Nureddin Şirin tarafından sunulan SÖZ MEYDANI programında konuşan Doğan, oğlu Furkan'ın küçük yaşta sadece mazlumların dertleriyle ilgilendiğini, liseyi bitirip yüksek puanla İstanbul Tıp Fakültesi'ni kazanmasına karşın, daha fakülteye kayıt yaptırmadan Özgürlük Filosu ile Gazze'ye gitmek üzere yola çıktığını, o küçük yaşında Gazze'ye uygulanan insanlık dışı ambargonun kırılması için kendisini feda ettiğini söyledi.
Ahmet Doğan'ın konuşmasının geniş özetini sunuyoruz:
“Bize bu fırsatı verdiğiniz için öncelikle Kudüs TV'ye teşekkür ediyorum. Mavi Marmara başlangıç itibariyle bir yardım gemisi idi. Ama insani bir yardım gemisi. Mazlumlara, özellikle de Gazze'ye yönelik insani bir yardımın öncüsü olan bir gemi. Ancak bu gemi her ne kadar bir yardım gibi gözükse de, günümüz insanlığının unuttuğu mazlumdan, haktan ve haklıdan yana olmayı bize hatırlatan bir gemiydi. Bu gemide yer alan tüm aktivistler esas olarak bir noktada toplanmışlardı. Dünyadaki, özellikle de İsrail'in işgal ettiği topraklarda Filistinlilere ve Gazze'ye uyguladığı insanlık dışı ve zalimce bir ambargoyu kırmak üzere gidiyordu. Aslında bu geminin götüreceği yardım bir noktada sembolikti. Sonuçta kaç gemi ile yardım götürürseniz götürün, onlar da elbet bir gün bitecek ama, geminin asıl misyonu götürülen bu yardım ile birlikte ambargoyu kırmak, kıramasa dahi böyle bir ambargonun varlığını tüm dünyaya duyurmaktı.
Yani bir duvar ortada, ama bu duvar görünmüyor, dünya kör olmuş görmüyor bunu. Öyle duvar ki ancak orayı tıklattığınız zaman bir ses gelebilir, Mavi Marmara böyle bir görevi üslendi. Yani burada gözükmez bir duvar var, bak oraya dokunduğumuz zaman ses geliyor. Orada, arkasında mazlum insanlar var. Bu insanlar uzun zamandır büyük bir zulmün altında. Ama dünyanın diğer yanındaki insanlar, özellikle de din kardeşi olarak Müslüman buradaki zulmün yeterince farkında değiller. Mavi Marmara bu ambargonun insanlık dışı olduğunu tüm dünyaya göstermek istemişti. Esas itibariyle esas misyonu dünyanın dikkatini oraya çekmekti. Ama bu dikkati çekerken, geminin hareket ettiği bir sırada böyle bir kanlı olay olacağını hiç kimse beklemiyordu”
Oğlu Furkan'ın Özgürlük Filosuna nasıl katıldığını ve nasıl bir şahsiyet taşıdığını anlatan Ahmet Doğan, küçük yaşına rağmen bütün dünyaya ve özellikle de genç Müslümanlara bir örnek haline gelen yiğitlik ve adanmışlığını şöyle ifade etti:
“Furkan'ın bu gemiye binerken kesinlikle tek bir amacı vardı; onun amacı Gazze'deki mazlum insanlara gerçekten yardım edebilmekti. Furkan özellikle, çocuklar ve yaşlılara ulaşıp onlara yardım etmenin hazzını bizzat duymak istiyordu. Furkan genç bir çocuktu ama, hayatı infak ve yardımla geçmişti. Hizmetten zevk alan, kendisinden ziyade başkalarının dertleriyle dertlenen, ona inanmış, oı terbiye ile büyümüş bir çocuk idi. Öğrenim hayatı boyunca çok başarılı idi. Böyle bir yardım gemisinin hareket ettiğini duyunca, dayanamadı, bize haber vermeden gemiye başvurdu ve daha sonra da Gemi ile birlikte Gazze'ye gideceğini bize söyleyince, elbette biz de buna hayır demedik. Çünkü biliyorduk ki, Furkan bir şeyi istiyorsa orada mutlaka makul bir gerekçesi vardır. Çünkü hayatı hep öyleydi ve hayır diyebileceğiniz hiçbir isteği olmamıştı. Lüzumsuz bir istekle bizim karşımıza gelmedi. Sonuçta bu son talebi de gayet makul bir talepti. Hatta bazıları “o çocuğun orada ne işi var?” derken ben de tam tersini söylemiştim “diğer çocuklar orada niye yoktu?” Yani çocuğunuz çok ulvi bir şey yapıyor. Birilerine yardım etmek istiyor, siz ona “hayır yardım etme” derseniz bu garip olmaz mı? “tabi ki yardım et, daha fazlasını et” dememiz lazım. Bu bizim inancımızın, terbiyemizin ve kültürümüzün bir gereği. Furkan bizden bunu istedi, biz de rıza gösterdik. Bu yolculuğun tehlikeli bir yolculuk olabileceği aklımızın ucundan geçti ama, bunu hiç dillendirmedik. Ama Furkan tüm bunları göze almıştı. Uzun süre gelemeyeceğini düşünerek, üniversite sonuçlarını almıştı, “ben gelemezsem beni üniversiteye kayıt ettir” demişti. Çünkü kazanacağından emindik. Nitekim üniversite sonuçlarını gemiye binerken almıştı. Puanı da çok yüksekti. Tıp Fakültesinde okumak üzere İstanbul'a gelecekti.
O her zaman hakkın, haklının ve mazlumun, ezilmişin, yoksulun, kimsesizin yanında yen alan bir çocuktu. Kendisinin bu şekilde olması, onun hayatına şekilde bir yön verdi. Aslında Mavi Marmara şehidleri ve gazileri ile birlikte bir milad oldu. Hem ümmet hem de insanlık için. Furkan ve diğer şehidlerimizin ve gazilerimizin böyle bir sonuç ortaya çıkacağını, yani böyle bir bereketle sonuçlanacağını herhalde düşünmemişlerdir. Mavi Marmara hayatımıza bir bereket getirdi, yeniden şuurlanmamıza yol açtı.
Aslına bakarsak, giden Mavi Marmara ile gelen Mavi Marmara çok farklı. Giderken sıradan ve normal bir yardım gemisi gibi görünüyordu. Ama Mavi Marmara'nın çok farklı bir geri dönüşü oldu. O basit gemi, basitlikten çıktı çok anlamlı bir gemiye dönüştü. Her şeyde önce kucağında dokuz tane mübarek şehidler döndü. Gelen Mavi Marmara çok değerliydi. Şehid aileleri olarak da bizim hayatımızda çok farklı bir dönem başladı. Giderken böyle şeyler aklımızın ucundan bile geçmezken, şimdi çok farklı bir atmosferdeyiz. Ben geçen gün Karşılama merasiminde de söyledim, “artık Mavi Marmara dik duruşun adıdır” Mavi Marmara'ya “hiç boynunu bükme” dedim. Mazlumların sembolü ve kalkanıdır Mavi Marmara. Ümmet üzerinde bir milad olmuştur ve olacaktır. Her ne kadar dillendirmese de dahi, İsrail'in ne denli büyük bir hata ettiğini anladığını sanıyorum. Öyle bir hata yaptı ki uyuyan bir devi uyandırdı. Bizleri adeta uyandırdı. Bu dokuz şehid bizler için bir uyanış vesilesi oldu. Ama bunun arkasının gelmesi lazım. Şehidlerin çok güzel bir amacı vardı. Onların “yardım” gibi bir amacı vardı ama, artık bu durum “yardım”ı da aştı. Biz bu Mavi Marmara'yı ümmetin birliği konusuna kadar getirebiliriz. Dağılmış olan, birbiriyle alakası kalmayan, yetmiş fırkaya bölünmüş bir ümmet, Mavi Marmara söz konusu olunca, tek bir noktaya odaklanabildi. Ortak nokta Mavi Marmara olunca, farklılıkları bir kenara bırakabiliyor, aynı amaç etrafında toplanabiliyorsunuz. Şehidler bu işin süsü ve bereketi oldu. Şehidler olmasaydı, Mavi Marmara bu kadar anlamlı ve bereketli olmazdı. Allah bu gemiye binenlerin hepsini seçti, bindirdi. Biz niye binemedik, çünkü biz hak etmedik. O gemiye binebilecek bir hazırlıkta ve donanımda değildik. Bu gemiye binenlere ben farklı bakıyorum. Şehidler ve gaziler olarak o arkadaşların hepsi bunu hak etmişlerdi. O geminin öyle bir manevi atmosferi var ki, bunun bir daha tekrarlanması da mümkün değil. Bu bir kere olacaktı, bu da ancak Allah'ın isteği ile olur. Bunlar özel bir olaydır. Tarihte nasıl ki bazı dönüm noktaları vardır.
İsrail böyle gidemez, zulüm ilelebet devam edemez. Mavi Marmara aynı zamanda İsrail'in sonunun bir başlangcıdır. Dünyadaki her olay küçük kıvılcımlarla başlar. I. Dünya Savaşı da böyle başlamıştı zaten. Mavi Marmara'da dünyada olumlu yönde olacak büyük olayların bir kıvılcımı ve bir mihenk taşı durumunda. Ama tabi ki bunun devamını getirirsek. Allah bize böyle bir imkan ve böyle bir fırsat verdi, şehidlerle bunu süsledi. Şimdi aileler olarak, gaziler olarak, tüm Müslümanlar olarak, hatta tüm insanlık olarak bize görev düşüyor. Yanlış yolda yürüyenlere doğru yolu gösteren bir olaydır. Mavi Marmara mazlumlar için bir dayanak noktasıdır. Aslında Mavi Marmara ile yapılacak çok daha iş var. Zira Mavi Marmara bir geminin ötesinde bir sembolün adıdır. Furkan da o genç yaşta şehid olması hasebiyle ayrı bir sembol oldu. Furkan'ın şehid olmasının ayrı bir anlamı ve mesajı var, o da şu; gelecekteki hareketlerin kaynağı ve öncüsü gençler olacak. Furkan da şehadetiyle gençlere büyük bir mesaj verdi. Zira biz şehadeti de unutmuştuk. Aslında şehadetin ne kadar kolay kazanılabileceğini, ama hak edilirse ve ona göre yaşanılırsa, istenilirse, samimi olunursa, Allah bu şehadeti isteyene çok kolaylıkla verebileceğini gösterdi. Furkan oraya şehid olayım diye gitmedi, ama duyguları çok samimi idi. Buradan şu çıkmaktadır. İmanınız güçlü olursa, Allah'a sımsıkı sarılırsanız, Allah'a kendinizi sevdirirseniz gerisi çok kolay. Bu da Allah'ın bize bir lütfu. En kötüden en iyiye bir senaryo çizilseydi bu senaryo yoktu içinde. Allah'ın planı her planın üstünde, kimse de ona müdahale edemez. Belki zahiren zorumuza gidiyor. Aile olarak zorlanıyoruz tabi. Bazen aile olarak Furkan'ın yokluğunu taşıyamıyoruz. Ben üzerimde çok büyük bir yük hissediyorum. “Acaba bir şehid ailesi olarak bir yanlışımız olur da Furkan'ımıza bir zarar verir miyiz?” diye düşünüyorum. Furkan'ın yokluğuna dayanmak zor ama, “inşallah ahrette bunun karşılığını göreceğiz” diye sabrediyoruz. Allah inşallah sabrımızın karşılığını bize de verir.”
Söz Meydanı programına, Mavi Marmara gemisindeki Gazze gönüllülerinden Zeki Kaya, Abdullah Şahin Uzun ve Cenk Suha Tatlıses de katıldı.
Siyonist rejim güçlerinin Gemiye saldırı anlarını, gönüllülerin nasıl direniş gösterdiklerini ve mavi Marmara'nın dünya müslümanlarına verdiği mesajı dile getirdiler.
velfecr KUDÜS TV
tevhidhaber.com