O anlatmaya devam ederken, onun yanında oturanlardan bir kaçı: "And olsun, eğer biz Peygamberle beraber olsaydık, şöyle şöyle yapardık, bu şekilde savaşırdık!" dediler. Bu sözler üzerine Huzeyfe, yanındaki genç sahabilere, Ahzab gecesinde yaşadıklarını anlatmaya başladı...
Huzeyfe anlatıyor!
"Bunu temenni etmeyiniz. Ben sahabileri Ahzab gecesinde gördüm. Saf tutmuş, oturuyorlardı. Ebu Süfyan ve beraberindekiler üst tarafımızda, Kureyza Yahudileri de altımızda idiler. Çoluk çocuğumuza hücum etmelerinden korkuyorduk. Karanlık ve rüzgâr bakımından ondan daha şiddetli bir gece görmedim. Esen rüzgârda yıldırımlara benzer sesler vardı. Öyle karanlık vardı ki birbirimizi bile göremiyorduk.
Müşrik ordusunun haberini bize kim getirecek?
Biz üç yüz kişiydik. Hz. Peygamber bir ara bize yönelerek teker teker halimizi sordu. Yanıma geldi. Üzerimde düşmanın silahından bile koruyacak bir zırhım bile yoktu. Hatta soğuktan koruyacak elbisem de yoktu. Ancak sırtımda yün elbise vardı ki, o da hanımıma aitti. Dizlerimden aşağı inmiyordu. Hz. Peygamber yanıma geldiğinde iki dizim üstünde oturmuştum. Bu kimdir diye sorunca: "Ben Huzeyfe'yim ya Resûlullah" dedim. Tekrar: "Huzeyfe mi?" diye sorunca, ben daha çok yere eğildim.
"Evet, ya Resûlullah, Huzeyfe!" dedim. Bunu da ayağa kalkmamak için söylüyordum. Fakat ayağa kalktım. Bana: "Kureyş ordusunda kaynaşma var. Git, bana haber getir' dedi. Ben o gece korku ve soğuk sebebiyle herkesten daha dehşetli bir haldeydim. Resulullah'ın emri üzerine çıktım.
Ve Hz. Peygamber benim için: "Ey Allah'ım! Onu önünden, arkasından, sağından, solundan, üstünden ve altından muhafaza eyle!" diye dua buyurdu. Allah'a yemin ederim, Allah'ın içimde yaratmış olduğu korku ve soğuğu artık hissetmez oldum, hepsi zail olup gitti.
Huzeyfe müşrik karargâhında!
Rasûlullah'ın yanından arkamı dönerek giderken bana: "Ey Huzeyfe, sakın bana dönüp gelinceye kadar düşman içinde herhangi bir hadise çıkarma!" dedi. Böylece çıktım, müşriklerin ordusuna yaklaştım. Baktım ki bir ateş yanıyor. Esmer ve şişman bir adam, ellerini ateşte ısıtıyor ve kalçalarına sürerek "artık dönelim, artık dönelim" diyordu.
Bu geceden önce Ebu Süfyan'ı tanımıyordum. Ateşin ışığında adama atmak için okluğumdan beyaz başlı bir ok çıkardım, yayıma yerleştirdim. Fakat Hz. Peygamber'in "Düşman içinde bir hadise çıkarma" sözünü hatırladım ve oku tekrar yerine koydum.
Sonra bana cesaret geldi ve ordugâhın içine girdim. Baktım ki bana en yakın bulunan kişiler Benî Amir kabilesidir.
Birbirlerine: "Ey Amir'in ailesi! Haydi, geri dönünüz. Sizin artık burada yeriniz yoktur!" diyorlardı. Fırtına da onların üzerine doğru esiyor, fakat onların sınırını aşmıyordu. Allah'a yemin ederim ki, fırtınanın eşya ve yatakları içine savurduğu taşların sesini duyuyordum. Sonra Resûlullah'a doğru geldim. Yolun ortasına gelince, yirmi kişi civarında bir süvari kafilesiyle karşılaştım. Hepsi de sarıklıydı. Bana: "Arkadaşına söyle, Allah onu bunların şerrinden korudu!" dediler. Resûlullah'a geldim. Peygamber abasını sırtına sarmış, namaz kılıyordu. Allah'a yemin ederim ki, ben döner dönmez, eski soğuğu hissettim. Çenelerim birbirine vuruyordu. Hz. Peygamber, bana "Gel" diye işaret etti. Ona yaklaştım. Abasının eteğini sırtıma attı. Allah'ın Resulü bir hadise ile karşılaştığı zaman namaz kılardı. Ona durumu anlattım ve: "Ben onların aralarından ayrılırken, onlar dönmek üzereydiler" dedim.
Bunun üzerine, Allah Teâlâ, Ahzab Suresinin, 9-25 ayetlerini indirdi. [Müslim]
Ahzab Suresi 9 - 20. ayetler
9, 10, 11. Ey iman edenler, Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani size ordular gelmişti; böylece Biz de onların üzerine, bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah, yaptıklarınızı görendir. Hani onlar, size hem üstünüzden, hem alt tarafınızdan gelmişlerdi; gözler kaymış, yürekler hançereye gelip dayanmıştı ve siz Allah hakkında (birtakım) zanlarda bulunuyordunuz. İşte orada, iman edenler, sınanmış ve şiddetli bir sarsıntıyla sarsıntıya uğratılmışlardı.
12, 13. Hani, münafık olanlar ve kalplerinde hastalık bulunanlar: "Allah ve Resulü, bize boş bir aldanıştan başka bir şey vaat etmedi" diyorlardı. Onlardan bir grup da hani şöyle demişti: "Ey Yesrib halkı, artık sizin için burada kalacak yer yok, şu halde dönün." Onlardan bir topluluk da: "Gerçekten evlerimiz açıktır" diye Peygamberden izin istiyordu; oysa onlar(ın evleri) açık değildi. Onlar yalnızca kaçmak istiyorlardı.
14, 15. Eğer onlara (şehrin her) yanından girilseydi sonra da kendilerinden fitne (karışıklık çıkarmaları) istenmiş olsaydı, hiç şüphesiz buna yanaşır ve bunda pek az (zaman) dışında (kararsız) kalmazlardı. Oysa andolsun, daha önce 'arkalarını dönüp kaçmayacaklarına' dair Allah'a söz vermişlerdi; Allah'a verilen söz (ahid) ise, (ağır bir) sorumluluktur.
16, 17. De ki: "Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçış size kesin olarak bir yarar sağlamaz; böyle olsa bile, pek az (bir zaman) dışında metalanıp-yararlandırılmazsınız." De ki: "Size bir kötülük isteyecek olsa sizi Allah'tan koruyacak veya size bir rahmet isteyecek olsa (buna engel olacak) kimdir?" Onlar, kendileri için Allah'ın dışında ne bir veli, ne bir yardımcı bulamazlar.
18, 19. Gerçekten Allah, içinizden alıkoyanları ve kardeşlerine: "Bize gelin" diyenleri bilir. Bunlar, pek azı dışında zorlu-savaşlara gelmezler. (Geldiklerinde de) Size karşı 'cimri ve bencildirler.' Şayet korku gelecek olsa, ölümden dolayı üstüne baygınlık çökmüş kimseler gibi gözleri dönerek sana bakmakta olduklarını görürsün. Korku gidince, hayra karşı oldukça düşkünlük göstererek sizi keskin dilleriyle (eleştirip inciterek) karşılarlar. İşte onlar iman etmemişlerdir; böylece Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır. Bu Allah'a göre pek kolaydır.
20. Onlar (münafıklar, düşman) birliklerinin gitmediklerini sanıyorlardı. Eğer (askeri) birlikler gelecek olsa, çölde bedevi-Araplar arasında olup sizin haberlerinizi (oradan) sormayı cidden arzu ediyorlardı. Fakat içinizde olsalardı ancak pek az savaşırlardı.
Münafıklar ayrılmak için izin istiyor!
Münafıklar evlerinin perişan olduğundan bahisle Peygamber'den izin istemeye başladılar. Hâlbuki evleri perişan değildi. Münafıklardan kim Peygamber'den izin istemişse, Peygamber kendisine izin verdi. Ve izin verilenler teker teker sıvışıp gidiyordu.