Türkçe çevirisi ile beraber, Hz. Muhammed'in (S.A.V.) Tebük Seferinde okuduğu hutbe.

Rasülullah (s.a.v.) Efendimiz Tebük’te sabahleyin bir hurma ağacına dayanarak hutbe îrâd eylediler. Allâh’a (c.c.) hamd ü senâda bulunduktan sonra şöyle buyurdular:

"أَيُّهَا النَّاسُ!

Ey insanlar!

أَمَّا بَعْدُ:

Bundan sonra,

فَإِنَّ أَصْدَقَ الْحَدِيثِ كِتَابُ اللهِ،

İyi biliniz ki, sözlerin en doğrusu Allah’ın Kitab’ıdır!

وَأَوْثَقَ الْعُرَى كَلِمَةُ التَّقْوَى،

Yapışılacak en sağlam kulp, takvâdır!

وَخَيْرَ الْمِلَلِ مِلَّةُ إِبْرَاهِيمَ،

Dinlerin en hayırlısı, İbrâhîm’in (a.s.) dîni (İslâm)dır!

وَخَيْرَ السُّنَنِ سُنَّةُ مُحَمَّدٍ،

Sünnetlerin en hayırlısı, Muhammed’in sünnetleridir!

وَأَشْرَفَ الْحَدِيثِ ذِكْرُ اللهِ،

Sözlerin en şereflisi, zikrullâhtır!

وَأَحْسَنَ الْقَصَصِ هَذَا الْقُرْآنُ،

Kıssaların en güzeli, Kur’ân kıssalarıdır!

وَخَيْرَ الْأُمُورِ عَوَازِمُهَا،

Amellerin en hayırlısı, Allâh’ın (c.c.) yapılmasını istediği farzlardır!

وَشَرَّ الأمور مُحْدَثَاتُهَا،

Amellerin en kötüsü, bidatlerdir!

وَأَحْسَنَ الْهَدْيِ هَدْيُ الْأَنْبِيَاءِ،

En güzel yol ve gidişat, Peygamberler’in yolu ve gidişatıdır!

وَأَشْرَفَ الْمَوْتِ قَتْلُ الشُّهَدَاءِ،

Ölümlerin en şereflisi, şehîdliktir!

وَأَعْمَى الْعَمَى الضَّلَالَةُ بَعْدَ الْهُدَى،

Körlüğün en kötüsü, doğru yolu bulduktan sonra ondan sapmaktır!

وَخَيْرَ الْأَعْمَالِ مَا نَفَعَ،

Amellerin en hayırlısı, (insana) faydalı olanıdır.

وَخَيْرَ الْهُدَى مَا اتُّبِعَ،

Takip edilecek en güzel yol, (peygamberin) yolu ve hidayetidir.

وَشَرَّ الْعَمَى عَمَى الْقَلْبِ،

En kötü körlük, kalp gözünün kapanmasıdır.

وَالْيَدَ الْعُلْيَا خَيْرٌ مِنَ الْيَدِ السُّفْلَى،

Veren el alan elden üstündür.

وَمَا قَلَّ وَكَفَى خَيْرٌ مِمَّا كَثُرَ وَأَلْهَى،

Az olup yeten şey, çok olup meşgul ederek Allâh’a itâatten alıkoyan şeyden hayırlıdır!

وَشَرَّ الْمَعْذِرَةِ حِينَ يَحْضُرُ الْمَوْتُ،

En kötü özür, ölüm gelip çattığı andaki özürdür.

وَشَرَّ النَّدَامَةِ يَوْمُ الْقِيَامَةِ،

Pişmanlığın en kötüsü, kıyâmet günündekidir.

وَمِنَ النَّاسِ مَنْ لَا يَأْتِي الْجُمُعَةَ إِلَّا دُبْرًا،

İnsanların en kötüsü Cumâ (namazı)na en son gel(meyi adet edinen),

وَمِنْهُمْ مَنْ لَا يَذْكُرُ اللهَ إِلَّا هَجْرًا،

Ve Allah’ı kötü sözle anandır.

وَمِنَ أَعْظَمِ الْخَطَايَا اللِّسَانُ الْكَذَّابُ،

Yanlışları en büyük olan, dili çokça yalan söyleyendir.

وَخَيْرَ الْغِنَى غِنَى النَّفْسِ،

Zenginliğin en hayırlısı, gönül zenginliğidir.

وَخَيْرَ الزَّادِ التَّقْوَى،

Azıkların en hayırlısı, (Allah’a karşı sorumluluk bilinci) takvâ azığıdır.

وَرَأْسَ الْحِكَمَةِ مَخَافَةُ اللهِ عَزَّ وَجَلَّ،

Hikmetin başı Allah (c.c.) korkusudur.

وَخَيْرَ مَا وَقَرَ فِي الْقُلُوبِ الْيَقِينُ،

Kalplerde karar kılanların an hayırlısı, yakînî imandır.

وَالِارْتِيَابَ مِنَ الْكُفْرِ،

(Peygamberimizin getirdikleri hakkında her hangi bir) şüphe duymak küfürdür.

وَالنِّيَاحَةَ مِنْ عَمَلِ الْجَاهِلِيَّةِ،

Ölünün arkasından (isyan içeren) sesli ağlamalar cahiliye adetlerindendir.

وَالْغُلُولَ مِنْ حثاء جهنم،

Ganimet malından çalınanlar, cehennem yakıtlarıdır.

والكَنْزَ كَيٌّ مِنَ النَّارِ،

Zekatı ödenmeyen servet, cehennem ateşidir.

وَالشِّعْرَ مِنْ إِبْلِيسَ،

Hikmetsiz (söz ve) şiir, İblîs’(in işlerin)dendir.

وَالْخَمْرَ جُمَّاعُ الْإِثْمِ،

(İçki her kötülüğün anasıdır.) Alkol, günahların tümünü bir araya toplayandır.

وَالنِّسَاءَ حَبَائِلُ الشَّيْطَانِ،

(Fâsık) kadınlar, şeytanın tuzaklarıdır.

وَالشَّبَابَ شُعْبَةٌ مِنَ الْجُنُونِ،

(Terbiye olmamış) gençlik, delilikten bir bölümdür.

وَشَرَّ الْمَكَاسِبِ كَسْبُ الرِّبَا،

Kazançların en kötüsü fâiz (ribâ)dır.

وَشَرَّ الْمَأْكَلِ مَالُ الْيَتِيمِ،

Hak yemenin en kötüsü, yetim hakkını yemektir.

وَالسَّعِيدَ مَنْ وُعِظَ بِغَيْرِهِ،

İyi kul, kendinden başkasının hâlinden ibret alandır.

وَالشَّقِيَّ مَنْ شَقِيَ فِي بَطْنِ أُمِّهِ.

وَإِنَّمَا يَصِيرُ أَحَدُكُمْ إِلَى مَوْضِعِ أَرْبَعَةِ أَذْرُعٍ،

Her biriniz dört arşın (kabir) yerine varır,

وَالْأَمْرُ إِلَى الْآخِرَةِ،

Amellerin muhasebesi ahirette görülür.

وَمِلَاكُ الْعَمَلِ خَوَاتِمُهُ،

Amellerin sonucu esas alınır.

وَشَرُّ الرَّوَايَا رَوَايَا الْكَذِبِ،

Rivayetlerin en kötüsü, yalan yanlış olanlarıdır.

وَكُلُّ مَا هُوَ آتٍ قَرِيبٌ،

Geleceği kesin olan her şey yakındır.

وَسِبَابُ الْمُؤْمِنِ فِسْقٌ،

Mümine sövmek, büyük günahkarlıktır,

وَقِتَالُ الْمُؤْمِنِ كُفْرٌ،

Müminin canına kıymak (büyük günah) küfürdür.

وَأَكْلُ لَحْمِهِ مِنْ مَعْصِيَةِ اللهِ،

Müminin gıybetini yapmak, Allah’a isyan etmektir,

وَحُرْمَةُ مَالِهِ كَحُرْمَةِ دَمِهِ،

Müminin canı nasıl dokunulmazsa malı da dokunulmazdır.

وَمَنْ يَتَأَلَّى عَلَى اللهِ يُكْذِبْهُ،

Kim yalan yere Allâh üzerine yemin eder se, onu yalancı çıkarır.

وَمَنْ يَغْفِرْ يُغْفَرْ لَهُ،

Bağışlayan, bağışlanır.

وَمَنْ يَعْفُ يَعْفُ اللهُ عَنْهُ،

(İnsanları) affedeni, Allah da affeder.

وَمَنْ يَكْظِمِ الْغَيْظَ يَأْجُرْهُ اللهُ،

Kim öfkesini yenerse, Allâh onu mükâfatlandırır.

وَمَنْ يَصْبِرْ عَلَى الرَّزِيَّةِ يُعَوِّضْهُ اللهُ

Kim uğradığı ziyâna sabrederse, Allâh karşılığını verir

وَمَنْ يَتْبَعِ السُّمْعَةَ يُسَمِّعِ اللهُ بِهِ

Kim insanları dile düşürürse, Allah da onu dile düşürür.

وَمَنْ يَصْبِرْ يُضَعِّفِ اللهُ لَهُ

Zorluklara katlanan kimsenin ecrini Allah kat kat artırır.

وَمَنْ يَعْصِ اللهَ يُعَذِّبْهُ اللهُ،

Allâh’a isyân edeni, Allâh azâba dûçâr eder!

اللهُمَّ اغْفِرْ لِي وَلِأُمَّتِي،

Allâh’ım! Beni ve ümmetimi mağfiret eyle!

اللهُمَّ اغْفِرْ لِي وَلِأُمَّتِي،

Allâh’ım! Beni ve ümmetimi mağfiret eyle!

اللهُمَّ اغْفِرْ لِي وَلِأُمَّتِي،

Allâh’ım! Beni ve ümmetimi mağfiret eyle!

قَالَهَا ثَلَاثًا

Bu sözü üç kere tekrar buyurdu.

ثُمَّ قَالَ: أَسْتَغْفِرُ اللهَ لِي ولكم.

Daha sonra: Kendim ve sizin için, Allâh’tan mağfiret taleb ederim, dedi ve sözünü tamamladı.[1]


[1] Ebu’l-Fidâ, İsmail b. Ömer b. Kesir el-Kureşî, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 5/17-18, Daru ihyâi’t-turâsi’l-Arabî, Birinci Baskı, 1408/1988.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

İslam Haberleri