Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile yarın görüşecek olan Sarkozy, Türkiye'ye ziyareti öncesinde Kanal D Haber Yöneticisi ve Posta gazetesi yazarı Mehmet Ali Birand'a verdiği röportajda, ziyaretinin amacını ve G20 için Türkiye'den beklentilerini anlattı.
Türkiye'ye gelerek, "büyük dost ve müttefik, dünya işlerinde git gide daha aktif rol oynayan ve Fransa'nın tarihi ilişkiler paylaştığı bir ülkeyi" ziyaret edeceğini kaydeden Sarkozy, 1. François ile Kanuni Sultan Süleyman arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasının üzerinden yaklaşık beş yüz yıl geçmiş olduğuna işaret etti.
Bu ziyaretin aynı zamanda "G20'nin vazgeçilmez bir ortağına" gerçekleştirilen bir ziyaret olduğunu vurgulayan Fransa Cumhurbaşkanı, 2008 yılında tam da Türkiye gibi ülkelerin nihayet dünya yönetiminde kendilerine düşen seçkin yere sahip olduklarını görebilmeleri için G20 zirvelerinin gerçekleştirilmesini önerdiğini kaydetti.
Cumhurbaşkanı Sarkozy, şunları söyledi:
"Benim için Türkiye'ye G20 konusundaki istişarelerim çerçevesinde gelmek, tıpkı en büyük ortaklarımız Amerika Birleşik Devletleri'ne, Hindistan'a veya Çin'e yaptığım ziyaretler gibi, yapılması gereken bir şeydi. Dolayısıyla, bu ziyaretin birinci hedefi, fikirlerini ve ümit ediyorum desteklerini almak üzere, en yüksek düzeyde Türk yetkililerle G20 Fransa Dönem Başkanlığı takvimi konusunu derinlemesine tartışmak olacaktır. Bildiğiniz üzere Fransa, zor, ama dünya dengesi ve refahı için temel teşkil eden, göz ardı edemeyeceğimiz üç konuyu masaya yatırarak iddialı bir dönem başkanlığı hedefi güdüyor. Bu konular, bugün herkesin gerekliliğine inandığı uluslararası para sisteminde reform, enerji ve tarım alanlarında hammadde fiyatlarındaki aşırı dalgalanmalara karşı mücadele, ki hammadde kurlarında halihazırda yaşanan aşırı pahalılık dünyada ekonomik düzelme ve istikrar için tehdit oluşturmaktadır, ve son olarak özellikle yenilikçi finansmanlar olmak üzere kalkınmadır. Uluslararası topluluk, kalkınma ve iklimsel ısınmaya karşı mücadele konularındaki taahhütlerine bu yenilikçi finansmanlar olmaksızın sadık kalamayacaktır.
G20'nin bu dönemi için Türkiye'den beklentilerimi soruyorsunuz. Türkiye'nin G20 içinde tümüyle yer almasını, büyüme ve istihdam lehine daha büyük bir uluslararası ekonomik koordinasyon sağlamak konusunda ilerleyebilmemiz için G20 içinde kendisine düşen rolü tam olarak oynamasını istiyorum."
-"YÖNETİCİLERİNİZİN FİKİRLERİNE BÜYÜK ÖNEM VERİYORUM"
Ziyaretinin aynı zamanda, Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan ile ortak menfaatlere dair diğer konuları ele almak için de vesile olacağını kaydeden Sarkozy, "Ülkelerimiz, birçok dosya üzerinde sıkı bir işbirliğiyle çalışıyorlar. Lübnan, Ortadoğu barış süreci, askerlerimizin omuz omuza mücadele ettikleri Afganistan, bu dosyalara örnektir. Tüm bu konularda, yöneticilerinizin fikirlerine son derece büyük bir önem veriyorum" diye konuştu.
Bu ziyaretin son olarak, başta ekonomi olmak üzere tüm alanlardaki ikili ilişkileri de ele almayı sağlayacağını ifade eden Sarkozy, Fransa'nın Türkiye'de üçüncü sıradaki yabancı yatırımcı ve üçüncü sıradaki müşterisi konumunda olduğunu belirterek, 2010 yılında 12 milyar Avro tutarında gerçekleşen ikili ticareti daha da geliştirmeyi arzu ettiklerini söyledi.
-"TAM ÜYELİK NE TÜRKİYE'YE, NE DE AB'YE FAYDALI OLACAK"
Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, "Türk kamuoyu sizi, Türkiye'yi sevmeyen, onu Avrupa Birliği dışına itmek isteyen bir lider olarak görüyor. Bu algılama doğru mu?" sorusu üzerine, daha önce birçok kere ziyaret etme fırsatı bulduğu ve yine büyük bir mutlulukla ziyaret edeceği Türkiye'yi iyi tanıdığını söyledi.
Kendisine sorulan bu sorunun daha ziyade Türkiye'nin bölgesel ve uluslararası plandaki yeriyle ilgili olduğunu belirten Sarkozy, şöyle konuştu:
"Türkiye büyük bir ülke. Doğu ile Batı arasında bir köprü, iki dünya arasında bir bağlantı teşkil etmesiyle yeri doldurulamayacak bir role sahip bir ülke. Günümüz dünyasının her zamankinden daha fazla ihtiyacı olduğu bu rolü başka hiçbir ülke oynayamaz. Bu da demektir ki, Türkiye o eşsiz yerini hala muhafaza ediyor. İşte bu nedenle, Türkiye ile Avrupa Birliği'nin, aslında ne Türkiye'ye, ne de Avrupa Birliği'ne faydalı olacak bir tam üyeliğe kadar gitmeksizin, mümkün olduğunca sıkı ilişkiler yürütmeleri gerektiğine inanıyorum. Bunu dile getirerek kimseye hakaret etmiyorum ve hiçbir şekilde ülkenize duyduğum derin hayranlığı sorgulamıyorum.
21. yüzyılın başında, geçmişe ait şemaların içerisinde hapsolmamalıyız. AB'nin ve Türkiye'nin Rusya ile birlikte temel direkleri olacakları, geniş bir ortak ekonomik ve insani alanı neden hayal etmeyelim ki? Ben, geçmişte tıpkı Mustafa Kemal benzeri ileri görüşlü liderlerin yaptıkları gibi, ortak hedeflerimiz seviyesinde yeni çareler üretmemiz gerektiğine inanıyorum."
-"TÜRKİYE'YE SAYGI DUYUYORUM"
"Tüm açıklamalarınızdan anlaşılan genel yaklaşımınız, Türkiye'yi bir Ortadoğu ülkesi olarak gördüğünüzü ortaya koyuyor. Türkiye'yi Avrupa Birliği'nin bir parçası olarak görmüyorsunuz. Böylece siz ve diğer yabancı yöneticiler, Türkiye'yi AB'den uzaklaştırarak bir eksen kaymasına itmiş olmuyor musunuz? En azından buna katkıda bulunmuyor musunuz?" şeklindeki soru üzerine ise Sarkozy, konuyu bu şekilde görmediğini söyledi.
Türkiye'nin kendisini için eşsiz bir ülke olduğunu, tarihiyle, coğrafyasıyla, kültürüyle pek çok dünyanın ve pek çok mirasın kavşağında yer aldığını ifade eden Sarkozy, "Türkiye'yi belli bir bölgesel bütünlüğe bağlamayı arzu etmek, ne olursa olsun, eşsiz bir zenginlik teşkil eden bu özelliğini unutmak ve ülkenizin halklar arasındaki diyaloğa getirebileceği değerli katkıyı ve barış yararına oynayabileceği rolü azımsamak anlamına gelir. Türkiye'ye, onun dış politikasını ve stratejik ittifaklarını Avrupa Birliği ile ilişkileri konusuna tepki göstererek belirleyebileceğini düşünemeyecek kadar büyük bir saygı duyuyorum. Bunu söylemek, büyük bir diplomasi olan, bölgede ve dünyada barış ve diyalog yararına ilkeli ve çalışkan bir diplomasi olan Türk diplomasisini küçümsemek olur" diye konuştu.
-"TÜRKİYE'NİN TÜM TARAFLARLA DİYALOĞU, BARIŞ VE İSTİKRARA KATKIDA BULUNABİLİR"
Nicolas Sarkozy, "İsrail ile ilişkilerinin git gide bozulmasının Türkiye'nin bölgedeki hareket yeteneğini etkileyen ve etkisini kısıtlayan bir faktör olup olmayacağı ve ABD'nin Irak'tan çekilmesinden sonra Türkiye'yi İran ile birlikte hareket eden bir ülke olarak mı, yoksa İran;ın yükselmesini dengeleyecek bir unsur olarak mı gördüğü" sorusunu da şöyle yanıtladı:
"Türkiye'nin tüm taraflarla diyaloğu, uluslararası topluluğun barışa hizmet eden çalışmalarını güçlendiriyor. Olaylar üzerinde ağırlığını böylece hissettirebilir ve bölgenin barış ve istikrarına böylece katkıda bulunabilir. İşte bu nedenle Fransa, uzun süreli bir ilişki yürüten Türkiye ile İsrail'in, beraberce, diyalog yoluyla, tüm bölge için faydalı olan bu ilişkileri yeniden düzeltme çareleri bulabilmelerini arzu ediyor. Bunu söylerken, Türkiye;nin güçlü bir şekilde dahil olduğu barış sürecinin İsrail-Suriye kanadını da düşünüyorum.
İran'a gelince, bu büyük endişe arz eden bir konu. İran, uluslararası hukuku ihlal eden, nükleer silahların ve balistik füzelerin yaygınlaştırılması programlarını geliştirerek, aşırıcılığı besleyerek, İsrail'i haritadan silmeye çağrıda bulunarak bölgenin ve dünyanın güvenliğinde önemli bir sorun haline geldi. Fransa, Sayın Ashton (AB Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton) tarafından yönetilen 'Altılı' ortaklarıyla birlikte, nükleer krizin çözüme kavuşturulması konusunda tüm gücüyle çalışmaktadır. Türkiye, Tahran'la yürüttüğü diyalog vasıtasıyla İranlı yöneticileri nihayet uluslararası zorunluluklarına uymaya ve kendilerini izole etmektense işbirliği yoluna gitmeye ikna etmekte önemli bir rol oynayabilir. Bu beklenirken, müeyyidelerin artırılmasından başka bir alternatif yok. Şunu eklemek isterim ki, İran, bölgedeki birçok diğer ülke gibi, 2009 yılından bu yana birden bire kesintiye uğrayan demokrasi ve açıklığa derin bir özlem duyuyor. Türklerin ve Fransızların, İranlı yetkililere halklarının mesajına kulak vermeleri gerektiğini ifade etme konusunda hemfikir olduklarını düşünüyorum."
-"DEMOKRASİ ÖZLEMLERİNİ DİKKAT VE SEMPATİ İLE GÖZLEMİYORUZ"
Fransa Cumhurbaşkanı, Türkiye ziyaretinde Mısır'daki durumu ele alıp almayacağı ve Türkiye ile Fransa'nın Mısır için neler yapabileceğine dair bir soru üzerine, Fransa'nın ve Türkiye'nin büyük dostu olan Mısır'daki durumla ilgili konuşacaklarını bildirdi.
"Ülkelerimiz Mısır halkının yanındadır ve halihazırdaki barışçıl geçiş döneminin devam etmesini ve bu geçiş döneminin özgür ve şeffaf seçimler sonrasında demokratik kurumların tesis edilmesiyle sonuçlanmasını arzu ediyoruz. Biz, bölgede barış unsuru teşkil edecek bir Mısır'dan dünyanın vazgeçemeyeceğini düşünüyoruz" diye konuşan Sarkozy, Fransa'nın "genel olarak Arap dünyasındaki birçok ülkenin halkları tarafından ifade edilen demokrasi özlemlerini" dikkat ve sempatiyle gözlemlediğini söyledi.
Bu ülkelerde yakın zaman önce meydana gelen gelişmelerin, Akdeniz için Birlik bünyesinde bir araya gelmiş tüm ülkelere reform gayretlerini, demokrasiyi ve hukuk devletini güçlendirme çabalarını destekleme çağrısında bulunduğunu belirten Sarkozy, Paris'te gerçekleşen Akdeniz için Birlik Zirvesi esnasında neredeyse üç yıl önce ortaya attıkları iddia ve Akdeniz için Birlik çerçevesinde uygulamaya koydukları somut projelerin her zamankinden daha ivedi ve gereklilik arz eden bir nitelik kazandığını kaydetti.
Sarkozy, Türkiye ziyaretinde aynı zamanda diğer bölgesel dosyaları da ele alacaklarını, bunlar arasında özellikle de iki ülkenin son derece ilgili olduğu Lübnan dosyasının bulunduğunu ifade etti.
Cumhurbaşkanı Sarkozy, "Fransa'nın tıpkı Türkiye gibi, Lübnan'da kurulacak yeni hükümetin başta Lübnan Özel Mahkemesi konusunda olmak üzere, uluslararası taahhütlerine saygı içinde tam bir bağımsızlık ve egemenlik sağlamasına büyük bir önem verdiğini" vurguladı.
-"MÜZAKERELER BİR ARAÇTIR"
Fransa Cumhurbaşkanı, "Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğine karşısınız. Peki, niçin müzakerelerin devam etmesini destekliyorsunuz? Niçin müzakerelere son vermiyorsunuz? Yoksa bu sorumluluğu almak istemiyor, Türkiye'nin 'Yeter artık' diyerek havlu atmasını mı bekliyorsunuz? Türkiye'nin bir gün bu tam üyelikten vazgeçeceğini düşünüyor musunuz?" şeklindeki soruyu şöyle yanıtladı:
"Bu konudaki tutumumu daha önce dile getirdim. Avrupa Birliği ile Türkiye arasında zaten eşsiz olan bu ilişkiyi daha yoğun, daha sıkı olması için derinleştirmek bir gerekliliktir. Bu yönde somut ve pragmatik bir şekilde çalışmalıyız. Halihazırdaki müzakereler, bu gerekli derinleşmeyi devam ettirmek için bir araçtır."