Suudi Arabistan Büyükelçiliği, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Suudi Arabistan’a gerçekleştireceği üç günlük resmî gezisi için beraberinde götüreceği gazetecilerden Habertürk yazarı Nihal Bengisu Karaca’ya, yanında erkek olmadığı gerekçesiyle vize izni vermedi.
Habertürk’ün haberine göre büyükelçiliğin, Karaca’nın eşinin ya da babasının ‘muvafakatnamesine’ ihtiyaç duyulduğunu söylemesi üzerine tepki gösteren Karaca, “Bu yaştan sonra babamdan ya da kocamdan izin alamam” diyerek vize talebini geri çekti ve geziye katılmaktan vazgeçti.
Taraf’a konuşan Nihal Bengisu Karaca şunları söyledi: “Bir ülkeye ziyarete gidiyorsanız o ülkenin sizi kabul etmek için getirdiği koşullara uymak zorundasınızdır, hele hele otoriter rejimlerde bu daha da böyledir evet ama bu artık bana fazla geldi, hareket saatine sadece saatler kalmıştı ve dışişlerinde benimle irtibat halinde olan kişilere sorunu aşmak için çabalamamalarını söyledim. Çünkü artık başka bir sorun vardı: benim isteğimi kaybetmiş olmam.”
Bana sormamışlardı
Taraf yazarı, emekli büyükelçi Temel İskit, “Tuhaf bir durum ama bunun Türk Dışişleri Bakanlığı’yla ilgisi yok. Tamamen Suudi Arabistan’la ilgili” diyor. 1996’da ABD Dışişleri Bakanı Warren Christopher ile birlikte Milliyet muhabiri olarak Suudi Arabistan’a giden Taraf Genel Yayın Yönetmeni Yardımcısı Yasemin Çongar ise, “O geziye katılan kadın gazetecilerden, Müslüman olsun olmasın, koca ya da baba onayı istenmemiş, hatta baş örtme zorunluluğu da Amerikan Dışişleri’nin ricası üzerine uygulanmamıştı” diyor.
Peygamber’in kemikleri sızlıyor
Nihal Bengisu Karaca, Suudilerin tutumuna, “Bence Peygamber’in kemikleri sızlıyor” ifadeleriyle tepki gösterdi. Taraf’a konuşan Karaca şöyle dedi: “Peygamber Müslümanlara liderlik etmeye başladığı günden itibaren iktidar karşısında, belirli bir güce sahip olan müşrikler karşısında, ezilen insanların ve elbette erkeğe oranla daha avantajsız konumda olan kadınların sahip olduğu hakları genişletecek regülasyonlar yaptı. Oysa bugünün Suudi Arabistan’ında kadın erkeğin yanına değil çocuğun, devenin ağacın yanına uygun görülen bir yaratık.
Hurmanın hakkı ağaca soruluyor mu?
Peygamberin getirdiği inanç sisteminde bir hurma ağacının bile hakları vardı, hurma ağacı olarak varolabilmesi için ormandan izin alması gerekmiyordu. Bir devenin bile hakları vardı, varolabilmesi için ‘baş deve’ den izin alması gerekmiyordu. Ama bugün Suudi Arabistan’da bir insan olarak kadının tek başına çarşıya pazara gitme hakkı bile yok. Peygamberimize, çok uzun yıllar sonra müminlerin kadınlara nasıl davranması gerektiği sorulmuştu. Yani, kendisi öldükten çok sonra, şartlar çok değiştiğinde, kadınların hakları konusunda nasıl tutum alınması gerektiği danışılmıştı. Peygamberin ‘maruf olan ne ise’ onun uygun olacağını söylediği biliniyor; yani mevcut şartlar içinde ‘en iyi’ olan en adil olan, insan onuruna en yakışır olan ne ise bir Müslümanın kadın konusundaki tavrı da o olmalıdır. Fakat Suudiler ve o zihniyetin takipçileri kadınların sahip oldukları hakları tarihin o döneminde dondurdular ve kadınların erkeklere bağımlı olduğu bir vasatı hakim kıldılar, dünyalarının etrafına duvar ördüler ki, ‘maruf olan’ gelip onları bulamasın, zaman içinde insan hakları konusunda daha farklı, daha ileri anlayışlarla kıyaslayıp tartılamasınlar, eksiklikleri, zaafları görünmez olsun...
Bütün bunlar, İslam peygamberinin ana vatanında oluyor. Peygamber başka bir alemden olan biteni görebiliyorsa eğer, bu yöneticiler için ne düşünürdü, bana iyi şeyler düşünmezdi gibi geliyor. “
(taraf)