Organizasyon Danıştay cinayetinin nasıl dallı budaklı büyük bir organizasyonun eylemi olduğu şimdi ortaya çıkıyor. Katilin bir gün önce Danıştay’a “keşif” amacıyla yaptığı “ziyaretin” ve cinayet günü olup bitenlerin görüntüleri “kamera kayıtlarından” itinayla siliniyor. Sonra “kameralar cinayet günü bozuktu” deniyor. Kayıtları silen kim? Danıştay’ın “güvenliğini” sağlamakla yükümlü şirket. Bu şirket kime ait? Ordu Yardımlaşma Kurumu OYAK’a. Başında kim var? Emekli bir albay olan MİT görevlisi. Belli ki cinayet için bütün hazırlıklar “büyük bir örgüt” tarafından ince ince hesaplanıp yapılmış. Katil belinde silahıyla içeri denetlenmeden girecek, yargıcı vuracak ve “yakalanmadan” çıkacaktı. Her şey son ana kadar plana uygun yürüdü. Katil “görünmeden” keşif yaptı, Danıştay’a silahla rahatça girdi, yargıcın odasına kadar çıktı, yargıcı vurdu ve kaçmak için hareketlendi. Plan da orada bozuldu. Bir polis katili yakaladı. Organizasyon o noktada bilmediğimiz bir nedenden dolayı aksadı ve bütün oyun altüst oldu. Katil yakalanıyor ama bu cinayetin üzerine derhal yapılan konuşmalar ve yazılan yazılar “katil yakalanmamış” gibi yapılıp yazılıyor. Sanki hepsi daha önceden hazırlanmış da “katilin yakalanmasına” rağmen devreye girmiş gibi. Dün Zaman gazetesinde Ekrem Dumanlı o zamanki açıklamalarla manşetlerden bazı örnekler vermişti. Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer hemen, “bu laik cumhuriyete yapılmış bir saldırıdır” diyor mesela. Bugün gerçeklerin büyük bir kısmını bilerek olaylara yeniden baktığımızda Sezer’in açıklamasının gerçekleri tam anlamıyla çarpıttığını görüyoruz. “Saldırı laik cumhuriyete” değil, saldırı “demokrasiye” yapılıyor. Ama Sezer “laik cumhuriyete saldırı yapıldı” diyor. O zamanki cumhurbaşkanına bu “bilgiyi” kim veriyor, kim “efendim laik cumhuriyete saldırdılar” diyor ve cumhurbaşkanının bütün toplumun hedefini şaşırtacak bir açıklama yapmasını sağlıyor? Cumhurbaşkanı Sezer’in demokrasiyi kesintiye uğratmak isteyen “büyük bir çetenin” parçası olduğunu düşünemeyeceğimize göre onu “yanıltandan” kuşkulanmamız gerekiyor. Sezer’e kim o bilgiyi verdiyse, öyle konuşmasını sağladıysa, onun da bir soruşturulması lazım. Soruşturulması gereken sadece Sezer’in “yakın çevresi” değil elbette. Ordu Yardımlaşma Kurumu OYAK’a, dolayısıyla orduya da sormamız gerekiyor, “sizin adamlarınız bu çetenin içinde ne arıyor?” Siz onların neler yaptığını bilmiyor muydunuz? Neredeyse bütün Türkiye’yi izleyip fişlerken kendi içinizdeki “çete üyelerini” nasıl görmediniz? MİT’e de bakılması lazım tabii, “eski bir MİT üyesi” çetenin içindeyse başka hangi MİT üyeleri bu cinayetle ilişkili? MİT, “eski elemanının” yaptıklarından habersiz mi? Ankara’da Danıştay davasına bakan ilk mahkeme “kameralar bozuktu” açıklamasına hemen “inanmış” ama daha sonra davaya bakan Ergenekon Mahkemesi inanmamış ve kamera kayıtlarını TÜBİTAK’a inceleterek gerçeği ortaya çıkarmış. Ankara’daki yargıç niye bu kadar çabuk inandı “böyle bir yalana”, neden hiç kuşkulanmadı, hiç soruşturmadı? Eğer Ergenekon davası olmasaydı biz Danıştay cinayetiyle ilgili gerçeklerin büyük bölümünü bilmeyecektik. “Ergenekon yok” diyenler, bu davayı yolundan saptırmaya uğraşanlar hâlâ aynı görüşteler mi, Ergenekon’un olmadığını mı savunuyorlar? Onlara göre bu Danıştay cinayetini kim tezgâhladı, kim yargıcı öldürttü, kim “kameralardaki görüntüleri” sildi, kim Türkiye’nin cinayeti bir “şeriatçının” işlediğine inanmasını istedi? Türkiye bu yalana inansaydı sonra ne olacaktı? Bu cinayet büyük bir organizasyonun işi. Şimdi bu organizasyonun OYAK’taki, ordudaki, siyasetteki, yargıdaki ilişkilerini araştırmak, her şeyi, her ihtimali, her kuşkuyu soruşturmak zorundayız. Kendi iktidarları için yargıçları öldürmekten, gerçekleri saptırmaktan, bütün ülkeyi bir kaosa itmekten kaçınmayan insanları ortaya çıkarmalıyız ki bu alçaklıklar tekrar etmesin, yargıçlar öldürülmesin, ülke karışmasın. Son “yumruklar” bu “organizasyonun” hâlâ kıpırdadığını gösteriyor çünkü. AHMET ALTAN - TARAF |