SÖMÜRGECİ ETKİLER

Bütün yerel kültürler, yapılar, sistemler, sömürgeci mantığın, söylemin, dilin etkisi altında bulunuyor.

SÖMÜRGECİ ETKİLER
Bütün yerel kültürler, yapılar, sistemler, sömürgeci mantığın, söylemin, dilin etkisi altında bulunuyor. Türkiye’de olduğu gibi; her yerde, kavramsal ve kurumsal bir emperyalizm toplumlarımızı kuşatmış durumdadır. Batı Aydınlanması, insanlığın sorunlarını bilim aracılığıyla yanıtlanabileceğini iddia ediyordu. Aydınlanmanın açtığı yolda yürüyen modern dünyada bugün bir yanda teknolojik/maddi/bilimsel gelişmişlik, bir diğer yanda insani/ahlaki/vicdani felç/iflas/gerilik durumu yan yana yürüyor. Aklı putlaştıran aydınlanma, dünyayı, din’den bağımsızlaştırınca, dünya her türlü barbarlığın dünyası haline geldi. Aklı putlaştıran aydınlanmacı kavramlar/kurumlar her türlü anlam yapılarını/sistemlerini, anlam ilgisini ve yönelimini inkâr noktasına gelmiştir. Aydınlanma aklının ve mantığının yalnızca matematiksel gerçekliklerle ilgili ve sınırlı olduğunu unutmamak gerekir. Günümüzde Avrupa’da, Aydınlanma kavram ve kurumları; entelektüel, tarihsel, felsefi sorgulamalara ve ağır eleştirilere tabi tutulurken, Türkiye’de, bu sorgulamalar ve eleştirilerden habersiz akademik ve entelektüel hayat için, bu kavramlar halen tartışılamaz büyük put işlevi görüyor.

İçerisinde yaşadığımız dönemde, sömürgeci etkilerin yerel kültürler üzerindeki zihinsel/algısal tahribatını Türkiye’de bütün boyutlarıyla görebiliyoruz. İdeolojik fanatizm, toplumun kültür ve uygarlık değerleriyle, tezahürleriyle savaşıyor. İdeolojik yanlılıklar, körü körüne sürdürülüyor, saplantılı ve marazi bir mahiyet kazanıyor. İdeolojik yanlılık; düşünce, fikir, tefekkür, akıl, sağduyu, ahlak içermiyor. Bu yanlılıklar nefret temelinde şekilleniyor. Fanatizm, kutuplaşmaları sistemli bir şekilde kışkırtıyor. İdeolojik manipülasyonlar algısal yıkımlara neden oluyor. Her ayrımcılık, her ötekileştirme, her durumda telafi edilmesi imkânsız insani tahribata yol açıyor. İdeolojik fanatizm adına; kadınlar, kadınları ötekileştiriyor, kadınlar, İslami tercihleri sebebiyle Müslüman kadınları aşağılıyor, ayrımcılığa tabii tutuyor. Kadın ayrımcılığı kadınlar tarafından sürdürülüyor. Kendilerini, modern olarak konumlandıranlar bunu bir üstünlük belirtisi sayıyor. Yalnızca dış görünüş ve biçimlere saplantılı bir şekilde, takıntılı bir şekilde önem veriyor, farklı tercihlere hayat hakkı tanımıyor. Türkiye’de, dünyada bir benzeri görülmeyen, ufuksuz, derinliksiz, içi boş, tam anlamıyla yerel bir modernizm yaşanıyor.

Bizim, Müslümanlar olarak, farklı dünya görüşleriyle, farklı hayat tarzlarıyla ilgili herhangi bir rahatsızlığımız yok. Bizim, İslam’a düşmanlık eden zihniyetle/ideolojilerle ve kötülüklerle, kötülük yapanlarla ilgili sorunlarımız var. İslami egemenlikler döneminde, farklı dinler/kültürler, eksiksi bir özgürlük içersinde dinlerinin ve kültürlerinin gereklerini yerine getirdiler. İslam toplumlarında gayrimüslimler her zaman dini/hukuki/kültürel bir otonomi içerisinde yaşadılar. Bu cemaatler eğitim politikalarını da, dini inançları doğrultusunda belirlediler. Günümüzde, başka hayatları, tercihleri anlamaya çalışmayan ideolojik fanatizm, insanları yalnızca ötekileştirmeye programlıyor. İdeolojik kalıplar, yaklaşımla her durumda büyük bir ahlaki bulanıklığa ve kirliliğe neden oluyor.

Özgürlüğe sahip olmak, aynı zamanda bir sorumluluğa ve iradeye sahip olmaktır. Özgürlük anlayışını ve bilincinin ahlaki temellere/sınırlara ihtiyacı vardır. Sınırları olmayan bir özgürlük anlayışı toplumu, hayatı ve insanı tahrip eder. Sömürgecilik, soykırım ve faşizm özgürlüğü diye bir özgürlük olamaz. Günümüzde İslam dünyası toplumları/halkları olayları, gelişmeleri etkileme, yönlendirme yeteneğine, siyasal karar alma yeteneğine sahip değiller. İslam dünyası ülkeleri, Amerikan ya da Avrupa ajanları tarafından yönetiliyor. Toplumlarımız yabancıların gündemine ve çıkarlarına mecbur bırakılıyor. Siyonist vahşet ve canavarlığın emsalsiz uygulamaları karşısında Amerikan ve Avrupa ajanı yöneticiler derin bir sessizlik içindeler.

Tarihin hangi yönde ilerlediğini kestiremiyoruz, siyasal geleceğimizin yönünü kestiremiyoruz. Toplumlarımızda yaşanan kimlik kaybı, bilinç kaybı, ruhsal yabancılaşma ve köklere yabancılaşma toplumlarımızı yüzeysel yönelişlere, taklitçiliğe sürüklüyor. Her tür taklit eğilimi, kişisel çabayı, üretimi, uğraşı ve sorumluluğu reddeder. Taklit yoluyla ancak bir sürüleşme sağlanabilir. Bugün de yapılan budur. Taklide dayalı kültürler yeni bir gerişime, yenilenmeye asla ihtiyaç duymazlar. Irkçı ideolojiler, parçalı ideolojiler, ötekileştirici ve ayrımcı ideolojiler, bütün bir insanlığa hitap edemezler, evrensellik iddiasında bulunamazlar. İslam, bütüne, bütünlüklere, bireysel, toplumsal, tarihsel bütünlüklere hitap eder. Günümüzde düşünsel teslimiyetçiliklerle hesaplaşarak, bu teslimiyetçilikleri aşarak, Batılı etkilerden, yapılardan, modelden bağımsız, düşünsel perspektifler ve özgünlükler inşa etmek gerekiyor. İçerisinde yaşadığımız bu yabancılaşmış, kirletilmiş, bozulmuş, tahrip edilmiş dünyada, ilahi var oluşun bilincimize ve ruhumuza kazandırdığı direniş ufku, düşünsel bir yenilenmeyle, özgürleşmeyle, sanat/edebiyat ve hikmet yoluyla genişletilebilir, zenginleştirilebilir.

Günümüzde, toplumlarımızda İslami etki her geçen gün daha çok hissediliyor; ancak, bu konuda ısrarla ve önemle belirtilmesi gereken bir nokta var: İslami bütün, anlamını işlevini yitiriyor, İslam daha çok batıni/içsel hassasiyetler, ahlaki hassasiyetler manzumesi olarak, tam da küresel sistemin istediği bir çerçeveye oturtuluyor. Vahdeti Vücut gibi çok özel, çok sübjektif olaylar, tecrübeler genelleştirilebiliyor. Vahdeti Vücud’çu bir anlayışın kulluk bilincini ortadan kaldırdığı, Allah’a karşı sorumluluk bilincini ortadan kaldırdığı unutuluyor ya da bilinmiyor. Postmodern bir Mürcie anlayışı, Neonurculuk akımı öncülüğünde Türkiye’yi istila ediyor. Neonurculuğun, Amerikancı bir nurculuk olduğunu eklemek gerekiyor.

Kalıplarla, klişelerle konuşan ideolojik kamplaşmaların dünyası hayatın ruhunu dikkate almıyor. Bencil çıkarların ve tutkuların yönlendirdiği günümüz insanı, çıkar ihtiraslarının neden olduğu ruhsal altüst oluşlar yaşıyor. Her tür fanatizm akılsızlığı köktenci saldırganlıklara neden oluyor, düşünsel alanları, ilgileri, dikkatleri tahrip ediyor. Paraya, lükse, iktidara düşkünlük, ruhsuzlukları büyütüyor. Çıkarların ve tutkuların yönetimindeki akıl, akıldışı yollar, yöntemler, yaklaşımlar geliştiriyor.

İman’ın, vahyin tanımlandığı akıl, bütün zamanları, bütün insani alanları, değerleri, kuşatan ve bu alanlarla, değerlerle bütünleşen bir akıldır. İlahi akıl ahlaki bilinçle, adalet bilinciyle, sorumluluk ve irade bilinciyle hareket eder.

Maddi tutkulara bağımlılıktan özgürleşmek için, ilahi aklın ve ahlakın sınırları içerisinde kalarak yaşamak gerekir.

ATASOY MÜFTÜOĞLU

Kültür-Sanat Haberleri