Balyoz ve Ergenekon davalarının tutuklu sanığu Dursun Çiçek'in dünkü ifadelerini köşesine taşıyan Zaman Gazetesi yazarı Mümtazer Türköne, asker hükümet ilişkileri konusunda dikkat çekici satırlar yazdı.
'PKK'nın bugün sahip olduğu güç, askerin alabildiğine genişlettiği iktidar alanında gelişip bu hale gelmedi mi?' sorusunu soran Türköne, yazısını şu satırlarla bitirdi: 'Asker aileleri Kilitbahir'in en iyi plajından denize girsin diye ödediğimiz bedele bakar mısınız?'
İşte Türköne'nin 'İnternet andıcı'nın bedeli' başlıklı o yazısı
Dursun Çiçek'in 'internet andıcı' hakkında, gönüllü olarak verdiği ifade davayı farklı bir alana taşıdı.
KENDİSİNE EMİR VEREN KOMUTANLARI TEK TEK SAYIYOR
Elektronik posta ile yapılan ihbar, Çiçek tarafından da doğrulandı. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin mensubu olan bir albay, etkileyici bir mantıkla suçu kendi üzerine yıkmaya çalışan komutanları açığa düşürüyor. Emri veren komutanlar suçu emri yerine getirenlerin üzerine yıkıyor. Suç niteliği taşıyan faaliyetlerin emirlerin dışına çıkılarak yapıldığını öne sürüyorlar. Dursun Çiçek de 'internet andıcı' için kendisine emir veren komutanları tek tek sayıyor ve soruyor: 'Madem suç işlediklerimizi düşünüyorlar, o zaman neden soruşturma açmamışlar?'
ANDIÇ TSK İÇİN BİR SKANDAL
'İnternet andıcı' TSK için bir skandal. Genelkurmay Karargâhı internet siteleri kurup bu siteler üzerinden hükümet aleyhine kara propaganda yapıyor. Emir Genelkurmay Başkanı tarafından verilmiş. 'Islak imza' tartışmasından yakından tanıdığımız Dursun Çiçek, bu siteleri yöneten Genelkurmay'daki görevli subaylardan biri. Emri kimlerden aldığını açıkça sayıyor. Genelkurmay ise sorumluluğu subayların sırtına yüklüyor.
Skandalın birçok boyutu var. Asker, siyaset üzerinde kurduğu vesayeti sürdürmek için hükümete karşı iftira, yalan haber ve karalama türü metinler üretip bu internet sitelerinden yayıyor. Bu internet sitelerinde yayımlanan metinlerden hiçbiri normal değil. Bir ülkenin ordusu, o ülkenin hükümetini yıpratma, itibarını sarsma ve iş yapamaz hale getirme amacıyla sistematik propaganda yapıyor. Skandal tarafını vurgulamak için tekrarlayalım: Bir başka ülkenin hükümeti hakkında değil, kendi hükümeti hakkında yapıyor bunu. Düşmana ihtiyacınız yok. Kendi ordunuz bu devletin hükümetine karşı propaganda savaşı yürütüyor. 'Böyle ordu düşman başına' demek lâzım.
SADECE AK PARTİ'YE DEĞİL BÜTÜN HÜKÜMETLERE KARŞI
Bu propaganda savaşını mazur gösterecek hiçbir ahlakî değer yok. Ordu bu işi sadece AK Parti hükümetine karşı değil, bütün hükümetlere karşı yaptı. Ne için? Devlet üzerindeki egemenliğini sürdürmek ve hükümetin gücünü sınırlamak için. 28 Şubat hükümetleri askerî darbe mantığı altında şekillenmişti. Ama AK Parti'den önceki Ecevit'in üçlü koalisyon hükümetindeki tartışmaları hatırlayalım. Bu kara propaganda, Ecevit'in hayatına kasteden planlar eşliğinde yürümemiş miydi?
'Ne için?' sorusunu tekrarlayalım. Bu sorunun aslında çok basit bir cevabı var. Bu basitlik dehşet verici bir basitlik. Asker, hükümet karşısında bürokratik özerklik kazanmak ve sürdürmek için elindeki imkânları kullanıyor. Bu yazıyı Kilitbahir'den Çanakkale'ye bakarak yazıyorum. Namazgâh Tabyası'nın hemen kenarında askerlerin kullandığı bir plaj, bu bürokratik özerkliğin basit anlamına bir örnek. 12 Eylül darbesi olunca bu plajın girişine bir asker dikmişler. Köyün itirazlarına rağmen plaja el koymuşlar. Bugün bu plaja sadece asker aileleri girebiliyor.
ASKER KENDİSİNE KARŞI ZAYIF HÜKÜMET OLUŞTURAYIM DERKEN
Bu ayrıcalığın bedelini ise bütün ülke ödüyor. İmtiyazlı bir askerî zümre, hükümet üzerinde kara propaganda yürüterek oluşuyor. Darbeler bu imtiyazın gerekçesine dönüştüğü için genel askerî destek buluyor. Ama ülke en değerli varlığını, itibarlı hükümetini kaybetmiş oluyor. Asker, kendisine karşı zayıf hükümet oluşturayım derken, dünyaya karşı iş göremez bir hükümete razı oluyor.
PKK'NIN SAHİP OLDUĞU GÜÇ
Ordu ülkenin en organize, en donanımlı, en eğitimli ve en yetkili kurumu. Ülkemizin savunma ihtiyaçları için bu durum elzem. Ama bu ayrıcalıklar istismar edildiği ve devleti yönetmek için kullanıldığı zaman ortaya savunulamaz bir ülke ve devlet çıkıyor. PKK'nın bugün sahip olduğu güç, askerin alabildiğine genişlettiği iktidar alanında gelişip bu hale gelmedi mi? Genelkurmay'ın kurdurduğu sitelerde hükümete karşı kara propaganda ile PKK'nın şiddet yöntemleri ile sürdürdüğü propaganda arasında bu ülkeye vereceği zarar açısından ne fark var?
Bütün bu skandallardan çıkartacağınız tek sonuç var: Askerî gücün demokratik iktidarın kontrolüne alınmadığı bir ülkede ne dışarıya karşı çıkarlarınızı savunabilirsiniz ne de terörle mücadele edebilirsiniz. Asker aileleri Kilitbahir'in en iyi plajından denize girsin diye ödediğimiz bedele bakar mısınız?