Dedesi Saddam Hüseyin, ABD güçlerince 13 Aralık 2003 tarihinde yakalanıp, 30 Aralık 2006 yılına gelindiğinde de idam edilerek öldürüldü… Babası Uday Hüseyin, amcası Kusay ve kuzeni Mustafa’yı 2003 yılında Musul’da ABD askerleri ile girdikleri çatışmada kaybetti…
Halalarından Raghad ve Rana, Ürdün’de Kral Abdullah’ın himayesi altında…
Diğer halası olan Halâ ise Suriye’de
Babaanne Sacide de, Katar’da…
Hikayesi de, ortaya çıkışı kadar ilgi çekici…
1980’lerin başı… Bağdat’ta katıldığı güzellik yarışmasında kraliçe seçilen Türk asıllı Sevim Torun’un (Geçtiğimiz ay kaybettik), dönemin muktedir devlet Başkanı Saddam Hüseyin'in oğlu Uday Hüseyin ile yaptığı evlilikten dünyaya gelen oğulları Mesut Torun...
Ortaya çıkışından sonra özellikle Ortadoğu Medyası’nın ilgi odağı olan ve dünya basının da gündeminde yer alan ve geçtiğimiz günlerde validesi Sevim hanımefendiyi toprağa veren Mesut Torun, Haber Molası’na çarpıcı açıklamalarda bulundu…
İşte o röportaj:
“DEDEM ŞEHADET MAKAMINDADIR”
Dedesi kimine göre diktatör, kimine göre şehid… Mesut Torun’a dedesini sorduğumuzda, “Dedem şehadete ermiştir… İslâm Âlemi’nin bu yüzyılda devlet başkanı olarak verdiği tek şehid… Çünkü dedem idam sehpasında iken elinde Kur’an-ı Kerim vardı… Bu aslında her şeyin göstergesi bana göre.” cevabıyla karşılık veriyor…
Mesut Bey, öncelikle bizi kırmayıp tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz… Giriş mahiyetinde bize kısaca kendinizden bahseder misiniz…
Bilindiği üzere Türkiye’de doğdum. Dedem Saddam Hüseyin ve babam Uday Hüseyin’i validemin anlatımıyla tanıma şerefine eriştim. O dönemde gazete ve televizyonlarda dedem ve babamın fotoğraflarını gördüğümde, anneme: “Bu insanlar biz Türkler’e ne kadar da benziyor” derdim… Daha sonra annemin olayı tam manasıyla anlatması sonrası ayrıca bizdeki belgeler vasıtasıyla meseleye vakıf oldum…
O anda neler düşündünüz? Çünkü, bir devlet başkanının torunu olduğunuzu öğreniyorsunuz. Bir anda şaşırmış olmalısınız…
Evet şaşırdım tabiî ki. Ama bu şaşkınlığım yıllar içerisinde yerini sevgiye devretti. Dedemi araştırdıkça, karşıma hep medyada diktatör olarak çıkıyordu. Fakat anneme sorduğumda hiç de öyle olmadığını öğreniyordum. Benim, annemden dinlediğim kadarıyla dedem Saddam Hüseyin, özelikle ailesine karşı merhamet sahibi ve aile içi demokrasiyi sağlamış bir insan… Çünkü babaannem Sacide hanım (basına da yansıdı bu), dedemi boşuyor.
Evet yanlış duymadınız boşuyor. Bu hadise bile dedemin zalim olmadığının göstergesidir. Neden diyecek olursanız isteseydi babaannemi yaptığından ötürü cezalandırabilirdi. Bu illaki maddi anlamda olmayabilirdi de. Manevi anlamda da ülkede ona karşı uygulayacağı bir takım yaptırımlarla her an karşısına çıkabilirdi… Bir de şu var; aile bağlarına, kadına ve kız çocuklarını çok önem verirmiş. Tabi ben bunları hep annemden dinleyerek büyüdüm… Bir de şu var. Halihazırda İran’da ve başka yerlerde uygulanan ‘Muta’ nikahını dedem ülkesinde resmen yasaklamıştır. Bu, kadına verdiği önem sebebiyledir. Şimdi siz Saddam Hüseyin’e zalim diyebilir misiniz? Bence Asla…
Validenizi kaybettiniz geçtiğimiz ay içerisinde… Acınız büyük
2002 yılından beri devam eden çeşitli sağlık problemleri vardı. 20’ye yakın operasyon geçirdi. Önümüzde yine olması gereken ameliyatı vardı fakat ömrü yetmedi. Bu beni gerçekten çok yaraladı. Hayattaki tek varlığım annemdi. Sağlık sorunlarıyla hep ben ilgileniyordum. Mekânı Cennet olur inşallah ve bu konuda fazla söz söylemek istemiyorum.
HALAM RAGHAD, “KIRMIZI BÜLTEN”LE ARANIYOR…
Peki Mesut Bey, soy isminiz için gerekli makamlara başvurunuz oldu mu hiç? Yani Babanızın soy ismini kullanmak için girişimleriniz oldu mu?
Dediğim gibi merhum validemin rahatsızlığı ve bir anda gelişen Irak işgali bende derin bir iz bırakmıştı. O sebeple girişimlerim hep ertelendi tarafımdan. Ama tabiî ki girişimlerim olacak bu hep aklımdaydı zaten. Şimdi de zaten orada bir işbirlikçi kukla hükümet var. Onların bu meseleye ne kadar değer vereceği veya başka bir deyimle Saddam düşmanlığı yaparak iktidara gelmiş bu kukla hükümetin benim talebime nasıl bakacağı aşikardır. Zaten şu anda Ürdün’de Haşimi Krallığı himayesi altındaki halalarım Râna ve özellikle Raghad’ın yakalanması için aralıksız olarak ‘Interpol’e yaptıkları başvurularla kırmızı bültenle arama çıkarttırıyorlar. Bunun baş müsebbibi Maliki denilen o emperyalist ABD kuklasıdır.
Burayı anlayamadım. Biraz açarmısınız. Yani neden arama çıkartsın ki halalarınız için. ABD zaten istediğini almadı mı. Dedeniz Saddam, babanız Uday ve amcanız Kusay’ı öldürerek?...
Hayır anlatamadım herhalde. Maliki hükümeti yaşanan bombalama hadiselerinin ve ABD’ye ve Maliki hükümetine karşı devam eden direnişin finansörü olarak, halam Raghad’ı sorumlu tutuyor. Son olarak da yakın zamanda Irak’ta resmi binalara yönelik gerçekleştirilen bombalı eylemlerden yine halamı sorumlu tutan kukla hükümet bu girişimleri yapmaya devam ediyor. Bu yüzden ben de kısa bir müddet olsun ‘Hüseyin’ soy ismi için girişimlerimi askıya aldım. İtibarı günden güne artan halama yapılan bu haksızlıklar sonrasında kimbilir bana hangi aşağılık muamelelerle karşılarlar.
BU BAŞ BU VÜCUD ÜZERİNDEYKEN DAVAMDAN DÖNMEM!
Mesut Bey biraz sert çıkmıyor musunuz. Sonuçta siz bu insanlarla karşı karşıya gelmediniz şimdilik; şöyle diyelim ileride geleceksiniz. Çekinmiyor musunuz?
Bu andan itibaren çekinecek bir durumum kalmadı. O insanların işbirliği yaptığı kişiler babamı öldürdü. Amcamı öldürdü. Dedemi bizzat kendi elleriyle astılar. Yani bir bedel ödendi orada. Ben de bu bedeli ödemeye hazırım. Madem bu soyun devamıyım gereken fedakârlığı yapmalıyım. Şu da bilinsin ki, bu bizzat ailemin davası değil artık; oradaki halkın huzuru ve kurtuluşu için tüm Iraklılar’ın davası. Rahmetli dedemin de dediği gibi “Savaşların anası. Irak İstiklâl Savaşı”nda milyonlarca kaybın yanında Saddam Hüseyin ailesi de şehid vermişti. Dolayısıyle ben de seve seve bu uğurda gereken fedakârlığa hazırım.
Çok iddialı olmadı mı?
Ne demek. Hayır asla iddia değil gerçekler bunlar. Bu baş bu vücud üzerinde olduğu müddetçe, düşüncelerim değişmeyecek ve iddiadan öte hırs olarak devam edecektir. Rabbim inşaallah bana ve geride kalan aile fertlerime; yanı sıra da masum Irak halkına bunu nasib eder. Sonuçta bu bir bağımsızlık mücadelesidir. Bunu Türkiye de yaşamadı mı “Kurtuluş Savaşı” ile…
Peki, sizin bu düşüncelerinize diğer aile fertleri nasıl bakacaktır.
Onların böyle bir arzusu var mıdır sizce.
Bunu şu anda hiç düşünmedim ama bildiğim kadarıyla halalarıma himayesi altında oldukları Ürdün Haşimi Krallığı tarafından bir siyaset yasağı konulmuş. Bu sebeple onlar da dolayısıyle açıklamalardan uzak kalıyorlar. Böylelikle onların düşüncelerini de bilmeme imkân yok. Ama inanıyorum ki Saddam Hüseyin’in soyundan gelen hiçbir kimse ihanet etmez ve acziyete düşmez. Onlar da muhakkak bağımsızlık istiyorlardır . İşgalden kurtulmuş, halkı huzur içerisinde yaşayan bağımsız bir Irak istiyorlardır. Tabi bunlar benim kişisel görüşlerim.
DEDEMİN TEK DOSTU, KRAL ABDULLAH’TIR
Biraz da halalarınızdan bahsedersek, onların Ürdün de yaşadıklarını söylediniz.
Neden başka bir Arap ülkesi değil de Ürdün Haşimi Krallığı?
Şimdi şöyle ki. Rahmetli dedem Saddam Hüseyin’in, Ürdün Kralı Abdullah’ın babası Kral Hüseyin ile geçmişe dayalı bir muhabbeti ve hukuku var. Merhume Annemin anlatımıyla, dedemin Ürdün Kralı ile atış talimleri yaptığını biliyorum. Hasılı, oradan kaynaklanan bir dostluk var arada. Buna binaen işgal öncesinde halalarımı Ürdün Kraliyet ailesi himaye altına alıyor. Bu bence bir vefa borcu merhum dedeme. Allah bu imkanı akrabalarıma tanıyan Ürdün kralı Abdullah’a uzun ömür versin. Allah ondan razı olsun…
Anlıyorum. Madem Kral Abdullah’a bu yaptıklarından ötürü bir sempatin ve hürmetin var. Bunu senin cümlelerinden anlıyoruz. Peki siz istermiydiniz Ürdün’den bir himaye!
Hayır asla… Ben Türk vatandaşıyım ve ülkemi asla terk etmek istemem. Lâkin akrabalarımı görmek isterim. Onlarla hasret gidermek isterim. Daha önce de bahsettim sanırım, benim zaten ‘Hüseyin’ soy ismi için bir talebim olacak. Ürdün’ün veya bir başka Ortadoğu devletinin himayesine ihtiyacım asla yok. Zaten dünyanın bana göre en güçlü devleti sınırları içersisindeyim. Bir Osmanlı bakıyesi olan Türkiye topraklarındayım… Ve Türk vatandaşıyım. Bunu da gururla söyleyip taşıyorum. Fakat şu olabilir, benim soy ismimi değiştirmem noktasında muhatabım şu andaki kukla Irak hükümeti değil halamdır. Bu bağlamda bana yardımcı olabilirler. İnanıyorum ki halalarım da bu isteğime kayıtsız kalmayacaklardır. Yakında bir girişimim olacak…
DEDESİNE MEVLİD OKUTACAK
Mesut Bey, dedenizin ölümü sonrasında her yıl mevlid okutuyorsunuz. Bu yıl da bir programınız var mı? Bunu her yıl yapacaksınız herhalde…
Evet dedemin şehadeti sonrasında; önceki senelerde olduğu gibi her yıl düzenleyeceğim. Bu yıl da dördüncüsü 30 Aralık 2010 tarihinde gerçekleşecekti fakat annemi toprağa verince bu gerçekleşmedi. İnşaallah seneye hem dedeme hem de anneme okutmayı düşünüyorum... Ömrüm yettiğince de bunu yapmaya devam edeceğim.
Osmanlı’ya bir bağlılığınız var. Dikkatimi çekti. Siz söylediğiniz gibi ‘Hüseyin’ ailesinin bir ferdisiniz. Haliyle Arap kökenlisiniz. Yıllarca Araplar’ın Osmanlı’ya düşman olduğu söylenegelir. Nasıl oluyor da siz Osmanlı’ya sempati besliyorsunuz.
Bakın, burada bir yanıltmaca söz konusu. Araplar Osmanlı düşmanı değillerdi. Fakat Lawrence’ın yaptıkları ortada. Sonra Siyonizm’in yaptıkları ortada. İki Müslüman toplumu birbirine kırdırma politikası bunlar. Ben bunlara inanmıyorum. Hem Türk tarihini, hem de Osmanlı tarihini okudum. Özümsedim. Zaten bu topraklarda eğitim aldım ve eğitimime Türkiye’de devam ediyorum. Ve şunu biliyorum ki; Osmanlı gerçek mânâda adaleti bu topraklarda tesis etmiştir. Atalarımızın, yani Osmanlı padişahlarının ruhları şâd olsun. Kısacası ben Araplar’ın düşmalığına inanmıyorum.
Bir de Mesut Bey; Irak eski Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tarık Aziz’in idamının durdurulması adına Türk makamlarına başvurunuz olduğu bilgisine ulaştım? Bahseder misiniz biraz…
Tarık Aziz gerçek adıyla Mikhail Yuhanna… Dedem rahmetlinin çok güven duyduğu bir isim. İhanet etmediği ortada. Ben de araştırmalarım sonucunda bu bilgilere ulaştım. Kendi kendime, ‘Neden duruyorsun bir şey yapmayacak mısın’ diye serzenişte bulundum.
Çünkü bu kukla Irak hükümetine ve Şiiler’in adaletine güvenmiyorum. Sözde Irak Yüksek Mahkemesi 26 Ekim 2010 tarihinde, 74 yaşındaki Tarık Aziz'in asılarak idam edilmesini kararlaştırmıştı. Hattı zatında ben bu mahkemeyi tanımıyorum. O sebeple de yakalandığı tarihten itibaren tek başına Kadmiye Hapishanesi’nde hücre hayatı yaşayan; hiçbir suç isnad edilemeden tutuklu bulunan Aziz’in idam edileceği haberleri benim yüreğimi burktu. Sözde Irak Devlet Başkanı Celal Talabani, Fransa’da katıldığı ‘Sosyalist Enternasyonel’de, Aziz’in idamını onaylamayacağını söyledi.
Fakat bir gerçek var ortada gözlerden kaçan. O da şu: Talabani, 2006 yılında dedem Saddam Hüseyin'in idam kararına da imza atmayı reddetmiş, fakat dedemin şehid edilmesini suskunlukla izlemişti. Bu sebeple inandırıcı gelmiyor bana…
AB ülkeleri, Rusya, Vatikan, Aziz'in bağışlanması için çağrı üstüne çağrı yapıyor. BM temsilcileri olmak üzere birçok vicdan sahbi, Tarık aziz'in serbest bırakılması için çaba harcadılar, Amerikalılar'a ''Bırakın, yurtdışına çıkıp ömrünün son yıllarını bir köşede geçirsin'' telkininde bulundular. Hiçbiri sonuç vermedi. Biliyor ve inanıyorumki Türkiye isterse Tarık Aziz'in idamını ortadan kaldırabilir. Çünkü Türkiye şu an sözü dinlenen güçlü bir devlet ve Bağdat'a sözü geçen en etkin komşu ülkelerden biri.
Tüm bu olanlar beni onlara karşı biledi. Harekete geçirdi. Ve sonra da ‘Türk Dışişleri’ne, Sayın Davutoğlu’na ulaştırılmak üzere bir dilekçe ile başvurdum. Şu anda bana dönüşlerini bekliyorum. Aslında 30 günlük temyiz süresi de dolmuş bulunmakta… Bu işin takipçisi olacağım…
Amerika işgali sonrasında Irak’ta 8 yılın bilançosu; 2 milyon civarında ölü, milyonlarca göçmen. Burada olayları takip ederken neler düşündünüz?
Biliyoruz ki Irak ve Iraklı’nın suçu başta Müslüman olmaktı. İkincisi zengin petrol kaynakları. Üçüncüsü nerhum dedem Saddam Hüseyin’in yiğit ve pervasız tutumu idi. Bir de malûm “BOP” yani Büyük Ortadoğu Projesi… Özgürlük zırvalayan ABD, akla ziyan yöntemlerle ülkeyi işgal etti ve uluslararası kamuoyunda tepki çekmesine rağmen milyonlarca masum sivili öldürmeye devam etti.
Irak’ta Müslümanlar’a uygulanan bir zulüm var. Ahlaksızca yürütülen bir işgal var orada. ABD operasyonu meşruiyeti olmayan bir istiladır aslında ve bir işgaldir. Sözde özgürlük getireceği ülkeye kan ve gözyaşı getirdi. Burada hemen şunu da belirteyim; Saddam Hüseyin dönemi Irak’ta Sünniler açısından bir ‘Bahar mevsimi’ idi. 20 Mart 2003’de ABD güçlerinin ve onlara destek veren içerideki işbirlikçilerinin yardımıyla başlatılan istilayla Irak’a o dakikadan itibaren zulüm hakim olmuştur.
Dedeme söyledikleri ‘Zalim’ benzetmesinin dik âlâsını onlar yapmışlardır. Belirttim zaten, Saddam Hüseyin zalim asla olmamıştır. Bu ona isnad edilen bir yakıştırmadır bence. O sadece kanunları uygulamıştır. Haliyle Irak bir devletti ve kendine ait bir Anayasası vardı. Dedem hukukçu idi ve bu konularda uzmandı. Bence en iyisini yaptı. Masum halka hiçbir zararı olmamıştır. Sadece yasalara karşı gelenlere bununla birlikte vatanına ihanet edenlere gereğini uygulatmıştır. Ona kin bileyenlerin uydurmacası bu ‘Zalim’ nitelemesi. Zaten kendisi bir karar verirken hukuk kuralları çerçevesinde hareket ediyordu… Irak Anayasası’na göre kararlar veriyordu…
Meselelere ve oradaki siyasi hayata vâkıfsınız. Demek oluyor ki, gündemi yakından takip ediyorsunuz. İstihbarat noktasında sağlam bilgelere dayandırıyorsunuz söylediklerinizi. Biraz açarmısınız konuyu.
Araştırıyorum. Okuyorum. Sonuçta her ne kadar Türkiye’de yaşasam da orada da irtibatlarım var. Orası da benim vatanım. Sakıncalı gördüğümden ötürü isim vermeyeceğim ama akademik seviyede görüştüğüm şahsiyetler var Ortadoğu’da ve özellikle Irak’ta. Onlarla fikir alışverişinde bulunuyorum. Bir takım devlet adamlarıyla geçmişte görüşmelerim oldu. Onların bana kazandırdıkları oldu. Çeşitli Sivil Toplum Kuruluşu yöneticsi ile irtibatım var. Hülasa böylelikle kendimi yetiştiriyorum. Bununla birlikte Türkiye’de eğitim hayatıma da devam ediyorum…
“Baas Partisi”nin olaki Irak topraklarında yeniden iktidara gelmesi durumunda; ki bu şu anda bana biraz gözüküyor ama bu konuda siz ne dersiniz. Tutumunuz ne olur o zaman?
Eğer böyle bir durum hasıl olursa o günkü konjonktüre göre hareket ederiz… Ama gönlüm “Baas” iktidarının yeniden dirilmesi. Irak’ı istikrara kavuşturması… Şu anda çocuklar eğitimden mahrum. Bu durum işgal öncesi böyle değildi. Ama şu anda sözde bir hükümet var. Elektrik yok. Su yok. Sağlık alanında sıkıntılar var. Hizmet verilemiyor hastalara. Daha doğrusu işgalden bu yana hiçbir gelişme yok. Ve ayrıca binlerce açılmış yolsuzluk davası var. Bu da ilginçtir, Irak tarihinde bir ilk. Bütün bunlardan sonra “Baas Partisi”ni ve Saddam Hüseyin dönemini aramamak saçma gelmemeli… Eğer imkanlar elverişli olursa bu iktidarın yeniden muktedir olmasını isterim… Dedim ya ‘kukla’ hükümetin acizliği ortada. Halka yaşattığı acılar ortada. Yoksulluk had safhada… Yarın için sofrasına ne koyacağını bilemeyen çaresiz milyonlarca kadın var…
Sayın Torun, Afganistan, Pakistan, Doğu Türkistan ve Irak başta olmak üzere dünya coğrafyasında çeşitli bölgelerde işgaller/işkenceler ve akla gelmeyecek çeşitli iğrenç uygulamalar yapılıyor Müslümanlar’a… Çıkış yolu olarak Müslüman halkların nasıl bir tutum sergilemesini istersiniz. Neler yapmalılar. Direnişler sizce yeterli mi?..
Meşruiyeti olmayan işgaller karşısında, vatanını savunmak adına direnişe geçen halkların bu mücadeleleri kutsaldır ... Şu anda bu ülkelerdeki mücadeleleri haklı ve yeterli görüyorum… Allah yar ve yardımcıları olsun…
Türkiye’nin Ortadoğu’daki yükselişi var, göz ardı edemeyeceğimiz… Siz bu konuda fotoğrafa nasıl bakıyorsunuz?
Tabiî ki doğru bu. ‘Davos’taki ‘One Minute’ çıkışıyla Türkiye, Başbakanımız Tayyip Erdoğan ile bir yükseliş yakaladı. ‘Mavi Marmara Baskını’nda Başbakan Erdoğan’ın ve Türk diplomasisinin tutumu tüm dünyanın ilgisini Türkiye üzerine odakladı. Bunun vesilesiyle Ortadoğu halklarının bir sempatisi oluştu. Görüyoruz gittiği her Ortadoğu ülkesinde büyük bir coşkuyla karşılanıyor Başbakanımız. Bütün bu olanlar düşmanların çatlamasına yeter zaten… Bebek katili İsrail yapmış olduğu haksızlığın bedelini Türkiye’nin dostluğunu kaybederek ağır ödemiştir… Ve İsrail yalnız kalmıştır… Türkiye’nin taleplerini de bir an evvel karşılamalıdır… Özür dilemelidir… Bu vesileyle ‘Mavi Marmara Baskını’nda şehid olan 9 vatandaşımız için de Allah’tan rahmet diliyorum. Mekânları Cennet olur İnşaallah…
Son olarak Türkiye’deki gelişmeleri değerlendirebilir misiniz? Biliyorsunuz gündeme bomba gibi düşen ‘WikiLeaks belgeleri’ var… Bu konuda neler söyleyebilrisiniz?
Türkiye’nin dediğim gibi Ortadoğu’daki yükselişi beni de heyecanlandırıyor. Güzel bir gelişme bu. Önümüzdeki dönemde inanıyorum ki Türkiye bu yükselişini devam ettirecektir. 21. Yüzyıl’ın ortalarına kadar dünya üzerindeki hakimiyetini kurmuş olacaktır. WikiLeaks belgelerine gelince, bu durum tamamıyle sansasyon. Belgelerin bir takım çevreler tarafından servis edildiğini düşünüyorum. Sadece bir erin ve bir hackerın yapacağı ufak çapta bir iş olmadığı alenen ortada. Düşüncem bu minvalde. Başbakan Erdoğan için ortaya atılan ‘İsviçre bankalarında 8 hesabı var…’ iddiası da bana gerçekçi gelmiyor. Bunları kale almıyorum. Bu siber saldırılardan dolayı da, var olan itibarının zedelenmesine yönelik çaba içerisinde olanlara karşı Başbakanımızın destekçisiyim.
Bu güzel söyleşi için ve Haber Molası’nı tercihinizden ötürü çok teşekkür ederim. Yolunuz açık olsun. İnşaallah hedefinize ulaşırsınız.
Ben de çok teşekkür ederim. Bu imkanı sağladığınız için. Son olarak şunu söyleyeyim, Sular yükselince balıklar karıncaları yer, sular çekilince de karıncalar balıkları yer, Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmemelidir, çünkü kimin kimi yiyeceğine 'suyun akışı' karar verecektir…