Ertuğrul Özkök / Hürriyet
‘Bizim niye bir Erdoğan'ımız yok’
GEÇEN cuma günü İzmir’de, Hürriyet’in İzmir Temsilcisi Deniz Sipahi ve Atina Temsilcisi Yorgo Kırbaki ile yemek yiyoruz.
Müthiş bir sonbahar güneşi ve İzmir’in her zamanki müsekkin etkisi altında sohbet ediyoruz.
Yorgo Yunanistan’daki ekonomik krizi anlatıyor. “Yunanlılar Türklerden çok farklı. Bir, burada 2001 krizi nasıl geçti ona bakıyorum, bir de Yunanlıların krizi yaşama biçimine. O kadar farklı ki. Türk halkında müthiş bir kriz disiplini var. Yunanlılar pek takmıyor.”
Sonra son günlerde Atina’da çok sık işittiği bir sözü aktarıyor.
Çok sayıda Yunanlı Türkiye’deki gelişmelere bakıp, “Bizim neden bir Erdoğan’ımız yok” diyormuş.
1980’li yıllarda da bu soruyu hem Rusya’da hem Yunanistan’da Özal için de işitmiştik.
“Neden bizim bir Özal’ımız yok...”
* * *
Özal’ın da Erdoğan’ın da hem çok seveni hem çok kızanı var.
Her ikisi de “etkili lider”.
“Cesur lider”.
Askeri vesayet, darbe vs. tartışmalarının gölgesinde Türkiye’nin son 30 yılda bu çapta iki lider çıkarması, aslında güçlü bir demokratik geleneğimiz bulunduğu şeklinde de yorumlanamaz mı?
Ben kendi payıma, Özal’ı çok sevdim, çok destekledim.
Onu Türkiye Cumhuriyet tarihinin Atatürk’ten sonraki en devrimci lideri olarak kabul ettim. Beni solcu olmaktan vazgeçiren siyasi kişilik odur.
Başbakan Erdoğan’a gelince...
Kim bilir kaç kere yazdım.
Yaptıklarının yüzde 70’ini yürekten destekliyorum. Cesaretini de takdir ediyorum.
Ama geriye kalan yüzde 30 var ki; bende hayal kırıklıkları yaratıyor.
Özellikle otoriter eğilimleri...
* * *
Şimdi geleceğim bir başka soruya.
Yunanlıların bir Özal’ı olmadı. Bir Erdoğan’ları da yok.
Peki Türk solunun niye bir Özal’ı, bir Erdoğan’ı olmadı...
Dikkat edin “Beyaz Türklerin niye böyle bir lideri yok” diye sormuyorum. Çünkü Beyaz Türklerin hepsi solcu değil. Önemli bir bölümü, hatta çoğunluğu liberal ekonomileri, serbest pazarı destekleyen insanlar.
Onların küçümsenmeyecek bir bölümü Özal’ı destekledi. Erdoğan’a da destek verdiler.
İtirazları ekonomik ve sosyal politikaları, hatta dış politikası yüzünden değil, daha çok otoriter eğilimlerine...
* * *
Geçenlerde, Lady Diana’nın ölümünden sonra İngiltere Kraliçesi ile Başbakanı Tony Blair arasındaki ilişkileri anlatan “The Queen” filmini seyrettim.
Tony Blair’in Diana’nın cenazesine Devlet Töreni yapılması için Kraliçe’yi nasıl etkilediğini hayranlıkla izledim.
Dirayetli, cesur ve etkileyici bir liderin, Diana’ya, neredeyse şırfıntı gözüyle bakan Kraliçe’yi dize getirişi tam bir siyaset dersiydi.
Ben hem kurumlarda, hem devletlerde “Liderliğin” önemine inanan bir insanım.
O nedenle Başbakan Erdoğan’ın, yüzde 58’den alacağı güvenle, şimdi de kucaklayıcı bir liderliğe yürümesini umutla bekliyorum.
Son 50 yılını kutuplaşma ile geçirmiş Türk ve Yunan toplumlarında asıl liderlik zaferinin böyle bir kucaklama olacağına inanıyorum.
Samimi olarak inandığım bir başka şey de, bunu başarmanın hiç zor olmadığı...
* * *
Fransa’da solun eski liderlerinden François Holland, geçen hafta sonu bütün sola ilginç bir çağrı yaptı.
“Artık Sarkozy karşıtlığını bir yana bırakalım” dedi.
“Anti Sarkozy” tutum, solda liderlere tembellik ve kolaylık sağlıyor.
Oysa artık bağımsız alternatif politikalara ihtiyaç var.
Referandum herkeste bir rahatlık sağladı.
Bu iklimde Kılıçdaroğlu da, “etkili ve büyük liderler” mahallesinde kendine yer açabilir