Türkiye, bugünkü durumuna gelene kadar birçok kritik eşik atlattı. Bu eşiklerden atlarken, birçok vatandaşı da zarar gördü. Ülkesinden sürgün edildi, eğitim göremedi, öteki sayıldı.
Bu süreçlerden birisi de 28 Şubat. Ve bittabi başörtüsü meselesi. O dönemde ülkelerine küsmese de çok fazla başörtülü öğrenci gitmek zorunda kaldı. İyi üniversitelerde, iyi eğitim gördüler ama çoğunun aklının bir köşesinde ülkesine dönmek vardı. Bu bağlamda ülkemizde son dönemde başörtüsü yasağının kalkmasıyla tersine beyin göçü de başladı.
Bu beyin göçünde bazı kişisel girişimlerin yanı sıra kurumların çabaları da oldu.
Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi ve onun rektörü Saffet Tüzgen, bu tersine beyin göçünün öncülerinden biri. Onun girişimleri ile yurt dışında klinik şefi olmuş, doktorlar ülkelerine dönmeye başladılar. Hikayesine ortak olacağımız psikiyatrlar Aynur ve Vahdet Görmez, bu göçün en iyi örneklerinden. 28 Şubat döneminde Cerrahpaşa’da İngilizce Tıp bölümünde okurken, yasak nedeniyle 5. sınıfın ikinci döneminde okulu bırakmak zorunda kalmış Aynur Görmez. Anlatacağımız bir mağdur hikâyesi değil. Aksine iyi eğitim almış ve yine hizmet etmek için ülkesine dönmüş insanların kıssası.
İşte Yeni Şafak’ta yer alan o röportaj:
Türkiye diplomamı kabul etmediAynur ve Vahdet Görmez 28 Şubat mağduru bir aile. Aynı bölümde okurken 5. sınıftan sonra yasak döneminde evleniyorlar. Vahdet Bey, Türkiye’den mezun oluyor ama Aynur Hanım için aynı durum söz konusu değil. O, 3 yıl fazladan okuyarak diplomasını Macaristan’dan almış. Türkiye’ye döndüğünde Macaristan denkliğinin iptal edildiğini görünce gurbet yolu gözükmüş çifte. Yüksek ihtisaslarını Oxford’da yapmışlar. Aynur Hanım o süreci şöyle özetliyor: “Türkiye’de diplomam kabul edilmediği için pratisyen hekim olarak bile çalışamıyordum. Diploma yurt dışında geçerli olunca ihtisası yurt dışında yapalım dedik ve İngiltere’ye gittik. İngiltere’de belirli sınavlar isteniyordu. Onları verdik. İş başvuruları sonrasında ihtisasa başladık. İngiltere’de ihtisas farklı yerlerde yapılıyor. Galler ve Londra deneyiminden sonra 2009’da Oxford’da ihtisasa başladık. Eğitimimizi tamamladıktan sonra da bir süre klinik şefi olarak orada çalıştık.” Burada bir parantez açmak lazım. Yurt dışında bir öğrencinin okuması çok zor. “Ailemin bunu finanse etmesi zordu. Bu konuda o zaman Sayın Cumhurbaşkanımız, eğitimimizi tamamlamız için direk teşvik etti. Bize burs verilmesinde yaardımcı oldu. Bundan dolayı minnettarım kendisine” diyen Doktor Aynur, yurt dışındayken ülkesini ümitle takip ettiğini de söylüyor: “Dönersem kaldığım yerden değil daha iyisiyle devam edebileceğim dedim. Türkiye’ye dönme isteği hep vardı.”
Tecrübemi ülkeme aktarmalıyımGeçtiğimiz yıl Oxford’da klinik şefi olduklarında Türkiye’den kendilerine davet geliyor. Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi Rektörü Saffet Tüzgen, tersine beyin göçü için vakit kaybetmek istemez. İrtibata geçer, bu kıymetli iki doktoru tekrar ülkelerine gelmeleri konusunda iknaya başlar. Aynur Hanım bu sürece dair “Belki teknik anlamda İngiltere’de kalabileceğimiz en iyi dönemde döndük buraya. Prestijli bir yerdeydik, düzen oturmuştu. Daha da iyiye gidecek bir trend vardı. Ama bir şekilde beni tatmin etmedi. Yine de Türkiye’ye gelmek, tecrübemi memlekete aktarmak, bir boşluğu da kendi tecrübemle dolduruyor olmak benim için daha tatmin ediciydi. Anlayacağınız pozitif düşüncelerle geldim Türkiye’ye ” cümlelerini kuruyor. Aslında yapılan fedakarlık, üstlenilen misyona işaret ediyor. Aynur Hanım da öğrenciliğinden başlayarak bu süreci bir misyon olarak gördüklerini söylüyor. Hatta başını açmamak için direnmesi bile gelecek nesil için, kendi kızlarım için bir duruştu: “Öğrenciliğimizden başlayarak olay sadece uzmanlık yapmak değildi. Buraya dönüş de o misyonun bir parçası aslın da. İnsanların önüne bazı engeller konulabilir ama Allah dilerse o engeller aşılır. Ben bunu sadece kişisel inancım için değil, ülkem, hatta gelecek nesiller için de yapmışım. Elhamdülillah Allah nasip etmiş de bunun bir parçası olmuşum diyorum.”
Zihinsel engellilere özel çalışacakGörmez çifti yaklaşık 3 aydır hasta bakmaya başladı bile. Bezmiâlem’de Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Hastalıkları Ana Bilim Dalı yoktu. Vahdet Bey’in girişimleriyle bu bölüm kurulmuş oldu. İlerleyen zamanlarda Oxford ekibiyle birlikte projeler yürütülecek. Aynur Hanım ise Türkiye’de bir ilki gerçekleştirecek. Oxford’da yaptığı üst ihtisası olan Nörogelişim ve Zihinsel Engelliler psikiyatrisi konusunda özel bir poliklinik hizmeti başlatacak. Bu şu anda Türkiye’de olmayan bir bölüm.
SAFFET HOCA ENGELLERİ AŞTIVahdet Görmez, Türkiye’ye dönüş konusunda şöyle konuşuyor: “İngiltere'nin en prestijli kurumlarında eğitim aldık. Nasip oldu, oradaki öğrencilere, asistanlara ders verdik. Türkiye’ye dönme düşüncemiz hep vardı ama net bir şey de yoktu. Buradan yurt dışına giderken bir kaygınız oluyor ama orada 11 sene kalınca bu kez dönünce ne olacak kaygısı taşıyorsunuz. Ülkede bizi ne bekliyor bilmiyorduk. Türkiye'de çaılşma deneyimimiz yoktu. Bunlar kafamızda soru işaretiydi. Daveti alınca çok da güzel olur dedik.” Yakın zamana kadar İngiltere'nin tıpta uzmanlık denkliği kabul edilmiyordu Türkiye'de. Vahdet Bey “Biz yetişmiş insanlar olarak ülkemize dönmek istiyorduk ama önümüze engeller çıkıyor. Saffet Hoca’nın girişimleriyle bu sorunlar aşıldı” diye de belirtiyor.
Görevimi yaptım içim rahatSaffet Tüzgen, tersine beyin göçüne çok önem veren bir akademisyen ve doktor. Kendisi de 28 Şubat’ı yaşamış ve mağdur edilmiş biri olarak, yurt dışında hizmet veren değerlerimizin Türkiye’ye kazandırılması için ayrıca bir çaba sarf ediyor. Tüm bunları gerçekten, yürekten isteyerek yapıyor. Öyle ki dönen doktorlarla ilgili yasal prosedürleri bile aşıyor. Bunu nasıl yapıyor, kendisi anlatsın…
28 Şubat’ı da, onu yaşayanları da unutmadınız ve ülkemize geri çağırdınız…Unutulacak günler mi? Bunlar nice insanın akıl sağlığını kaybetmelerine neden oldu. İntihar edenler, yataklara düşenler oldu. Bunlardan sağlam kalan kardeşimiz karşımızda işte, Vahdet ve Aynur Görmez. Sırf onlar gelebilsin diye meclisin Sağlık Komisyonu’na taşıdık olayı. Sadece Vahdet değil onun gibi dönmek isteyenlerin önü açılmış oldu. Yasa çıktıktan sonra başka dönenler de oldu.
Siz de mağdurdunuz, o yüzden yurt dışına gidenleri daha iyi anlıyorsunuz değil mi?İnsan duygulanıyor bu hikayeleri dinleyince. Erkekler de başörtü mağduruydu o dönemde. Vahdet gibi eşi sebebiyle mağdur olan erkekler vardı. Kızlarım hekim olmak istiyorlardı, dereceye girdiler ama kendi fakültemde Cerrahpaşa’da onları okutamadım. Hocaların kapılarının önlerinden geçmeye çekindikleri zamanlarda belki benim odama geliyorlardı, odamda beraber ağlıyorduk. Yapabildiğimiz bir şey yoktu, çünkü aynı zihniyet beni de mağdur ediyordu.
Neler yaşadınız?‘Senin hastaların neden hep çarşaflı, neden senin hastaların randevu almak için telefon ettiğinde ‘selamünaleyküm’ diyor gibi sorular soruluyordu. Beyin cerrahi kürsüsünde namazlarımı gizlice banyoda kıldım, sünnetlerimi terk ettim. Besmeleyi içimden çektim, eşim 33 sene benim odama gelmedi başörtülü diye. Buna rağmen ‘sen bizden farklısın’ dediler. Kadeh kaldırmıyorsun, yılbaşında piyango bileti almıyorsun, hatta bazen bizim anlattığımız fıkralara gülmüyorsun dediler. İnsanlar buralardan beni ötekileştirdiler. Sonunda sen bu memlekete yaramazsın diyerek 4 sene beyin cerrahını ameliyata sokmadılar. Ben mi kaybettim sadece? Memleket de kaybetti. Bana o zaman ‘Guraba’ya git, seni orası paklar’ dediler. Evet, kısmet oldu bana 30 sene sonra doktor değil rektör olarak. Çok şükredilecek halim var.
ERDOĞAN DESTEKLEDİGelinen noktaya inanmak güç değil mi?Şimdi bugün şükür secdesi etmek durumundayız. Bir taraftan da 20 sene önce çekilen bu sıkıntıları asla unutmamak durumundayız. İntikam almak için değil, tekrarlamaması için tedbir almak üzere unutmamak durumundayız. Bu kızlarımız diklenmeden dik durdular. Bu kardeşlerimiz de namazın kıyamı, Hac’ın vakfesi gibi bir duruş sergilediler. Ben öyle görüyorum. Pek çok erkeğin yapamadığı duruşu orada gösterdiler. O günlerde başta Recep Tayyip Erdoğan ve onunla aynı güzel düşünceleri paylaşanlar olmasaydı, burs vermeselerdi, manevi destek olmasalardı bu eserler meydana çıkmayacaktı.
Yasak mağduru olarak yurt dışına çıkan öğrencilerinizle irtibatınız sürdü mü?Karşınızda sadece 2 örneği var. Cerrahpaşa’dan hatırlıyorum, 90’ı açıp girdiyse 90’ı devam edemeyen 180’i aşkın talebemiz vardı. Bir kısmı hiç devam edemedi, hekim olup hizmet etme düşüncesini gerçekleştiremedi. Bir kısmı yurt dışına gidebildi, bir kısmı 11 sene bekledi. Bana 11 sene sonra ağlayarak diplomasını getirip teşekkür eden öğrencilerim var hala. Bir kısmı da çok daha engebeli yolları aştılar. Aynur ve Vahdet burada da kendini ispatlamış öğrencilerdi. En iyi yerlerde okuyorlardı.
Daha yapacaklarım var!Siz tersine beyin göçüne önem veriyor ve bu konuda girişimlerinizi devam ettiriyorsunuz…O günlerin mağduru olarak buraya gelişimde bir vazife vardı. O da ne? Benim gibi mağdur olmuş fakat liyakat sahibi –bunu vurguluyorum- insanları toparlamaktı. Sadece mağdur olması yetmez. Mağdurları Darülaceze topluyor. Biz örnek bir üniversite olmak için layık olanları topluyoruz. Tanıdıklarını buraya alıyor dediler. Liyakati olmasa da sağdan soldan adam getiriyor dediler. Kesinlikle böyle bir şey yapmıyoruz. Kendilerini Macaristan, İngiltere’de ispat etmiş kardeşlerimiz gibi hoca, klinik şefi olmuş arkadaşlarımızı topluyoruz. Kanada’dan, Amerika’dan, İngiltere’den başka arkadaşlarımızı getirttik. Hocalığı zaten orada hak etmişler. Hangi tenkide uğrarsam uğrayayım daima arkalarındayım. Onlar Bezmialem’e marka değeri katacaklar. Henüz rahat nefes alamadım çünkü 2 kişi değiller. Devamı var. Bir dertleri var, ülkelerine hizmet etmek. Ülkelerinden çıkartılmış olsalar dahi. Peygamber Efendimiz’in Mekke’ye dönmesi gibi. Buraya geldiler, başta benim gönlümü fethettiler. Şimdi hastalarının gönlünü fethediyorlar. Ben olmasam da artık burada yerime sapasağlam kardeşlerimi bıraktığım için bu manada kendimi bahtiyar addederim.