Türbanlı muhabir değil, gazeteciyiz

Yeni Şafak gazetesinin başarılı ikizleri Büşra ve Kübra Sönmezışık kardeşler yaşadıkları ilginç olayları, gazeteciliğe nasıl başladıklarını ve ünlüleri Moralhaber.Net'e anlattılar.

Dursun Kabaktepe’nin röportajı

Kübra ve Büşra Sönmezışık: Bir değil, ikikere gazeteciyiz

Kübra ve Büşra Sönmezışık. İkizler. Yeni Şafak gazetesinde ‘İkide bir’ projesiyle röportaja başladılar. Bu onların meslek hayatlarında bir dönüm noktası oldu. İş hayatında farklı hayalleri olan ikizlerin hikâyesi ‘İkide bir’le birleşti. Kübra, kendini resme adayıp illüstrasyon sanatçısı olmayı düşünürken Büşra da televizyon ve animasyon grafiğine geçmeyi hayal ediyordu. Okulu bitirdikten sonra staja başladıları Yeni Şafak’ta, ‘İşe alırlar mı, almazlar mı?’ diye düşünürlerken grafik bölümünde çalışmaya başladılar. İki yıldan sonra yeni bir başlangıç düşüncesi zihinlerini kurcalamaya başladı. Tam bu sırada karşılarına bir fırsat çıktı. Sonra ne mi oldu? Kübra ve Büşra Sönmezışık, gazeteciliğe nasıl başladıklarını, ikiz olmanın zor ve kolay yönlerini, onları şaşırtan röportajlarını, başörtüsünün sorun olup olmadığını ve ünlü isimlerle yaptıkları söyleşilerde neler yaşadıklarını Moralhaber.net'e anlattılar:

İKİDE BİR FİKRİ MEHMET GÜNDEM’E AİT

Gazetecilik hikâyeniz nasıl başladı?
Kübra: Gazetede grafikerlik yaparken kafamda bir reklam ajansında çalışmak vardı. Sonra bu düşünceden vazgeçtim. Daha özgür olabileceğimi düşündüğüm bir alanı, yani atölyede resim yapmayı sonrasında da sergi açmayı düşünmeye başladım. Resim eğitmenim Ressam Cemal Toy bana ‘Gazetede illüstrasyon yapabilir misin?’ dedi.’ İllüstrasyon hayran olduğum bir sanattır. Böylece çizmeye başladım.

Sizin hedefiniz neydi?
Büşra: Televizyon grafiği ve animasyon yapmayı düşünüyordum. Hayal gücünü sınırsız yaşayabildiğim, zevk aldığım bir alandı. Bunun yanı sıra amatör yazı çalışmalarım vardı. Okumayı ve yazmayı seviyorum. Önümde iki yol vardı. Karar aşamasına geldiğimde bu teklif bana sunulmuş oldu. Ben de tercihimi yazıdan kullandım.

İkide bir fikri kime ait?
Mehmet Gündem’e ait.

Bu proje nasıl oluştu?
Kübra: Mehmet Gündem, Yeni Şafak’a röportaj yapmaya geldiği dönemde Pazar gazetesinin genel yayın yönetmeni oldu. Bir gün beni yazı işlerinde çizim yaparken gördü ‘Bizim gazeteye illüstrasyon yapmak ister misin?’ dedi. Bende kabul ettim.

Sonraki süreç nasıl işledi?
Kübra: Sanata karşı ilgiliydim. Toplantılara katılıyor ve bir kaç haber konusu öneriyordum. Mehmet Bey önce sanat haberleri yapmamı, sonra yazmamı istedi. Ardından sanat röportajları geldi. Derken röportaja başlamış oldum.

Büşra Hanım ne zaman dâhil oldu?

Kübra: Mehmet Bey’le Büşra tanışmıyordu. Aynı gazete çalıştığımızı ve ikiz olduğumuzu bilmiyordu. Sonra öğrenince ‘Beraber İkide bir röportajları yapmaya ne dersiniz?’ diye bir teklif sundu.



İSİM YAPMIŞ İKİZLERLE GÖRÜŞECEKTİK

Nasıl bir format izleyecektiniz?
Kübra: ‘İkide Bir’in çıkış noktası ikizlerin ikizlerle buluşmasıydı. İş ve sanat dünyasına atılmış birçok isimle görüşecektik. ‘İkide Bir’ konseptinin ilk röportajı ‘Didem ve Sinem Balık’tır. Bu röportaj ana gazetede ‘ikizlerin ikizlerle buluşması’ sloganıyla manşetten yayınlandı.

İkizlerle veya tek bir konukla yaptığınız söyleşi arasındaki fark nedir?
Kübra: İkiz söyleşileri ile ‘İkide Bir’ söyleşileri arasında fark oluyor. Normalde üçlü söyleşi yaptığınızda ‘İyi polis, kötü polis tekniğini kullanıyoruz. Ama ‘İkide İki’ yani ikizlerle olduğunda durum farklı. Onun heyecanı daha yüksek.

İyi suçlu kötü ve suçlu ile karşılaşıyor musunuz?
Büşra: (Gülerek) Suçlamıyoruz kimseyi. O yüzden bir problem olmuyor.
İkizlerle yaptığınız röportajlarınızda en çok kimden etkilendiniz?

Kübra: Zeynel Abidin ve Nezih Erdem ikilisi.

Neden?
Kübra: İkizler birbirine ya çok benzerler ya da hiç benzemezler. Zeynel Abidin ve Nezih Erdem ikilisinin yaşadıkları ise çok ilginç. Samimi olarak şunu söylüyorlar: ‘Aynı şekilde düşünüyoruz. Başımız aynı zamanda ağrıyor. Farklı şehirlerde olmamıza rağmen gecenin bir yarısı aynı saatte uyanıyoruz. Birbirimize aynı hediyeleri alıyoruz.’ Kendi ikizliğinizin mucizelerini diğer ikizlerle kıyaslıyorsunuz. Sohbet ediyorsunuz artık. O konuşma röportajın üstünde bir konuşma oluyor.

Sizde Zeynel Abidin ve Nezih Erdem gibi aynı duyguları hissediyor musunuz?
Büşra: Biz aynı okulda okuduk ve çalışma hayatında da beraberdik. Birbirimizi iyi anlıyoruz ve aramızdaki yoğun bir empati var. Manevi bağ oldukça sağlam ama onların yaşadıkları başka. Beraber olmasalar da hisleri aynı yaşıyorlar.

KIYAFETLERİMİZ VE TARZIMIZ ÇOK FARKLI

Sizin benzerlikleriniz neler?
Kübra: Yakınlıktan ve beraber yaşamaktan kaynaklanan benzerlikler oluyor. Biz fiziki benzerliği sevmiyoruz. Benzeşmek zordur. Çünkü aynı görünmenin dış katmanda yüzeysel algılanmayı da beraberinde getiriyor. İkizler diğer bireylere göre daha hassas ve duyarlı olurlar. İki kişinin hayatı yorumlaması, algılayışı aynı şekilde hayatın sizi algılayışı da farklı oluyor.

Hangi konuda?
Büşra: Bencillik duygusu. Bu ve benzeri duyguları yaşayışınız, yorumlaşınız farklı oluyor. Çünkü herşeyi doğumdan itibaren paylaşıyorsunuz. Dahası öyle düşüneceksiniz ki; benzetildiğinizde bunu dert etmeyeceksiniz. Öyle seveceksiniz ki onu kendinizden bileceksiniz ve rahatsızlık duymayacaksınız. Bu denli sahiplenme ve rahatsızlık duymamak uygulamada zordur.

Benzetilmekten rahatsızlık duyuyor musunuz?
Büşra: O aşamayı atlattık. Ama her insan belli bir yaşa geldikten sonra farklılığının farkedilmesini isteyebilir. Özerk bir alnınız var ve öyle anlaşılmasını istiyorsunuz. Çünkü zaten hayatınızın her alanında karşılaştırılıyorsunuz.

Kübra: Biz farklıyız. İkizler benziyorlar ama ancak güçlü olursanız bu sendromu yenersiniz. Bu yüzden güçlü karakter inşa etmelisiniz. Ayrışmak ve kendinize ait bir hayat kurabilmeniz için.

Siz farklı olmaya nasıl karar verdiniz?
Kübra: 10 yaşında. Annem çok sevimli kıyafetler giydirirdi öyleki; İnsanlar yolda durdurup isimlerimizi soruyordu. Bir sabah ben Büşra ile Büşra’da benimle aynı kıyafetleri giymek istemedi. O günden sonra hiç aynı kıyafetleri giymedik.
Büşra: Annem, ‘Ayırt etmeyeyim. Belki birbirlerini kıskanırlar.’ diye düşünüyordu. Çünkü o yaşlarda çocuklar birbirini kıskanır.

Bu farklılık hayatınızı nasıl şekillendirdi?
Büşra: Kendi alanlarımız olmaya başladı. Birbirimizin alanlarımıza dâhil olmayı tercih etmedik. Ben çini, Kübra illustrasyon yapıyordu. Farklı yollar seçtik. Burada karar aşaması önemli. Sizi birbirinizden ayıracak bir özellik olmalı.

BERABER OLMAYI DAHA ÇOK SEVİYORUZ
Peki, arkadaşlarınız.
Büşra: Aynı işyerinde çalıştığımız için ortak arkadaşlarımız var. Ama birbirimizin arkadaşlarıyla aynı derecede dost olmuyoruz.

Sonuç olarak…
Büşra: Evet, ama biz beraber olmayı daha çok seviyoruz. Daha çok eğleniyoruz.

KİŞİNİN REKLAMINI YAPACAK ŞEYLERİ YAZMIYORUZ

Başörtüsü konusunda bir sorun yaşadınız mı?
Kübra: 3 yıldır röportaj yapıyoruz. Bir takım ön kabuller ve önyargılarla karşılaşıyoruz. Ama bu abartılacak kadar değil.

Büşra: Herkesin bizim gibi olmasını bekleyemeyiz. Ama saygı dediğimiz şey önemli. Herkeste olmalı. Gittiğimiz herkes bizimle aynı fikirde olsun, diye düşünmüyoruz.

Konuyu başörtüsüne getirenler olursa ne yapıyorsunuz?
Kübra: Biz provokatif davranmıyoruz. Röportaj yapacağımız kişilere uzmanlık alanına göre sorular soruyoruz. Kişinin inancını sorgulamıyoruz. Ama bu konuda konuşan olursa dinliyoruz. Partilerle, hükümetle, inançla ve başörtüsü ile ilgili kafalarında bir fikir varsa ve bunu söylüyorsa; kişinin reklamını yapacak şeyleri yazmıyoruz. Haber konumuz neyse onu yayınlıyoruz. Çünkü o sayfa kimsenin protesto yapacağı bir yer değil.

Büşra: Konu başörtüsü ise o zaman başörtüsünü manşete taşıyacak şeyler yaparsınız. Ama başörtü değilse, sizi başörtülü gördüğü için yorum yapıyorsa buna yer vermiyoruz. Konu ne ise o çerçevede konuşuyoruz.



AYŞE KULİN ÖN YARGILIYDI

Büşra Hanım, bir röportajınızda ‘Ayşe Kulin yüzüme bakmadı.’ demişsiniz? Bu konunun ayrıntılarını anlatır mısınız?
Bu çok sert bir açıklama olmuş. Ben onu o şekilde ifade etmemiştim. İnsanların önyargıları var. Mesela muhabir olarak gidersiniz, size ters davranamaz ama biraz mesafeli olabilir. Gazetecilerle ilgili başından geçen bir durumdan dolayı size karşı bir önyargı olabilir.

Açıklamanızda ‘Ayşe Kulin yüzüme bakmadı.’ diye gayet açık bir ifade kullanmışsınız.
Ayşe Kulin o anda önyargılıydı. Bir bayanla röportaj yapmış. Onun kastetmediği bir şey manşete taşınmış. Bana da öyle mesafeli davrandı. Kırgındı. Sadece başörtülülerle değil, gazetecilerle ilgili genel bir çekincesi vardı. Mesafeliydi.

PINAR KÜR KONUYU BAŞÖRTÜSÜNE GETİRDİ

Kübra Hanım siz de ‘Pınar Kür giyim şeklimizden dolayı önyargılıydı?’ demişsiniz. Nasıl bir röportaj geçti?
Pınar Kür, başörtülerle ile ilgili görüşleri belli olan bir isim. Bunu biliyorduk. O dönem onların ‘Haydi Gel Bizimle Ol’ programını konuşmak için gitmiştik. Konu başörtüsüne geldi. Pınar Hanım başörtüsü ile ilgili şunları söyledi: ‘Benim öğrencilerim kendi başlarını para karşılığında kapatıyor.’

Sonra ne oldu?
Oraya başörtülü bir muhabir olarak gidiyorsunuz. Amacınız röportaj yapmak. Sizde ‘Neden böyle düşünüyorsunuz?’ diye soruyorsunuz. Çok sıcak bir sohbet olmuyor bu.

TÜRBANLI MUHABİR DEĞİL, GAZETECİYİZ

Size karşı mı tepkiliydi?
Şahsımıza olduğunu hiç zannetmiyorum. Başörtüsüne karşı. Başörtüsü üzerinden önyargı olduğunda şunu diyoruz: Biz işimizi yapıyoruz. Gazeteciyiz. Biz işinizle isminizin anılmasını istiyorsunuz.

Başörtüsü sembolik bir anlam taşıyor.
Başörtüsü bizim inancımızın sembolü ve takıyor olmaktan da çok memnunuz. Biz sadece başörtülü muhabir değil aynı zamanda gazeteciyiz. Bizde diğer muhabirler gibi soru soruyoruz. İş ahlakına uygun, seviyeli bir iş yapmaya çalışıyoruz. Her şey yeri ve zamanında konuşulmalı. Orada başürtüsü kimliğini konuşmanız anlamlı değil.

ÇOŞKUN ARAL BAŞÖRTÜSÜNÜ SORDU

Kübra Hanım, Çoşkun Aral’da ‘Sen niye kapanıyorsun. Kendi isteğinle mi başını örttün?’ diye sormuş. Bu röportajda konu başörtüsüne nasıl geldi?
Kübra: Coşkun Bey savaş muhabiri, konumuzda buydu. Çoşkun Aral gittiği ülkelerdeki dini inanış sistemlerinden bahsediyordu. Bende ‘birçok ülkede kültürel etnik’ ayrımları sordum. Bu arada Çoşkun Aral, ‘ Mesela sen. Başörtünü inancın için mi taktın?’ dedi.

Siz bu sözleri nasıl değerlendiniz?
Büşra: Toplumun büyük bir kısmında şöyle bir inanış var; İnsanlar başlarını baskıyla örtüyor. Bu inanış bize şöyle bir soru olarak dönüyor ‘Sende onlardan biri misin?’ Karşı taraftan baktığımızda ön yargı diyebiliriz. Ama burada anlamaya çalışma çabası var.
*Ön yargı da olabilir ama merak ve anlamaya çalışma çabası da var.

NECATİ ŞAŞMAZ’I POLAT’TAN AYIRT EDEBİLMEYİ İSTERDİM

Polat Alemdar rolünü canlandıran Necati Şaşmaz’ın sizi çok ciddi karşıladığını yazmışsınız? Siz farklı bir Necati Şaşmaz hayal ettiniz mi?

Büşra: Hayal ederdim.

Nasıl?

Büşra: Onu, Polat’tan ayırt edebilmeyi isterdim. Necati Bey, konuşmalarında çok ölçülü, temkinli ve otokontrollü davrandı. Kontrolü röportaj boyunca elden bırakmadı. Ben onu daha sivil kıyafetli beklerdim. Necati Şaşmaz’ı görmek isterdim. Polat Alemdar bir karakter, bir kahraman. O anlamda şaşırdım.

Kübra: Röportajlarını okurken daha değişik gelmişti. Sorularımıza çok samimi cevap verdi. Biz Kurtlar Vadisi setinde röportaj yaptığımız için rolünün etkisinden kurtulamamış olabilir.

ACUN ILICALI ÇOK DOĞAL VE SAMİMİ

Acun Ilıcalı’nın televizyon yüzü ile kendisini karşılaştırdığınızda ne düşünüyorsunuz?

Kübra: Ekran yüzü ile aynı. Acun Bey için şunu söyleyebilirim. İşini çok profesyonelce yapan ve rol yapmayan bir isim. Çok doğal ve samimi.

Büşra: Şöyle bir özelliği var. Bize iyisiyle, kötüsüyle başına gelen her şeyi anlattı: ‘Başıma bunlar geldi. Şunları şunları da yaşadım. Bu yüzden bunlar oldu.’ der. Kendini iyi veya kötü gösterme gibi bir derdi yok. Çok doğal ve samimi.

UMUTSUZLUĞU HİÇ HAYATINDA TATMAMIŞ BİR İSİM

Hekimoğlu İsmail, (Ömer Okçu) ile röportaj yaptınız. Hasta yatağında sizi karşıladı. O ortamda kendinizi nasıl hissetiniz?

Büşra: Çok değişik bir ortamdı. Çok az insana rastlanır bir tevekkül. Onu yansıtan ve dışarıya enerji veren bir isim. Anlattığı gibi yaşamaya çalışıyor. Çok samimi. Bir insanın hasta olmadan tevekkül içinde ‘Bu dünya faniymiş ‘ demesi çok da etkili olmuyor. Ama yaşayarak anlatan kişiyi görünce 'birebir yaşıyor' diyorsunuz.

Sohbet nasıl geçti?
Büşra: Etkileyiciydi. Sadece konuşması değil beden dili de çok şey anlatıyordu. Birden çok mesaj veriyordu. Umutsuzluğu hayatında hiç tatmamış biri. Böyle olunca çok örnek alınacak tarafı oluyor. Felçli haliyle, Ömer Okçu haliyle de Hekimoğlu İsmail haliyle de…

Sizi nasıl karşıladı?
Büşra: Eve girdiğimizde eşinin yardımıyla oturdu ve ‘Hoşgeldiniz’, dedi. Röportaj yapması çok zor bir durumda olmasına rağmen tüm soruları samimi olarak cevapladı. Söylediği şeyler ezber değildi. Yaşanmış ve iyi düşünülmüştü. Tamamen konsantre edilmiş. Bir cümlesi bir sayfa yazıya konu olacak nitelikteydi. O yattığı zamanlarda ve belki de hastalık öncesinden düşünülmüş, yaşanmış ve okumuş şeylerdi. Bütün bunlar insana şükür vesilesi diye düşünüyorum.

MORALHABER.NET


Medyanaliz Haberleri