Türkiye’nin birinci gündemi haline gelen ve tüm yurtta büyük bir heyecan uyandıran barış süreci bazı kesimlerce eleştirilse de silahların susacağına olan inanç nedeniyle ilgiyle takip ediliyor.
Bu sürece katkı sunmak için oluşturulan Akil insanlar gurubu Türkiye’nin nerdeyse tüm bölgelerine dağılarak sürecin sağlıklı bir şekilde sürdürülmesi için çalışmalar yürütüyor. Fakat bu süreçte tartışılmayan ve gündeme getirilmeyen Araplar, “Barış sürecinde bizlerinde görüşü alınmalı idi” diyorlar.
Kısa adı ARAPDER olan Türkiyeli Araplar Yardımlaşma ve Kültür Derneği başkanı Şükrü Kırboğa ile süreci değerlendirdik. Kırboğa barış sürecini içtenlikle desteklediklerini fakat bu süreçten direk olarak etkilenecekleri için kendilerinin de sürece dahil edilmelerinin gerektiğini ifade ediyor.
Son otuz yıldır süren bir savaş var. Sizler bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında mesele son otuz yılın meselesi değil. Bildiğiniz gibi bizler dağılmış bir imparatorluğun mirasçılarıyız. Bu coğrafya kadim geçmişiyle hep imparatorluklara kaynaklık etmiş bir coğrafya. Yani bir çok etnik, dini, kültürel farklılıklara sahip halklar bu coğrafyada hep var olmuş.
Dağılan Osmanlıdan sonra kurulan cumhuriyet bu topraklarda yaşayan tüm halkların ortak mücadelesi ile kuruldu. Bu mücadele içerisinde sadece Türkler yoktu. Kürtler, Araplar, Çerkezler, Boşnaklar, Arnavutlar gibi farklı etnik kökenden gelen tüm halklar vardı. Bu halklar gönüllü olarak bu mücadelenin içerisinde oldu ve bu coğrafyayı ortak vatan yaptılar.
Fakat cumhuriyet yapılanması içerisinde bu farklılıklar bir şekilde görmezden gelinerek tek bir etnik gurup varmış gibi davranıldı. Sadece bir davranıştan bahsetmiyorum yasalar ve uygulamalar da bu yöndeydi. Tabi bu coğrafyanın böylesi bir yapılanmayı kabullenmeyeceği de belliydi. Fakat inatla bu yönde baskı, asimilasyon hatta yok etme yöntemleri kullanıldı.
Bu yöntemler kısa dönemlerde sonuç vermiş gibi görünse de uzun vadede başarılı olamadı ve zaten olması da eşyanın tabiatına aykırı olurdu. Dil, din ve gelenekler bir şekilde kendisini yaşatıyor.
Bu süreç tabi çok acıları içerisinde barındıran bir süreçti. Yurdun batısından belki hissedilmedi ama bizler bu baskı, asimilasyon ve aşağılanmaları yüz yıldır iliklerimize kadar yaşadık. Uydurma bir tarih, dayatılan dil, aşağılanan halklar, işkenceler ve daha niceleri bizim yüz yıllık tarihimizi oluşturur aslında.
Kürtlerin silahlı mücadelesini anlamlaştırıyorsunuz aslında, yanlış mı anlıyorum?
Silahlı mücadeleyi anlamlaştırdığım anlaşılmasın. Her türlü silahlı hak arayışına karşıyım. Nihayetinde bu silahlar kimlere karşı kullanıldı? İşte kardeş kardeşi vuruyor, vurulan her asker, polis ne kadar bizimse dağda ki de bizim. Bunlar aynı coğrafyanın insanları. Hatta iki kardeşin bile karşı karşıya geldiğini biliyoruz, böyle bir savaş anlamlandırılabilir mi? Keşke hiç yaşanmasaydı tüm bunlar on binlerce kaybımız var, annelerin gözyaşları var. Dağlar taşlar barut kokusuyla dolu ve kardeş kardeşe karşı savaşıyor acı olan bu işte.
Düşünün bu ülkede köpeklere bile Arap ismi verildi, sinema filmlerinde bile rahatlıkla kullanıldı. Düzmece bir Arap ihaneti tarihi oluşturularak sürekli üstümüzde baskı oluşturuldu. Dilimiz konuşamadık, kültürümüzü yaşayamadık. Çocuklarımıza isim dahi veremedik. Tüm bunların oluşturduğu hoşnutsuz ortamları düşünmenizi isterim.
Anlatmak istediğim devletin baskıcı, asimilasyoncu yaklaşımları süreci buraya taşıdı ve şimdi yine devlet bunu düzeltmelidir, acıları sarmalıdır. Düşünün yıllarca insanların anadilini yasaklamışsınız, dağına taşına “Ne Mutlu Türküm Diyene” yazdırmışsınız. Her sabah o küçücük çocuklara okullarda Türklük üzerine and içiriyorsunuz bunun anlaşılır bir tarafı var mı?
Şimdi birileri “Bu ülkede her şey olabiliyorsunuz” diyebilir; ama her şey olabilsek de Arap veya Kürt olamıyorduk tüm meselede bu zaten, Türk olmak zorundasınız ve anayasa bunu kanun olarak ta dayatıyor.
Sonuçta artık barış olmalı diyorsunuz
Geç bile kalındı. Savaşın Türkiye’ye büyük kayıpları oldu. Bunun yanında bölge insanı çok şey kaybetti. Köyünde yurdunda rahat huzur içinde bir yaşamı varken büyük şehirlerde açlıkla mücadele eder hale geldi. Boşaltılan köyler, kaybedilen canlar, ekonomik zararlar anlatılmakla bitmez.
Peki, bu süreçte Abdullah Öcalan ile görüşülmesine nasıl bakıyorsunuz?
Artık barışın sağlanması gerekir. Güvenlik tedbirleriyle, askeri yöntemlerle bu işin sonuçlanmayacağını hepimiz gördük. Barış hariç her yol denendi hem de en ağırı ile; fakat gelinen süreçte artık başka yolun olmadığı da görülüyor. Bu sebeple Öcalan ile de görüşülebilir, kandil ile de görüşülebilir yeter ki silahlar sussun, ülkeye barış ve güvenlik hâkim olsun. Gerisi siyasetin işi ve doğal mecrasına bırakılırsa çözülemeyecek gibi görünen bir çok problemin sonuçlanacağına inanıyorum.
Barış Sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Süreci çok olumlu buluyorum. Denenmemiş olan deneniyor. Devlet aklı, askere havale edilen böylesine önemli bir konuyu çözme işini kendisi üstlendi ve hükümet çok ciddi bir risk aldı, alması da gerekirdi. Sürecin sağlıklı işlemesi içinde çaba sarf ediliyor, çünkü her türlü manipülasyona açık bir süreç ve provokasyonlar yapılabilir.
Fakat bu sürecin sadece Kürtler üzerinden yürütülmesi bizi endişelendiriyor. Sonuçta devlet sadece bir kesimi muhatap alıyormuş görüntüsü mevcut. Bu ülkede aynı sıkıntıları yaşayan ve söyleyecek sözleri olan Araplarda var; fakat bir fark var ki Araplar silah kuşanmadı ve çoğu zaman devletin yanında yer aldı.
Araplar barış sürecinden rahatsız mı?
Araplar muhatap alınmadı rahatsızlık burada başlıyor. Maalesef milliyetçi kanat hükümeti sıkıntıda bırakmak adına şimdi Türk milliyetçilerini olduğu gibi Türkiye’deki Arapları da manipüle etmek istiyor.
Barış süreci özellikle güneydoğu bölgesinde yaşayan Arapları çok ilgilendiriyor. Çünkü savaş sürecinde Araplar devletin tarafında yer almış, teröre bulaşmamıştır. Yarınlarda bu bölgede Kürtlerin kendi üzerlerinde baskı oluşturacağı endişesi yaşıyor Araplar. Bunda da haksız değiller. Oluşturulan Akil insanlar gurubuna bakın, içlerinde bir tane Arap var mıdır veya Araplar adına konuşabilecek Araplara anlatacak bir şeyleri olan var mıdır?
Akil İnsanlar grubunu eleştiriyorsunuz yani?
Akil insanlar grubu iyi düşünülmüş olmasına rağmen iyi bir seçim yapılmış mıdır orada endişeliyim işte. Gruptaki insanlar gerçekten çok değerli birikimli insanlar olmasına rağmen daha geniş ve dönüşümlü bir sistem uygulanabilirdi. Nihayetinde grupta olmayan ama söyleyecek çok şeyi olan insanlar mevcut; fakat bu süreçte artık bu grubun dışında sanki kimse bir şey söyleyemeyecek gibi bir görüntü oluştu.
Ayrıca grupta az önce dediğim gibi Arap kökenli veya Arapları temsilen veya Araplara da süreci olumlu aktaracak kimse yok. Oysaki Arapların bu süreçte tedirgin oldukları bir çok hassas konu mevcut ve bu hassasiyetlerin dikkate alınması gerekirdi.