Yeşim ÇOBANKENT
“Şu hayatta ne öğrendiysem arılardan öğrendim” diyen Ahmet Bağran Aksoy bala âşık bir Rizeli. Yarım asra yaklaşan ömrünün yarısını kraliçe arının peşinde, dere tepe düz giderek geçirdi. Bal aşkına, yılın üç ayı Kaçkarlar’ın zirvesinde yaşıyor. Geri kalan zamanda ise Rize, Erzurum-Erzincan, Sivas ve Bodrum-Mersin hattındaki kovanları kovalıyor.
Topladığı bal ve polenlerin hastalıklara iyi geldiğini, bazılarının hücre yenilediğini söylüyor. Hücre yenileyici balının en önemli müşterisi Ajda Pekkan’mış. İçişleri Bakanı Beşir Atalay ve Katar Emiri’ni müşterileri arasında sayıyor. Promosyon konusunda da yaratıcı; hatırlı müşterilerini uçurmak için pilotluk brövesi alacak kadar...
Malum hikâye; elinde çekiçle gezen adam herkesi çivi gibi görürmüş. Hayatını bala ve arılara adayan Ahmet Bağran Aksoy da dünyayı petek petek görüyor, “Keşke insanlarda da arıların güzel huyları olsa” diyor. Çok sevdiği arılar tarafından durmadan sokulduğu için sürekli yüzü gözü şiş. Peki bu durumu zerrece önemsiyor mu? Hayır: “Arının her şeyi faydalıdır. Zehri bile şifadır.”
Mesleğe şarkütericilikle başlamış. Ancak kehribar rengi bal; peynirlerin, zeytinlerin, sucukların ve pastırmaların arasından sıyrılarak Aksoy’un kalbinin ortasına taht kurmuş. “Çocukluğumdan beri bala çok düşkünüm. Balda beni etkileyen çok şey var. Kaliteli balın tadının güzelliğini bir yana bırakın, ilaç gibidir. Mucizevi bir ürün. İnsan vücuduna verdiği sıhhat inanılmaz” diyor. Arıcılıkla ilgili kurslar almanın yanı sıra kendi kendini yetiştirmiş Aksoy: “Her şehirde arıcılar birliğinin düzenlediği kurslar vardır, bu işe hevesli olan herkes katılabilir.”
FİLOZOF ARİSTO DA BALCIYDI
Türkiye’nin zengin bitki ve çiçek örtüsünde dünyanın en güzel ballarının üretilebileceğini söylüyor Aksoy. Üretilememesini de arıcılığın eğitimsiz insanların eline kalmasına bağlıyor: “Oysa başta Aristo olmak üzere büyük filozofların hepsi kendi ballarını üretmiş. Kovandaki hiyerarşik sistemden ve işbölümünden çok etkilenmiş. Zaten etkilenmemek mümkün değil ki.”
Dışarıda bol çiçek varsa ve iyi bir nektar oluşuyorsa kovanın nüfusu artıyor. Çiçeklerin kalitesi iklime göre değişiyor. Rakımı yüksek yerlerde üretilen ballar da daha değerli sayılıyor.
Madem arı kovanına elimizi daldırdık, dahasını Aksoy’dan dinleyelim: “Kraliçe ya da ana arı kovanın nüfusunu artıran liderdir. Kolay mı 60-70 bin arılık bir kovana kraliçe olmak? Tek bir kovandaki arı nüfusu bazen 110 bini buluyor. İkinci bir kraliçe çıkarsa hemen kovandan dışarı atarlar onu. Kovanda işe yaramadan, öküz öküz dolaşan ve bal yiyen arılar da kapı dışarı edilir. Kraliçe arı yumurtlayarak işçi arıların sayısını artırır. Üç yaşına kadar daha verimli yumurtlar. Kesinlikle bal yapmaz, diğer arıları çalıştırır. Onların yutak bezlerinden salgılanan arı sütüyle beslenir. “
RİZE BALINDA KESTANE SİVAS’TAKİNDE KEKİK
Bal üretimine başlamak için uygun yerler tespit edildikten sonra, kovanlar yerleştiriliyor. Sonra bu kovanlar oradan oraya taşınıyor: “Rize’nin arka taraflarında İspir ile Pazar arasında kalan Kaçkarlar’ın da bulunduğu bölgeden başlıyoruz. Rize-Erzurum arasında pek bilinmeyen çok güzel yaylalar var. Buraya da kovanlar kuruyoruz. Rize, Erzurum-Erzincan, Sivas ve Bodrum-Mersin hattında 7 arıcım ve 2 bin 500 civarında kovanım var” diye çiziyor bal haritasını Aksoy: “Rize balında ormangülü (kumar), kestane ve çıfın adlı çiçek bulunur. Sivas’ta kekik, gelincik ve yayla çiçekleri; Bodrum’da çam ormanları, Mersin’de narenciye, Erzincan’daysa dikenli keven bitkisi, ballıbaba ve envai çeşit papatyalar ön plana çıkar.”
Bal sağımı 5’inci ayda başlıyor, 10’uncu aya kadar sürüyor. Karadeniz çabuk soğuduğu için en erken oradaki ballar toplanıyor. “Rize hem memleketim, hem de çok iyi bir floraya sahip. Benim için özel bir önemi var” diyen Aksoy, havalar soğuyunca buradaki kovanların bir kısmını ağaçlara sabitliyor. Bir kısmını da aşağılara, ılıman bölgelere taşıyor. Çünkü, “İlkbaharın erken geldiği ve çiçeklerin erken açtığı yerlerde arılar daha iyi besleniyor.”
Aksoy kendisi için üretim yapan arıcılara ani baskınlar da yapıyor. Kovanlara iyi bakılıyor mu, sağım yapılan kazanlar temiz mi, bala şeker katıyorlar mı diye kontrol ediyor.
UÇAKLA GEZMEK İSTEMEYENE MUSA EROĞLU TARZI BAĞLAMA
Ahmet Bağran Aksoy uçmaya çok meraklı. Sivil havacılık eğitimi almış, akrobatik uçuşlar bile yapıyor. İlk uçuşunu eski Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Safter Necioğlu ile yaptığını söylüyor. Dükkânlarından 2 bin liralık alışveriş yapan herkese bonusu var: İstanbul üzerinde bir saatlik tur. Kiraladığı altı kişilik Cessna 172 tarzı uçakla şimdiye kadar yaklaşık 25 kişiyi uçurmuş. Uçak istemeyenlere de 10 saatlik dersler hediye ediyor.
Mönü zengin: Karate, Flamenko stili gitar, Shotokan (bir tür savunma sporu) ve Musa Eroğlu tarzı bağlama dersi. Bunları bizzat kendisi öğretiyor balseverlere. Balını sevenler arasındaysa Ajda Pekkan, İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Bülent Ersoy, Seda Sayan, Ediz Hun, Necati Şaşmaz ve Kurtlar Vadisi ekibi gibi isimler sayıyor. Ortadoğu’ya ihracat yapıyor, Katar Emiri de müşterileri arasında.