En son AIG açıkladığı zararla bir kez daha dünya piyasalarını şok etti. Türkiye’de ise finans sektörü çok güçlü. ABD ve Avrupa’da olduğu gibi batık krediler, mortgage kağıtlarının dibe vurması gibi sorunlar yok. Bir tek İMKB düştü, orda da ekonomiyi etkileyecek ölçüde para dönmez.
Türkiye’de dünyadaki olumsuzluklardan asıl etkilenen reel sektör oldu. Bu noktayı anlamak gerekiyor. Dünyada finans sektöründe bir kriz varken, bundan Türkiye’de neden finans sektörü değil de reel sektör zarar görüyor? Çünkü Türkiye’de yatırımlar şimdiye kadar dışarıdan gelen dövizle yapılıyordu.
Bir ekonominin döviz ihtiyacı içinde olmaması için cari işlemler hesabı dengede olmalıdır. Türk dış ticaretinin kronik bir açık problemi olduğu için ve turizm gelirleri ile bu açık kapatılamadığı için Türkiye’nin kendi gelirleriyle yatırım yapması mümkün değil.
Bu aralar şu tür cümleleri sıkça duyacaksınız: “Türkiye’deki krizin nedeni ekonominin global ekonomiye sıkı sıkıya entegre olmasıdır.” Bu aslında şu demek: “Türkiye dışarıdan para gelmediği için yatırım yapamıyor. Bu nedenle istihdam artmıyor.” Öyleyse bu krizin Türkiye’yi etkilemesi dışarıdan piyasaya döviz girmemesine bağlı olmalıdır.
Krizin başlamasından bu yana ilk kesilen döviz musluğu çoğu ekonomistin eleştirdiği sıcak para oldu. Piyasaya girip yüksek karlar elde edip çıkıyorlar diye yoğun tepki gösteriliyordu portföy yatırımlarına. Gittiler işte, mutlu muyuz? “Ohh kurtulduk!” diyebildik mi? Diyemedik. Hatta şimdi yeni yeni anladık ki dolar, portföy yatırımları sayesinde 1,15′lere kadar düşmüş.
Kriz öncesi portföy yatırımlarına kızan ekonomistler dolar kurunun düşük olmasını da kıyasıya eleştiriyorlardı. Bu yüzden ihracatımız artmıyormuş. Düşük kurla ihracatı arttırmaya “beleşçi yaklaşım” diyorum ben. Türkiye ihracatı yapay kurlarla ancak bir yere kadar artar. Asıl ihracat verimliliğin artması ile artar. Yani aynı kalitede malın daha ucuza üretimesiyle. İşte bu yüzden Türkiye’ye düşük kur gerekir. Çünkü verimliliği arttırmak teknoloji ithal etmekten geçer. Teknoloji ithal etmek döviz demektir. Makine alacaksın, eğitimli yabancı personel getireceksin, kendi personelini yurt dışında eğitim almaya yollayacaksın. Kurun düşük olduğu dönemde iş adamımız dışarıdan bu şekilde teknoloji ithal ediyordu.
Türk özel sektörünün dış borcunun bu kadar yüksek olması bir rastlantı değil. Özel sektör en doğrusunu yaptı. Kurun düşük olduğu dönemde dış borç alarak yatırım yaptı, verimliliğini artırdı. Diğer yandan dövizin değerinin düşük olmasından yararlanarak yurt dışında fuar fuar gezdi. İşte düşük kura rağmen Türkiye’nin ihracatı da böyle arttı.
Şimdi niye krizdeyiz, biraz anlaşıldı sanırım. Türkiye ekonomisi yatırım yapamıyor. Özel sektör şu ana kadar döviz cinsinden borçlanarak yatırım yapıyordu. Bu yüzden 200 milyar doların üzerinde bir özel sektör borcu söz konusu. Ancak krizin ardından doların 1,5 kat değerlenmesi ve dış kredi imkanlarının ortadan kalkması nedeniyle özel sektör yatırım yapamıyor.
Krizin başlamasından bu yana ikinci kesilen musluk “soğuk para”, yani doğrudan yatırımlar. Yine bu konuda da atıp tutan çoktu. Ne satılsa kızarlardı. Şimdi de niye işsizlik arttı diye veryansın ediyorlar. Arttı, çünkü bu sene dışarıdan milyarlarca dolar gelmiyor. ING Bank gibi piyasaya giren global şirketler de global kriz ile boğuştukları için yeni şube açamıyorlar. Doğrudan yatırımların kesilmesinin etkisini daha uzun süre hissedeceğiz.
Krizin başlamasıyla yaz aylarında kesildiğini göreceğimiz üçüncü bir musluk daha var: turizm. Türkiye en çok Avrupa’dan ve Rusya’dan turist çekiyordu. Global kriz ne yazık ki en çok bu bölgeyi etkiledi. Alman, Rus turistlerin gelirlerinde ciddi azalma oldu. Bu ülkelerin vatandaşları yakın geleceklerini güvende göremedikleri için harcamalarında da çok dikkatli davranmak zorundalar. İşte bu nedenle Türkiye turizmi yaz aylarında o eski günlerini arayacak gibi görünüyor. Bence turizmi de vurmasıyla kriz doruk noktasına çıkacak. Dolarda bir miktar daha yükselme gözlenecek. Turizmin mevsimsel istihdamı artıran etkisinin de düşmesiyle işsizlik oranında beklenen düşüş gözlemlenemeyecek.
Ben “Yatırım yapılmıyor.” dedikçe bazıları da tüketim yokken yatırım yapılsa ne olur, diyecek. Bence Türkiye’de tüketim olmaması için bir sebep yok. Çünkü iç pazarın daralması için bir neden yok. Enflasyon düşük, maliyetleri yükseltecek bir dışsal etki yok. Daha aksine petrol fiyatları da düştü. Faizler daha da düşüyor, dolayısıyla kredi olanaklarında bir sorun yok. Buna rağmen piyasanın sıkışmasının nedeni vatandaşın ekonomiye olan güveninin azalması. Tüketici önünü göremediği için ihtiyaçlarını erteliyor. Türkiye’de tüketici neden önünü görmez? Çünkü yatırım yok, istihdam artmıyor, yeni iş gücü çalışma hayatına katılamıyor. Bu durum güveni azaltıp ihtiyaçları erteletince iç pazar da daralıyor. İç pazar daralınca çalışanlar da işlerini kaybetmekten korkuyorlar ve ihtiyaçlar daha fazla erteleniyor. Böylece ekonomi günden güne daralıyor.
DERİNDUSUNCE