Milliyet gazetesi yazarı Can Dündar, Şemdin Sakık'la röportajından ilginç ayrıntılar aktarmaya devam ediyor.
Ey aşk! Sen nelere kadirsin!
Şemdin Sakık hapiste annesi ve kız kardeşinin dışında, bir de Laleş’i düşünüyor. Aşkı uğruna örgütünü terk eden, emirlere karşı gelen, ajanlıkla suçlanan Sakık’a en ağır gelen de, sevdiği kadının ona “hain” demesi olmuş
18 yıl dağda yaşamış, onlarca cana kıymış, adı “canavar”a çıkmış biri sevebilir mi? Geçen hafta yaptığım Şemdin Sakık röportajındaki aşka dair bölümler çoğu okura bu soruyu sordurdu.
Ben soruyu tersten sordum:
“Acaba her şeyden önce sevgisizlikten midir birinin dağa çıkması, silahlanması, cana kıyması?”
“Aha budur!”
Belli ki Arthur Schopenhauer’in “Aşkın Metafiziği”ni okumuş Sakık...
“Bütün aşkların, platonik görünseler de aslında haz dürtüsünden kaynaklandığını” öğrenmiş.
Kendi deneyimini bu tezle temellendirmiş.
1992 sonbaharında bir gün sabaha karşı, ta uzaktan gelen bir grubun içinde Laleş’i görmüş.
İlk bakışta “Aha budur” demiş.
Deyiş o deyiş; bir daha silaha dönememiş.
O yol, ben yolcu
Öykünün sonrasında aşka ve savaşa dair basit ama hayati bilgiler gizli...
“O kızı sevince kendimi de sevmeye başladım” diyor Şemdin Sakık:
“Ondan sonra saçımı taradım, sakalımı kestim, elbiselerime dikkat ettim. Orada burada yıkandım.
“O hedefti, ben oktum; o yol, ben yolcu...”
Sonra eğitiminin ekseni değişmiş. O güne kadar savaş eğitimi verdiği militanlarına yaşamı anlatmaya, ölmeyi değil hayatta kalmayı öğretmeye başlamış.
Fakat aşkın her kurum, her nizam, her düzen için yıkıcı olduğunu bilenler devreye girmiş.
Örgüt “Bu işler devrimden sonra olacak. Önce yuvayı yapalım, çiftleşme sonra” demiş.
Aşka set çekmiş.
Ama Şemdin Sakık için artık çok geçmiş.
Aşk soğutur savaştan
“Sevdiğim anda benim için Kürdistan da, dava da, silah da bitti. Ben ona Türkiye’yi satardım. Aşk beni savaştan soğuttu” diyor.
Soğutmanın da ötesinde; aklını durdurmuş aşk... 18 yıldır dağda onca operasyondan, harekattan kaçabilen aklı, gaflete düşmüş.
İlişkide olduğu iki ay içinde üç kez hava saldırısına yakalanmış, iki kez çatışmanın ortasına düşmüş.
Öcalan acilen Şam’a çağırmış kendisini...
Şemdin de sevgilisine haber yollamış, “Sen de gel” diye...
Ama kızı Kamışlı’da tutmuşlar; bırakmamışlar.
Öcalan, en yakını olan Şemdin’i vazgeçirmeye çalışmış:
“Kadın şeytandır, güven olmaz. Seni arkadan hançerler” demiş:
“Bak ben de Kesire olayını yaşadım. Bunlar seni değil, komutanlığını seviyor” demiş; vazgeçirememiş.
Bunun üzerine onu yollayıp Laleş’i çağırtmış Şam’a... Ona da Şemdin’i kötülemiş:
“Bu adam kadın düşkünüdür; her kadınımıza el atmıştır. Sizi yozlaştırıyor; kutsal davadan koparıyor” demiş, onu da ikna edememiş.
İntikam aşkı, aşk intikamı
Bunun üzerine başka bir taktiği sokmuş devreye:
Öç duygusunun Sakık’ı nasıl saldırganlaştırdığını görüyormuş.
Annesini korumak için babasıyla, kız kardeşinin intikamı için devletle nasıl savaştığını biliyormuş.
Sevgilisi ölürse intikam için daha da saldırganlaşacağını düşünmüş.
Laleş’i Bitlis dağlarında görevlendirmiş.
Bitlis, örgüt içinde gidenin dönmediği bir sürgün yeriymiş.
Oyunu anlayan Şemdin, lidere direnip kuşatma altındaki sevgilisini bir telsiz emriyle Diyarbakır’a çağırmış.
Laleş kurtulmuş; Bitlis’teki birliği imha olmuş.
Ajan suçlaması
Şemdin’i hemen sorguya almışlar.
“Operasyonu biliyordun. Kızı kurtardın, öbürlerini ölüme terk ettin. Ajansın” demişler.
O sırada Laleş de Hatay’da yakalanmış.
Şemdin hemen Hatay’a gitmiş. Birilerini rehin alıp sevgilisini kurtarmayı deneyecekmiş. Ancak olmamış. Kız cezaevine girmiş, Şemdin örgütü terk etmiş.
Üç kadın, üç savaş
Şimdi hapiste 50 yıllık ömrüne damga vuran 3 kadını düşünüyor Sakık:
Biri annesi... Diğeri bacısı... Üçüncüsü yari...
Annesi için babasıyla (ve babasının şahsında feodaliteyle) savaşmış.
Kız kardeşi (yaralı yakalanabilecekken) gözünün önünde öldürülmüş; onun için devletle savaşmış.
Ve nihayet sevgilisini kendisine yar etmediler diye örgüte karşı bayrak açmış.
Hem yara hem deva
Ama bu arada ummadığı bir şey olmuş.
Yüreği içerden vurulmuş.
Aşkı uğruna örgütü terk ettiği kız, örgüt uğruna aşkını terk etmiş.
Şemdin’i “hain” ilan etmiş.
“Şimdi o cezaevinde... Fotoğrafı hâlâ koğuşumda asılı... Özlüyorum ama ben onun için bir ‘hain’im” diyor. Sonra “olsun” diye boyun büküyor.
Dedim ya başta; belki de “bir bebekten bir katil yaratan karanlık”ın ilk nedeni sevgisizliktir.
Hem tuzağımız, hem ilacımız aşk...
Hem kurtarıcımız, hem celladımız...
En büyük sevincimiz, en derin acımız...
Şu halimizin müsebbibi ve yegane çaresi...
Milliyet-Pazar