Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 'demokratik açılım' çalışmaları kapsamında edebiyatçılarla biraraya geldi. Dolmabahçe'deki Başbakanlık Çalışma Ofisi'ndeki toplantıya, Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, İçişleri Bakanı Beşir Atalay ile AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik de katıldı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, son dönemde devlet yönetiminde ciddi bir paradigma değişikliği yaşandığını, anlayışların, politikaların, uygulamaların bir bir değiştiğine şahit olunduğunu ifade ederek, 'Ama can yakıcı bir kısım sorunlarımız hala devam ediyor. Bunlarla ancak el birliği yaparak, güç birliği yaparak baş edebiliriz. İnsanımızın canını yakan, enerjisini ve imkanlarını heba eden bu meseleler Türkiye'nin kaderi değildir' dedi.
'Demokratik açılım' çalışmaları kapsamında Dolmabahçe'deki Çalışma Ofisinde yazarlarla bir araya gelen Erdoğan, sözlerine 'Böyle bir kahvaltılı, muhabbet sofrası demek istiyorum davetimize icabet etmeniz sebebiyle sizlere çok teşekkür ediyorum' diyerek başladı.
Hükümetin 'Demokratik açılım' kapsamında başlattığı milli birlik ve kardeşlik projesi hakkında bir çerçeve çizmek, bu konuda bilgi vermek ve toplumun önde gelen isimlerinin fikirlerini almak için bir dizi istişare toplantısı düzenlemeyi kararlaştırdıklarını anımsatan Erdoğan, bugün bu toplantıların üçüncüsünün gerçekleştirilmekte olduğunu söyledi.
Önceki aylarda ses sanatçıları, ardından da sahne ve gösteri dünyasının tanınmış simalarıyla bir araya geldiklerini ve son derece verimli görüşmeler yaptıklarını anlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
'Bugün de sözün ustalarıyla, edebiyat dünyamızın tanınmış kalemleriyle, toplumumuza mal olmuş düşünürlerimizle bir araya geliyoruz. Şu hususu bir kez de burada hatırlatmakta fayda görüyorum; bizim bu toplantılarımızın amacı, asla ve asla popülizm amaçlı bir halkla ilişkiler çalışması yapmak değildir. Tam tersine ülkemizin can alıcı, can yakıcı, yürek burkucu meselelerini gündeme taşımayı, yıllardır konuşulan ama çözülemeyen, artık kronik bir hal alan sorunlarını masaya yatırmayı, en geniş mutabakatla bu sorunları artık hal yoluna koymayı samimiyetle arzuluyoruz. Onlarca yılın önümüze koyduğu meseleler, bugün ülkemizin ve milletimizin gelişiminin önünde engel oluşturuyor, enerjimizi ve kaynaklarımızı heba ediyor.'
Son dönemde 'sessiz devrim' olarak adlandırılan önemli reformları hayata geçirdiklerini, geçirmeye devam ettiklerini vurgulayan Erdoğan, Türkiye'nin her alanda büyük bir değişim ve dönüşüm yaşadığını kaydetti.
Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
'Ancak geçmişten devraldığımız bir kısım sorun kümeleri, ülkemizin gelişme azmini olumsuz etkilediği gibi, insanımızın huzur ve selametini de olumsuz yönde etkiliyor. Ne insani açıdan, ne demokratik açıdan, ne de medeniyet değerlerimiz açısından yaşanan olumsuzlukları artık sineye çekmemiz, görmezden gelmemiz mümkün değildir. Statükoyu sürdürmek, mümkün de değildir Türkiye'nin menfaatine de değildir. Biz, idare-i maslahat yapmayı, durumu idare etmeyi, suya sabuna dokunmadan iktidarda kalmayı bir politika olarak görmüyoruz, böyle bir anlayışa sahip değiliz. Son dönemde devlet yönetiminde ciddi bir paradigma değişikliği yaşıyoruz. Anlayışların, politikaların, uygulamaların bir bir değiştiğine şahit oluyoruz. Ama can yakıcı bir kısım sorunlarımız hala devam ediyor. Bunlarla ancak el birliği yaparak, güç birliği yaparak baş edebiliriz. İnsanımızın canını yakan, enerjisini ve imkanlarını heba eden bu meseleler Türkiye'nin kaderi değildir. '
DEĞİŞİMİ ESAS ALAN YÖNETİM ANLAYIŞI
'Demokratik açılım' kapsamında etnik grupların, inanç ve mezhep gruplarının, azınlıkların, her türlü farklılığın meselesine el attıklarını, temel sorun alanlarını rahatlatmayı amaçladıklarını belirten Erdoğan, terörden bölgesel geri kalmışlığa, temel hak ve özgürlüklerden kimlik meselelerine kadar her konuyu ortak akılla ele almaya çalıştıklarını bildirdi.
Başbakan Erdoğan, bu meselelerin her biri hakkında onlarca yıldır yüzlerce rapor, kitap, makale yayımlandığını, AB ilerleme raporlarının son dönemde birçok soruna parmak bastığını dile getirerek, 'Neredeyse bilinmedik hiçbir mesele yok ama bugün, dün olmayan bir şey var. O da çözüm iradesidir, cesarettir, kararlılıktır, statükoyu değil değişimi esas alan bir yönetim anlayışıdır' dedi.
Hükümet olarak samimi bir adım attıklarını, toplumun her kesimini dinleyerek, ülkenin kronik meselelerini artık hal yoluna koymayı istediklerini dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti:
'Bu çerçevede sizlerin düşüncelerine de büyük önem veriyoruz. Bizler, aslında birbirimizin uzağında değiliz, ayrı ayrı adalarda yaşamıyoruz. Hepimizin aynı gökkubbe altında müstesna bir yeri var. Aynı atmosferi soluyor, aynı zeminde yol alıyor, ortak bir kaderi paylaştığımız gibi, ortak bir geleceğe yürüyoruz. Türkiye'nin meselelerine her birimiz farklı bir zaviyeden bakıyor olabiliriz. Her birimizin çözümlemesi, tespitleri, çözüm önerileri farklı olabilir ama her birimiz, en nihayetinde ülkemizin ve milletimizin huzur ve refah içinde olmasını arzuluyor, daha özgür, daha demokratik, çok daha kalkınmış bir Türkiye hayaliyle yanıp tutuşuyoruz.'
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 'Biz, herkesi bir çizgiye çekmeye, tek tipleştirmeye, herkesin bizim gibi düşünmesini sağlamaya asla çalışmıyoruz' dedi.
'Demokratik açılım' çalışmaları kapsamında Dolmabahçe'deki Çalışma Ofisinde yazarlarla bir araya gelen Erdoğan, 7,5 yıldır Türkiye'nin daha fazla demokratikleşmesi için, temel hak ve özgürlüklerin daha fazla gelişmesi için, hukuk ve adaletin ileri standartlara kavuşması için önemli adımlar attıklarını, yoğun bir gayretin içinde olduklarını söyledi.
'Çetelerle, mafyayla, karanlık güç odaklarıyla yaptığımız mücadele, yaşadığımız demokrasi dalgasının bir parçasıdır' diyen Erdoğan, sorunu üreten anlayışlara, sorunları karşılayan, provoke eden karanlık odaklara, çözüm çabalarını sabote etmeye çalışan girişimlere karşı kararlı bir mücadele yürüttüklerini anlattı.
Meseleleri bu hale getiren yanlış anlayışlardan, bildik ezberlerden, milli iradeye ve çözüm arayışlarına vurulmak istenen prangalardan bir bir kurtulduklarını belirten Erdoğan, 'Türkiye'nin yakıcı meseleleri karşısında hissiyatımızı ne kadar ortaklaştırabilirsek, fikirlerimizi ne kadar irtibatlı hale getirebilirsek, ne kadar ortak paydada buluşabilirsek, sadece tespitte değil, çözüm önerileriyle bunu net hale getirebilirsek inanıyorum ki Türkiye için çok daha isabetli ve kucaklayıcı çözümler üretebiliriz' diye konuştu.
Erdoğan, düzenledikleri bu istişare toplantılarının amacının da bu olduğunu ifade ederek, şöyle devam etti:
'Biz, herkesi bir çizgiye çekmeye, tek tipleştirmeye, herkesin bizim gibi düşünmesini sağlamaya asla çalışmıyoruz. Cemil Meriç üstadımızın şu ifadeleri, gayemizi, hedefimizi, amacımızı bütün berraklığıyla ortaya koyuyor. Diyor ki Cemil Meriç; 'Muhteşem bir maziyi daha, muhteşem bir istikbale bağlayacak köprü olmak isterdim... Kelimeden, sevgiden bir köprü...' Biz işte bu köprüyü kurmak, maziden aldığımız ilham ve güçle istikbali hep birlikte inşa etmek istiyoruz. Sizlerin kelimelerinizle, sevginizle inşa ettiğiniz gelecek tasavvuruna, bizler de gönül köprüleri inşa ederek, kardeşliği, dostluğu yücelterek katkıda bulunmak istiyoruz. En batıdan en doğuya, en kuzeyden en güneye...'
Başbakan Erdoğan, Birinci Dünya Savaşı ve ardından zaferle sonuçlandırılan Kurtuluş Savaşı'nın yaşandığını anımsatarak, toplum olarak büyük acılar yaşandığını ve büyük badireler atlatıldığını kaydetti.
Falih Rıfkı Atay'ın 'Zeytindağı' isimli eserine 'Batış ve kurtuluş gibi, bir milletin tarihinde ikisi tek yüzyıl içine pek az defa sığmış olan ve yalnız biri milli tarihin bir büyük faslı olan iki hadiseyi 4-5 yıl içinde görüp geçirmiş, en büyük acıyı ve en büyük milli sevinci tatmış olanların hikayeleri okunmaya değer' ifadeleriyle başladığını anımsatan Erdoğan, şöyle konuştu:
'Evet, topyekun, tek millet olarak, Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi, Arabı, Romanı, Alevisi, Sünnisi, Müslümanı, Hristiyanı ve Yahudisi ile hep birlikte tarihten asla silinmeyecek hikayeleri birlikte yazdık. Ülkemiz, topraklarımız, milletimiz ve aydınlarımız büyük travmalar atlattı. Ne hazindir ki, travmalar ve hayal kırıklıkları yakın zamanda da peşimizi bırakmadı. Cemal Süreyya, 'Kısa Türkiye Tarihi'nde, yakın zamanda yaşananların özetini bir şair duyarlılığıyla bir kaç dizeye sığdırıyor ve diyor ki; 'O yıllarda ülkemizde çeşitli hükümetlerle 72 dilden 2'si yasaklanmıştı. İkincisi Türkçe.' Sadece hükümetlerin, sadece dillerin değil, fikirlerin yasaklandığı, konuşmanın cezalandırıldığı, inancın engellendiği, demokrasinin ve özgürlüklerin an be an ertelendiği dönemlerden geçtik. Açıkçası, ne mütefekkirlerimiz, ne halkımız, hiçbir zaman ümitsizlik içinde olmadı.
Şevket Süreyya Aydemir'in 'Suyu Arayan Adam' eseri bir yangınla başlayıp, ağaçların gölgelediği, çiçeklerin açtığı, kuşların ötüştüğü bir su başında sona erdi. Aynı şekilde bizler de suyu aramaya devam ediyor ve mutlaka bulacağımıza, bir gün ona ulaşacağımıza, Cahit Zarifoğlu'nun ifadesiyle saf, dalaveresiz bir su birikintisi bulup, orada kendimizle yüzleşebileceğimize inanıyoruz.'
'SÖZ UÇAR, YAZI KALIR'
Başbakan Erdoğan, 'Söz uçar, yazı kalır' sözünü anımsatarak, bu toprakların son derece yetenekli, birikimli ve duyarlı edebiyatçıları, yazarları, mütefekkirleri, yine bu toprakların hikayesini, romanını, şiirini en güzel şekilde kayda düştüklerini anlattı.
Hoca Ahmet Yesevi'den, Mevlana'ya, Hacı Bektaş Veli'den Yunus Emre'ye, Karacoğlan'dan Pir Sultan Abdal'a, Dede Korkut'tan Hoca Nasreddin'e, Fuzuli'den Nedim'e, Ahmet Hamdi Tanpınar'dan Ahmet Rasim'e, Halit Ziya, Orhan Veli, Aşık Veysel'e kadar ismini sayamadığı nicelerinin bu toprakların dili, kelamı ve kalemi olduklarını belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
'Necip Fazıl kalemine nasıl bu toprakların ruhundan mürekkebini çektiyse, aynı şekilde Nazım Hikmet de bu toprakların destanını yazdı. 'Devlet Ana'yı yazan Kemal Tahir ile 'Osmancık'ı yazan Tarık Buğra aynı destanı, aynı ruh ikliminde unutulmaz cümlelerle edebiyat tarihimize nakşettiler. Orhan Kemal, Yaşar Kemal ne kadar bu ülkenin değeriyse, aynı şekilde Sezai Karakoç, Nurettin Topçu da bu ülkenin aynasıdır. Peyami Safa, Yahya Kemal Beyatlı, Sait Faik Abasıyanık, Fakir Baykurt, Oğuz Atay, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Nuri Pakdil, Mustafa Kutlu, Ömer Seyfettin, Halide Edip Adıvar, Akif İnan, Erdem Beyazıd... Farklı yerlerde duruyor gibi olsalar da, aynı kelimeleri kullanarak bu ülkenin ağıtlarını ve sevinçlerini yazdılar.
Şu hususun özellikle altını çizmek istiyorum. Namık Kemal, 'Vatan Şarkısı' adlı muhteşem bir eser bıraktı arkasında. 'Amalimiz, efkarımız ikbal-i vatandır/Serhaddimize kal'a bizim hak-i bendedir' diyen şair sürgün edildi. 'Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker/Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer' diyen Mehmet Akif, Mısır'da memleket hasreti çekti. 'Zindan iki hece Mehmetim lafta/Baba katiliyle baban bir safta/Bir de geri adam boynunda yafta/Halimi düşünüp yanma mehmedim/Kavuşmak mı? belki/ Daha ölmedim' dedi Necip Fazıl Kısakürek. Nazım Hikmet, Çankırı Hapisanesi'nden mektuplar yazdı: 'Yalnız bize mahsus bir imtiyazdır/Kış günleri hapisanede/Sade hapisanede değil/Bu kocaman/Bu ısınası/Bu ısınacak dünyada/Üşüyüp, kederli olmamak' dedi. Sabahattin Ali, 'Dışarda mevsim baharmış/Gezip dolaşanlar varmış/Günler su gibi akarmış/ Geçmiyor günler geçmiyor' diyerek; 'Başın öne eğilmesin /Aldırma gönül aldırma' diyerek bu toprakların aşkına, sevdasına bir ömrü feda etti.
Bu ülkenin Kemal Tahir'i, bu ülkenin Orhan Kemal'i, Mehmet Uzun'u, Said-i Nursi'si, Musa Anter'i, Ahmet Arif'i, Rıfat Ilgaz'ı, Nihal Atsız'ı sadece ve sadece yazdıkları için, sadece ve sadece düşündükleri için adeta hürriyet hasretinden prangalar eskiterek göçüp gittiler. Bütün bunlarla birlikte inanıyorum ki tarihi şöyle bir değerlendirdiğimizde, ele aldığımızda bugüne ve yarına nasıl bir rota çizeceğiz, nasıl bir bakış açısı getireceğiz ve nasıl bir uygulama hazırlayacağız? İşte o bizim en önemli sorunumuz. '
AA