Ertuğrul Özkök'ün yazısı
ŞU kadınların adını bir tarafa yazın.
Çünkü önümüzdeki yıllarda onları epey konuşacağız.
* Sibel Eraslan. Vakit Gazetesi yazarı.
* Nihal Bengisu Karaca. Habertürk Gazetesi yazarı.
* Ayşe Böhürler. Yeni Şafak Gazetesi yazarı.
* Özlem Albayrak. Yeni Şafak Gazetesi yazarı.
Evet bu kadınların adını bir kenara yazın.
Çünkü bu kadınlar, hem siyasette hem medyada asıl değişimin pioneer’leri.
Kendini demokrat zannedip, giderek maçolaşan yeni erkek iktidarına meydan okuyan kadınlar onlar.
Dördü de türbanlı.
Erkeklerin bir bölümü, cemaatlerinin “zaptiyesi” haline dönüşür, öteki bölümü de bu zaptiyelerin korkusuyla cemaat bunkerlerinden parmaklarının ucunu dahi çıkarmaya korkarken, bu kadınlar meydan okuyor.
Hem de kime mi?
Kırılması en güç iktidara.
İster dini, ister siyasi, şu veya bu cemaatin erkek egemen ikitidarına meydan okuyorlar.
Erkekler aynı notayı üfleyen borazana dönüşürken, bu kadınlar “One minute” diye ayağa kalkıyorlar.
Ne yaptı bu kadınlar?
Çok basit. İtiraz ettiler.
28 Şubat günlerinde kendilerine destek çıkan bir kadın arkadaşlarına karşı yürütülen neredeyse terörist bir kampanyaya karşı seslerini yükselttiler.
“Bırakın istediğini söylesin” dediler.
Nuray Mert, “Bu ülkede tek parti iktidarına gidiş var” dedi.
Kafalarındaki fevkalade şahsi demokrasi doktrini bir anda kâğıttan kaplana, kumdan kaleye dönüşen erkek cemaati ayaklandı.
* * *
Hepsi demokrat ya, kendi neseplerine uygun taarruza başladılar.
Haklılar da.
Çünkü hepsi eski taktisyen, eski doktrin ustası.
Çok iyi biliyor ki, kadın tehlikelidir.
Vurdu mu, devirir.
Çaktı mı, yıkar.
O yüzden, aynı notadan, kalın do’dan topyekûn taarruz başladı.
O kelli felli demokrat arkadaşlarımızın maço mostraları birden sırıttı.
Hakikatin sureti bir anda aynaya aksetti.
Çok şefli, tek sesli koro bir anda nakarata başladı.
Ama tabloya bakın.
Sesini yükselten kadın, türbansız.
Saldıran erkek takımı tabansız.
Sesini yükselten kadını savunanlar ise türbanlı.
İşte değişen Türkiye’nin umut vaat eden yanı budur.
Tek parti iktidarını da, sivil otoriter rejimi de, kadını evine kapatmak isteyen maço ruhunu da bu sesler bastıracak.
Artık ben de kabul ediyorum.
Türbanlı kadın evden çıktı.
Ele avuca sığmaz kadınlar sokağa indi.
Türbanlı türbansız el ele verdi.
Kendini yeni iktidar zanneden eski maçolar, kendileri gibi düşünmeyen gazetecileri susturduklarını zannettikleri an, zafer şerbetini yudumlayamadan, hiç beklemedikleri bir anda tarumar oldular.
* * *
Çare yok, artık kimse mani olamaz.
Ok yaydan çıktı.
Türkiye Ergenekon’daki çeteleşmeyi tartışacak.
Çeteleri temizleyecek.
Ama Ergenekon davasının kanunsuzluklarını da tartışacak.
O kanunsuzlukları da temizleyecek
Kurunun yanında yaşın yanmasına da izin vermeyecek.
Hedefe varmak için her yolu mubah görüyorsa, bağnazla çirkin bir ittifaka giriyorsa, deşifre edilecek.
Türkiye askeri kışlasına sokacak.
Ama polisinin de yeni silahlı vasi haline gelmesine izin vermeyecek.
Kanunsuz telefon dinlemelerini önleyecek.
Basın özgürlüğünü de tartışacak.
Ey o kendini demokrat sanan eski devrimciler...
Artık siz statükonun kendisi haline geliyorsunuz.
Bu sonradan görme haliniz, bu kibriniz, bu iktidar oburluğunuz artık sırıtıyor; paçalarınızdan akıyor.
* * *
Benim durum da parlak değil.
Ben de eski bir genel yayın yönetmeni olarak hayıflanıyorum.
Demek ki, türbanlı bir kadın yazar da keşfedebilirmişim.
Yuh olsun bana.
İşte ben de onu ıskalamışım.
HÜRRİYET