Yeni Şafak yazarı Salih Tuna, Fatih Altaylı'yı hedef alan yazısıyla dikkat çekiyor bugün. Tuna, Altaylı'nın eski hatalarından ders çıkartmak yerine aynı yolda ilerlemeye devam ettiğini yazmış.
Ama biz olabildiğince kibar şekilde ifade ettik. Tuna hayli şiddetli ifade etmiş kendisini... İsim vermemiş olmanın özgürlüğünü fazlasıyla kullanmış.
Desene sen hâlâ o bildiğimiz malsın!
Onca yıl tescillenmiş tıynetini bilsek de, insan yine de bir umut besliyor: Değişir; kendini toparlar; "adam" olur!
Mesela...
Ahmet Kaya'ya reva gördüğü fezâhatten pişman olur, nadim olur!
"Darbem var!.." diyen her cuntacıya tuzla koştuğu o uzun yılların mahcubiyetini duyar.
"Cinayeti dinciler işledi demek işime geldi. O dönem gerçekle yüzleşmek istemedim..." diyen Çetin Emeç'in eşi kadar cesur olur.
Başını iki eli arasına alıp yaptığı eşekliklerin muhasebesine girişir:
"Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım" der; yeni bir Hasan Cemal'imiz olur.
Bunların hiç birini gerçekleştiremezse de...
TÜSİAD'ın çiçeği burnunda başkanının, İmam Hatipler dahil birçok konuda seleflerinden taban tabana zıt şeyler söylediği bir dönemde, biraz olsun değişir.
Mümkünse birazcık da vicdan azabı çeker.
Nerdeee!..
Gram değişmedi:
Yine yıkıcı, yine çıkarcı, yine safsatacı...
Yine, fitne fücurluk peşinde!
Üstelik temsil salâhiyetini haiz olduğu hiçbir şey kalmadığı halde!
Hiç durmuyor; sefilane teyakkuz halinde sürekli fırsat kolluyor!
Şu veya bu şekilde itibarlı insanlardan kendine meşruiyet devşirmek için öylesine "çırpınıyor" ki, panayır cambazları kaç para!
Son günlerde de İskender Pala'ya öyle dadanmış ki hiç sormayın!
Nasıl ki, "mahalle baskısı" züppeliğine Şerif Mardin hocayı meze yapmıştı; aynen öyle.
Pala, Müslümanların hal ve gidişlerinin muhasebesini yapmaları bakımından 28 Şubat'ın "yararına" değinmiş ya, bizimki de mal bulmuş mağribi gibi yumulmuş mevzua.
Şunu demeye getiriyor: "Bakın işte, 'adamınız da' 28 Şubat hakkında benim gibi hisler besliyormuş..."
Yahu ona bakarsan, 27 Mayıs'ın da "yararından" bahsedilebilir pekâla.
Her şeyden evvel, sonuçları itibariyle, demokrasinin ne kadar gerekli olduğunu dermeyan etmedi mi?
Darbelerin ne kadar felaket olduğunu, Adnan Menderes'in idam edilmesinden daha yakıcı bir şekilde ortaya koyabilecek başka ne olabilir ki?!
Bu böyledir diye, 27 Mayıs'ı savunmanın dallamalıktan öte anlamı olabilir mi?
Bir başka misal:
12 Eylül darbesinin ardından Özal dönemi arz–ı endam etti; liberalizasyon süreci başladı diye, hangi aklı başında insan, 12 Eylül darbesi özgürlük getirdi, diyebilir?
(...)
Ayrıca, 28 Şubat'tan sonuç çıkarmak başka, 28 Şubat başka şeydir.
Darbeseviciliğine, yani, 28 Şubat ve 12 Eylül'ü savunma siciline meşruiyet arayacağına bir an önce kendini toparla.
Kaçtır ilişmiyorum; yapıp ettiklerinden şüphe ve tereddüt duyarak yavaş yavaş "kemale" erer, diyorum.
Sen ne yapıyorsun?
Her halinle, "Ben o bildiğiniz malım..." demeye getiriyorsun!
Artık bu kafadan vazgeç!
Zira...
Bu kafa, şartlar müsait olduğunda, malul fotoğraflar eşliğinde, "Vay şerefsiz" manşeti çekmekten yine utanmayacak kafadır.
Yenişafak, Salih Tuna