İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Engin Cengiz ile Ergenekon sanığı Tuncay Özkan arasındaki telefon görüşmesi kayıtları kamuoyuna yeni mal oldu. Bu kayıt, 2 yıldır Ergenekon dosyasındaydı.
Bu dosyaya göre; Ergenekon sanığı Adnan Bulut’un 23 Eylül 2008 günü Büyükçekmece Beylikdüzü’ndeki evinde yapılan aramada 2 dakika 31 saniye süren bu görüşme kaydı da ortaya çıktı.
Görüşmeyi yapan Tuncay Özkan, ses kaydını muhafaza eden Kanaltürk’ün Haber Müdürü ve Tuncay’ın yakın arkadaşı Adnan Bulut...
Başsavcı, böyle bir konuşmanın varlığını kabul etti, görüşmenin
11 yıl önce gerçekleştiğini söyledi. Yani, 1999...
Ya Tuncay?
Savcılıktaki sorgusunda Tuncay’a bu ses kaydı da soruldu, “Böyle ses kaydından ve görüşmeden haberim yoktur. Hayatımda hiç kimsenin sesini gizli ve açık kaydetmedim” dedi.
Savcılar, görüşmedeki ifadelerini tek tek sıralayıp Aykut Engin Cengiz’le ilişkisini sorunca Tuncay’ın cevabı, “Bahsedildiği kaydı ben yapmadım. Bu görüşmeyi hatırlamıyorum. Kimse bana bu şekilde bir şey söylemedi. Konu hakkında bilgim yoktur” oldu.
Sonraki soru şu: “Siz bu soruşturmayı gazeteci kimliğinizle mi yoksa başka bir sıfatla mı müdahil olmaktasınız?”
Cevap: “Benim bu görüşmeyle alakam yoktur. Bunun nasıl kaydedildiği konusunda hiçbir fikrim yoktur. O kişinin ben olma ihtimalimde yoktur.”
Son soru: “Bu çelişkiyi açıklar mısınız? Bugün yargının bağımsızlığını isterken neden daha önceki yıllarda yargıya ve yürütülen soruşturmaya müdahale ettiniz? Neden yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını zedelediniz? Açıklayınız.”
Cevap: “Benim bu görüşmeyle alakam yoktur. Ben böyle bir kayıt tutmadım, böyle bir olayın içinde olmadım. Bunlar beni karalamak amaçlı dezenformasyon ürünleridir. Yaşamım boyunca hiç kimsenin ses kaydını izinli izinsiz tutmadım. Benimle içerik açısından hiçbir ilgisi olmayan bir konuşmadır.”
Aradan 2 yıl geçti, kayıtlar kamuoyuna mal oldu, Başsavcı çıktı, “Evet o görüşmeyi ben yaptım” dedi. Mertçe, kıvırmadan...
Kanaltürk ile CHP arasındaki prodüksiyon anlaşmasını yayınladığımda da Tuncay, “yalan” diye bağırıp dava açacağını söyledi. CHP, sözleşmeyi doğrulayınca, “Ya nasıl olur, bu sözleşme bir bende, bir CHP’de bir Anayasa Mahkemesi’nde vardı, bu adama kim verdi o belgeyi” demeye başladı.
Bizim Tuncay işte...
Refahyolu yıkan cinayet
Başsavcı ve Tuncay arasındaki konuşmanın yapıldığı 1999 yılında Mesut Yılmaz Başbakan Yardımcısı, emniyet, ANAP kontenjanındaki İçişleri’ne bağlıydı.
Tuncay’ın Yılmaz’la dostluğu bilinmeyen bir durum değildir. Başbakan Tayyip Erdoğan hakkında Yargıtay’da devam eden davayla ilgili kendine ulaşan bir ihbar ve Türkbank ihalesiyle ilgili Korkmaz Yiğit’e ait ses kaydı gibi Yılmaz’a bilgi akışı sağladığı yazılıp çizildi.
Tuncay’ın çok yakın dostluğunun bulunduğu bir diğer isim eski MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’du. Bu iddialara ilişkin bir yazıma elektronik mesaj gönderen Mehmet Eymür, Atasagun’un Tuncay’ın arzusu doğrultusunda atandığını iddia etmişti. Bu atama iddiası, bana çok inandırıcı gelmedi ama ikili arasındaki ilişkinin üst düzeyde olduğu biliniyordu.Toparlayacak olursak, o dönemde Tuncay’ın emniyet ve istihbarat teşkilatı üzerinde göreceli bir etkisinden söz etmek mümkündür. Susurluk Komisyonu’na verdiği ifade de ayrıcalıklı konumunun iz düşümüdür.
Nesim Malki cinayeti ise çok boyutlu bir eylemdir. 25 Kasım 1995 günü Bursa’da öldürülen İşadamı Nesim Malki cinayetiyle ilgili soruşturma, 1999 yılı Haziran ayında tamamlandı. Yani, o konuşmanın yapıldığı yıl...
Ergenekon sanığı Doğu Perinçek’e ait belgeler arasında çıktığı iddia edilen ve 1. Ergenekon İddianamesi 165 numaralı ek delil klasöründe yer alan bir belgeye göre, MOSSAD aracılığıyla Türkiye’ye sokulan 17 milyar doların 9.7 milyar doları Nesim Malki eliyle piyasayla sürüldü.
Belgeler arasında “15 Aralık 2000” tarihli bir de alacak listesi vardı. Aralarında çok ünlü işadamının yer aldığı 50 kişinin Nesim Malki’ye borcu vardı. En fazla borcu olan isim ise 1.3 milyar dolarla Erol Evcil’di.
Şimdi statükonun temsiline soyunan Meral Akşener, 1997 yılında Mamak Askeri Cezaevi’nden çıkan Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Bülent Orakoğlu’na şöyle dedi: “Refahyol hükümetinin yıkılmasında Malki cinayetiyle ilgili yaptığımız araştırmaların önemli bir rolü olmuştur.”
Ona göre, bu cinayetin üzerine gidilmesi, Refahyol’u devirme planının bir parçasıydı. Tuncay’ın o cinayet dosyasıyla neden ilgilendiğini bilmiyoruz, umarım, yarın o gerçek de gün ışığına çıkar.
Muğlalı’dan Çiçek’e
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın Van’da uğradığı saldırıyı tasvip etmek elbette mümkün değildir. Öncelikle geçmiş olsun demek isterim.
Ne var ki, bu saldırıya tepki gösterirken, 1959 yılında İsmet İnönü’nün de benzer bir taşlı saldırıya uğradığını hatırlatması ve “Bu ilk kez oluyor, önemlidir” demesi dikkatimi çekti.
İlgililer hatırlar, siyasi iktidarın diktatörlüğe kaydığı iddiasına dayandırılan 27 Mayıs’ın gerekçelerinden biri, İnönü’ye yapılan bu taşlı saldırıydı. Deniz Bey, ima yollu mesajını vermiş oldu.
Deniz Bey’e şunu hatırlatmak gerekir; Ergenekon’un avukatlığına soyunup resmi ideolojinin temsilciliğine devam ediyorsunuz. İsmet İnönü de 1943 yılında Van’ın Özalp İlçesi’ne bağlı Kukur Deresi’nde 33 kişiyi katleden Orgeneral Mustafa Muğlalı’yı koluna takıp 1945 yılında Malatya’da gövde gösterisi yapmıştı.
O Muğlalı’nın kolundaydı, siz Çiçek’in...
75 yıldır hiç değişmediniz. Partinizin orta bölümünde yer alan halkın koluna ne zaman gireceksiniz?