çözümünü aramak demek. Türkiye gibi bölgesinde sorunların yaşandığı bir ülkenin devamlı barış hedefini güden bir politika izlemesi gerekiyor. Mesela Suriye’de olan olaylara Türkiye sebep olmadı. Arap dünyası yeniden bir doğuş içerisinde Türkiye de bu sürecin bölgeyi alt üst etmemesi için uğraşıyor. Demokrasiye ve özgürlüklere yumuşak iniş yapılması için yol gösterici olmak istiyor. Bu yüzden hiçbir ülkeye karşı husumet söz konusu değil.
İran’a Karşı Yaptırımlar
İran’a üzerinde yaptırım kararları var. Amerika’nın İran’la ilgili beklentileri malum. ABD ve İran bu konudaki kararlarını açıklamaktan çekinmiyor. Burada daha önemli olanın ise Türkiye’nin, İran’a karşı bu konuda taraf olma durumunda bırakılıp, bırakılmayacağı…
“İran Önemli Bir Ülke”
Özdem Sanberk İran’ın bölgede önemli bir ülke olduğunu söyleyerek, İran-Türkiye ilişkilerinin tarih boyunca inişli çıkışlı cereyan ettiğini söyledi. Hatta çok büyük gerginlikler de yaşanmıştır. Ancak her iki tarafta bunun sıcak çatışmaya dönüşmemesi için azami özen gösterdi. Bugün de bu gerginlik dönemlerinden biri yaşanıyor. Bu İran’la bundan sonra hep gerginlik yaşayacağız anlamına gelmiyor.
Diğer yandan Sanberk İran’ın , Türkiye’yi kendisine rakip gördüğünü ve Ortadoğu’da yaşanan sıkıntıları Türkiye’ye karşı bir koz olarak kullandığını söyledi. Emekli Büyükelçiye göre İran mezhep eksenli bir dış politika güdüyor. Bunun temelini de Şiilik oluşturuyor.
Ancak yaşanan bu gelişmeler korkulması gereken bir durum değil.
Bu konuyu yine USAK Başkanı Özdem Sanberk’in ağzından dinleyelim:
“Bugün dünyada çok büyük bir bilinçlenme var. Teknolojinin ve iletişim gelişmesiyle artık ülke vatandaşları da gelişmeleri yakından takip edebiliyor. Aslında şunun bilinmesi gerekiyor Arap dünyası dünyada son 50 yılda yaşananlara ayak uyduramadı. Demokrasi ve özgürlüklere yürüyüşün dışında kaldı. Artık kalamayacak. Arap baharında yaşananlar geç kalınmış bu yürüyüşe müdahil olma çabalarının bir sonucu…”