Daha önce Erdoğan'ın Kastamonu mitingi dönüşünde konvoyuna yapılan saldırıyı bilen Taraf yazarı Emre Uslu 12 PKK'lının öldürülmesinin ardındaki derin planları yazdı. Hedefin 24 Mayıs'taki AKP'nin Şırnak mitinginde Erdoğan'ı yuhalatmak istediğini söyleyen Uslu, Şırnak'taki operasyonu yürüten komutanla ilgili çarpıcı duyumlara yer verdi...İşte o yazı
Şırnak’ta öldürülen PKK’lıarın arkasından gerginlik devam ediyor. Gerginliğin kaynağına ilişkin değişik görüşler mevcut. Burada her iki taraf için de kuşkular var. 12 mayıs 2011 tarihinde Yekmal üs bölgesine değişik yerlerden taciz ateşi açılmış. Üst bölgelerinden havanlarla karşılık verilmiş.
Bunun üzerine PKK’lıların daha önce hiç rastlanmadığı şekilde geriye kaçtığı ifade ediliyor. Üst bölgelerine tam teçhizatlı gelen grubun çatışmayı sürdürmeden geri dönmesi normalde söz konusu değildir. Daha sonra PKK’lıların muhtemel kaçış istikametlerine kobra helikopterlerle ve komando bölüğü müdahalede bulunmuş. Ertesi günkü arazi taraması sonucu 5 PKK’lı Kuzey ırak tarafında ölü bulunmuş. 14 Mayıs’ta yapılan arazi taramasında da 7 PKK‘lı silahıyla beraber ölü bulunmuş.
Edindiğim bilgilere göre evet gerçekten PKK’lı grup Bolu’dan giden komando tugayına sızma girişiminde bulunmuş. Bunun karşılığında da 6 kişilik kayıp vermiş. Burada PKK’nın ilan ettiği eylemsizliğe rağmen bu grubun hem tecrübesiz gençlerden oluşması, hem de çok tecrübeli bir birliğe saldırması kuşku yaratıyor. Bu grup örgütün kendi ilan ettiği Eylemsizliğe rağmen neden sızma girişiminde bulundu? Bu da PKK içindeki kontrolsüz gruplardan biri miydi? Sorularını akıllara getiriyor.
Güvenlik birimlerinin yaptığı değerlendirmeye göre bu güne kadar karşılaşılmış olağan bir durum değil bu. Öncelikle PKK’lıların bu kadar basit bir şekilde kayıp vermesini güvenlik birimleri tuhaf buluyor. Ölenlerin de PKK içinde çok tecrübesiz ve genç kişilerden oluşması 12 PKK’lı birileri tarafından bilerek kurban mı verildi görüşünü akıllara getiriyor. Konuştuğum güvenlik yetkilileri başka bir iddiayı gündeme getirdi. “Şemdin Sakık, geçmişte PKK’nın şehir merkezlerinde cenaze törenlerine ihtiyaç duyduğu zamanlarda 8-10 kişilik acemi PKK’lılardan oluşan grupları bilerek TSK’nın yok edeceğini hesapladığı bölgelere gönderdiğini yazmıştı.” diyor ve bu acemilerin Şırnak’ta komando tugayına eylemsizlik kararına rağmen neden sızmaya çalıştığını sorguluyorlar.
Buraya kadar asılında tüm olanlar tuhaf ama bölgenin koşullarında nispeten anlaşılabilir bir durum. Asıl anlaşılmaz olan durum şu: PKK’lılar öldürüldükten sonra o cesetler neden alınmadı? Cesetlerin üzerindeki silahlar, telsizler ve diğer bilumum eşyaya el konmuş ancak cesetler arazide bırakılmış. Bölgedeki korucular güvenlik birimlerine başvurup bunları gidip alalım demesine ve Vali’nin açık talimatına rağmen General Mustafa Bakıcı’nın PKK’lı cesetlerinin toplatılmasına izin vermemesi. Bu Şırnak’ta gerilimin tırmanmasının ana nedeni. Hatta Emniyet birimlerinin askerlere “bu cesetleri toplayalım bakın PKK’lılar gider bunlara kimyasal ilaçlar verir sonra Türkiye kimyasal silah kullanıyor diye dünyayı ayağa kaldırır, cesetleri yakar PKK’lıları yaktılar diye propaganda yaparlar” şeklinde uyarılar yaptıkları buna rağmen cesetlerin alınmadığı ifade ediliyor.
İlginç bir bilgi daha geliyor. Şırnak’taki olay gerçekleşmeden bir hafta kadar önce Tumgeneral Mustafa Bakıcı çevresindekiler bile haber vermeden Kuzey Irak’a gittiği iddia ediliyor. Bu derece yüksek rütbeli bir subayın teklifsiz bir şekilde Kuzey Irak’a gitmesi ve bunu gizli tutması tam anlamıyla bir sır. Bakıcı Özel Kuvvetler’den gelen bir subay. İddia doğruysa bir ihtimal Kuzey Irak’ta konuşlu Türk birliklerini ziyarete gitmiş olabilir ama bu gidişin zamanlaması ve biçimi değişik komplo teorilerini beraberinde getiriyor.
Bu arada Şırnak’ta ceset krizi yaşanırken 2. Ordu komutanının da Şırnak’a geldiği ve olaylara el koyduğu ifade ediliyor. Konuştuğum yetkililer 2. Ordu komutanının Şırnak’ta olmasını olayların çığırından çıkmasını önlemek amacıyla açıklıyor.
Hedef 24 mayıstaki AKP mitinginde Başbakanı yuhalatmak...
General Mustafa Bakıcı’nın cesetler alınmayınca sınırı geçen 1000 kişiyi bu cesetleri alıp gelirken tutuklayın emri verdiği valinin araya girmesiyle bu emirden vazgeçildiği ifade ediliyor. Yine bu kargaşa zamanında aralarında Hasip Kaplan’ın da bulunduğu kalabalığın üzerine ateş açıldığı bilgisi var.
Daha da garibi Mustafa Bakıcı’nın normal prosedürü işletip cenazeleri adli tıp uzmanının bulunduğu Diyarbakır veya Malatya’ya göndermek yerine Şırnak’a getirtmesi. Cumhuriyet Başsavcısı cesetlerin otopsi yapılmak üzere Diyarbakır’a gönderilmesi için askeri helikopter istiyor ancak Bakıcı helikopter veremeyeceğini söyleyip cenazeleri Şırnak’a göndertiyor. Bütün bu tuhaflıkları bölgede konuştuğum yetkililer tek kelimeyle “provokasyon” olarak tanımlıyor. 24 Mayıs’ta planlanan AKP seçim mitingi öncesinde Başbakan’ın yuhalatılıp bir karşı dalga yaratılması istendiği ifade ediliyor. Konuştuğum emniyet yetkilileri Şırnak’ta hayatın normale dönmeye başladığını ama bugün de yeni bir ceset skandalıyla ortalığın gerildiğini anlattılar. İddialara göre Şırnak’a 8 PKK’lının cesedinin getirildiği söylenmiş. Bugün ise 7 PKK’lının olduğu ifade edilmiş. Doğal olarak cenaze sahipleri de kayıp cesedin nerede olduğunu soracak ve yine gerginlik çıkacak değerlendirmesinde bulunuyor. Bütün bunların amacının da 24 Mayıs’ta Başbakan’ın yuhalatılması olduğu iddia ediliyor.
Silopi şehitlerinde tuhaflıklar...
Şırnak’ta olan tuhaflıklar bununla da bitmiyor. Silopi’de şehit edilen polislerle ilgili değişik ihmal iddiaları var. Bunlardan ilki polis evinin arkasında görevlendirilen yaya devriyesi polis nöbetçileri. Aydınlatma, kamera gibi temel güvenlik önlemlerinin dahi alınmadığı polis evinin arkasına iki yaya devriyenin -ki bunlardan biri telsizli sadece biri uzun namlulu silahlı- görevlendirilmesinin en hafif anlamıyla bir ihmal olduğu ifade ediliyor. Edindiğim bilgilere göre bu görevlendirmeler 5 Mayıs tarihinde başlatılmış. Yani memurlar şehit edildikten sadece 6 gün önce. Bu görevlendirmenin gerekçesi ise alınan istihbarat nedeniyle emniyet binalarının güvenliğini arttırmak. Ancak polislik mesleği açısından o polislerin doğrudan hedef olacağı değerlendirilmeliydi dedi bir yerel yetkili. Ayrıca yine 5 Mayıs tarihinde çatıda bulunan nöbetçilerin görevlerine son verilmiş. Bu görev polis evinin arkasına kaydırılmış. Bunun nedenini sorduğumda “normalde çatı görevleri gündüzleri oluyor. Gece karanlığında çatı görevlerinin çok anlamı olmadığından o görevliler aşağıya indirilmiş olabilir” gibi bir açıklama yapılıyor ama bir yandan güvenliği arttırayım derken diğer yandan azaltmak en hafif deyimiyle bir ihmali akıllara getiriyor. Eğer çatı görevlileri oradan indirilmemiş olsaydı kaçan saldırganların yakalanabileceği de ifade ediliyor.
Ayrıca o polislerin de çelik yeleklerini uyarılara rağmen giymedikleri ve hatta olaydan önce yapılan telsiz anonsunda açıkça emredilmesine rağmen emirleri ciddiye almadıkları da görülüyor. Zira emirde silahlar ateşlemeye hazır vaziyette bulundurulmalı denmesine rağmen şehit olan nöbetçinin G-3 marka silahına merminin dahi sürülü olmadığı belirtiliyor.
Aslında bütün bu sürecin zeminini hazırlayan sürecin Şırnak Emniyet müdürünün -iyi niyetle dahi olsa- halkla ilişkileri arttırmak amacıyla sokaklardan zırhlı araçları çektirme emriyle başladığı ifade ediliyor. Müdürün bütün güvenlik uyarılarına rağmen zırhlıları çektirdiği, polisin görünürlüğünü arttırdığı bunun da polisleri hedef yaptığı ifade ediliyor. Bütün bu nedenlerle Silopi olayında hem yönetim hem de bireysel ihmaller zincirinin Silopi’de can aldı.
TARAF