Mevzu Üstad Atasoy Müftüoğlu’ndan ve onun eserlerinden bahsetmek ise, onunla görüşebilme şerefine nail olan veya en azından kitaplarından bazıları ile tanışma fırsatı bulabilmiş olan herkesin söyleyecek bir şeyleri var demektir. Herkes kendi hissesine düşeni alarak ayrılır üstadın yanından; kişinin kendi açlığı ile bağlantılı ve orantılı olarak…
Nitekim 'dunyabizim.com' sitemizde birçok kez bu paylaşımlara da şahit olduk. Aslına bakarsanız, üstadın “Zamanın Sınavından Geçmek” adlı son kitabı üzerine de iki güzel tanıtım okuduk bu sayfalarda. Kendi kendime “neden bir üçüncüsüne ihtiyaç duyduğumu” sorduğumda, anladım ki herkeste farklı tatlar/hatırlatmalar/sorgulamalar bırakıyor üstad. Ve belki bir dördüncüsü, hatta bir beşincisi yayımlandığında hiç şaşırmayacağım. Zira insanlığa / erdeme / duruşa / direnişe dair kalbinde sızı duyan herkese hatırlatılacak mesajlar var bu kitaplarda. Henüz Atasoy Müftüoğlu’nun kitapları ile tanışmayanlar var ise, bir çağrı olsun bu hatırlatmamız: “Aksakallı Delikanlı”dan alacak çok şeyimiz var.
Anın imtihanını verebilmek…
Evet, “Zamanın Sınavından Geçmek”ten bahsetmek istiyorum bugün değerli okuyucu… Kitabı ilk elime aldığımda, ‘anın imtihanını verebilmek”e dair kafamda oluşan onlarca sorunun bir nebze olsun cevaplanabileceği ümidi doğmuştu. Kitabın sonuna geldiğimde ise bu ümit, beklentiden fazlasıyla hayat buldu.
İçerisinde barındırdığı konular itibariyle kimi zaman bir gündem değerlendirmesi kitabı, kimi zaman bir sosyoloji, kimi zaman bir ahlak ve kimi zaman ise bir felsefe kitabı olarak değerlendirilmesi muhtemel olan “Zamanın Sınavından Geçmek”, zihnimde bu tanımlamalardan çok daha öte bir yere oturuyor: “Basiret Kitabı”
Üstadın üslubuna alışık olanlar, kitaplarında ayet ve hadislere pek fazla yer vermediğini bilirler; hatta bu tarz eleştirilerin kendisine iletildiğini de bizzat bir yakınından işitmiştim. Fakat, kitabın derinliklerine doğru yolculuğa başladığınızda; aslında Kur’an’a vakıf olmuş dipdiri bir zihnin Müslümanca değerlendirmelerine şahitlik ettiğinizi anlarsınız. Bu yönüyle de ayrı bir değerdir Atasoy Müftüoğlu. Daha açık bir ifadeyle, olayların “künhüne” Kur’an ve sünnet ışığında vakıf olmuş” bir bilgenin ağzından damlayan inci tanesi kelimelerin her birini aynı anda yakalamak; hiçbirini heba etmemek istersiniz…
Yeni Dünya Düzeni ve romantik Müslümanlar
“Zamanın Sınavından Geçmek” kitabının temel problemi, değişen dünya düzeni ve dengeleri ışığında rotasını şaşıran ve bunun da hiç mi hiç farkında olmayan Müslümanlara bir hatırlatma yapmak… Sekiz bölümden oluşan kitapta, tedrici bir yol izlenmek suretiyle; dünyanın ifsad olma sürecinden başlanarak zamanla insanın bu ifsad olmuş dünya hallerinin neresinde durduğu sorgulanıyor. Belki okuduğumuzda hiç ama hiç hoşlanmayacağımız gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalacağız bu kitapta; ama ne olur bırakın da sayıları son derece azalmış olan erdemli insanlardan biri olan üstadın, bu ülkenin Müslüman evlatlarının yetişmesinde fazlasıyla emeği geçen birisi olarak bunları hatırlatmaya hakkı olsun.
“Zamanın sınavından geçmeyi başaramayanlar, zamanın kölesi olurlar.” diyor üstad ve ekliyor: “İslami entelektüel hayatın İslam ve İslamcılık konusunda egemen iktidar dilini paylaşması anlaşılabilir, kabul edilebilir, mazur görülebilir bir durum değildir.”
Her türlü aşırılığın, ahlaksızlığın, ölçüsüzlüğün hâkim olduğu bir dünyada yaşadığımıza vurgu yapılan bu kitapta, Müslümanların yepyeni bir var olma çabası üretme, yepyeni kurgular içerisinde hayata bakabilme zorunlulukları olduğu dillendiriliyor. Üstad, bundan yoksun olduğumuzun; ama bundan yoksun olmakla yetinmeyip, bu konuda çaba gösteren hareketleri ve yapıları da karalama çabası içerisine girme zavallılığı gösterdiğimizin altını çiziyor… Bunun yanı sıra, dünya müstekbirlerinin İran İslam İnkılâbı üzerindeki baskılarının, bu ‘var olma çabası’nı engelleme hamleleri olduğunu hatırlatıyor bizlere.
Değişen, liberalleşen, hedef ve ideallerden soyutlanan dünyada, Müslümanlar olarak var olmanın, ‘bir duruş ve kararlılık gerektirdiği’nin altını çizen Atasoy Müftüoğlu, gerektiğinde almamız gereken riskler bulunduğuna dikkat çekerken; ‘romantizm’in dayanılmaz hafifliği eşliğinde, geçmişi yâd ederek nasıl da bir bir mevzilerimizi terk ettiğimizi gözlerimizin önüne seriyor.
Umutsuz nostaljileri terk etmeli…
“Bizlere dayatılan düşünce tarzlarına, işgal ve istilalara, bilinçsiz/ruhsuz/aşksız/iradesiz/ teslimiyetçi/sessiz varlıklar haline getirildiğimiz için katlanıyoruz” diyerek akıl ve vicdan körlüğümüze çekiyor dikkatleri üstad.
Her türlü sağcı/konformist reflekslerle bu dünyanın erdemli insanları olmaktan berî olduğumuzun hatırlatıldığı kitapta, nostalji yaparak, kendimizi avuttuğumuza vurgu yapılıyor. İşte bu sebeple de herkesin bu dünyaya dair söyleyecek sözü var iken, esas söz söylemesi gereken Müslümanların tabir-i caizse sadece bu işin edebiyatını yaptıklarını idrak ediyoruz bir kez daha.
Söyleyebilecek özgün şeylerimizin olmayışından, geliştirebilecek onurlu duruş ve tavırlardan yoksun oluşumuzdan, “hoşgörü” edebiyatını özümsemiş cemaatleri sorumlu tutan Atasoy Müftüoğlu, daha henüz tanımlayamadığımız veya yanlış tanımladığımız bu dünyayı, doğru bir formatta kafamıza oturtamazsak, asla değiştiremeyeceğimizi zihnimize not ediyor. Müstekbirlere bağımlı olan zihinlerin, sadece umutsuz nostaljilerle avunacağını; her türlü hal/hareket ve tavrını bu bağımlılık içerisinde gerçekleştireceğini hatırlatan üstad, bakın son zamanlarda gelişen Amerika’ya ve İsrail’e dair tepkileri nasıl yorumluyor: “Askeri anlamda Amerika’ya ve İsrail’e bağımlı bulunan Türkiye’nin, Amerika ve İsrail katliamları karşısında gerçek tepkiler yerine, duygusal tepkiler gerçekleştirmesi bu bağımlılık yüzündendir.”
Oportunizm ve Müslüman’ın basireti
Ahlaki felaketlerin kol gezdiği böyle bir dünyada, Müslümanların ahlaki davranmaları gerekirken, fırsatçı yaklaşımlar sergileyerek kişiliksiz insan portresi çizmelerinin, gelecek nesiller açısından ne denli hasarlı olacağını okuduğumuz kitapta, en ciddi sıkıntılardan birinin de Müslümanların özgün düşünce geliştiremeyerek, müstekbirlerin ve zalimlerin kullandıkları dili kullanma zavallılığına düşmeleri olduğunun altı çiziliyor.
Dünyaya bakarken, son derece duru bir akıl ile okuyabilen üstadın, dünya gündemine dair yorumlamalarına gerçekten ihtiyacımız var diye düşünüyorum. Analiz yazılarının revaçta olduğu bu günlerde, Müslümanların doğru değerlendirmeler yapamadığını gördükçe de bu düşüncem gittikçe doğrulanıyor.
Mutlaka okumalı…
Sonuç kısmında “Neo-nurculuğun İslam insanının bilincine kastettiği”nin altını çizen Atasoy Müftüoğlu, utanç duygusundan kurtulmamız için, reçete olarak özgürlük ve direniş mücadelelerinin yanında yer almayı sunuyor.
Aslında üstadın son kitabına dair söylenecek o kadar çok şey var ki… Bilgece cümlelerinden not ettiklerimi burada aktarmaya kalksam, sayfalar tutar. İyisi mi içerisinde bulunduğumuz; ama bulunduğumuz pozisyonu dahi fark edemediğimiz atıllık halinden sıyrılabilmek için Atasoy Müftüoğlu’nun yaktığı ‘bilinç ışıkları’nı yolumuzun kılavuzu kılalım.
Her şeyden önce içinde bulunduğumuz hali güzel bir hatırlatma ile bizlere sunan bu ‘basiret kitabı’nı kendimizin silkelenişi için bir vesile kılabilirsek; o zaman üstadın düşlediği ‘özgün düşünce üretebilen Müslümanlar’ olarak tarih sahnesinde oyun kurucu sıfatıyla yer alabileceğiz demektir. Sanıyorum bu da, yanına uğrayan her gence “kendi hocalarını da aşarak bu dünyaya dair bir şeyler söyleyebilmeyi” tavsiye eden Atasoy Müftüoğlu için en büyük heyecan ve sevinç kaynağı olacaktır.
Rabbimiz, bizlere bu bilge adamı doğru bir şekilde anlayabilmeyi nasip eylesin inşallah!
İsmail Duman
dunyabizim.com'dan alıntıdır..