Ilıcak'ın yazısında "Recai Kutan'ın gözüyle Mamak" başlıklı bölüm şöyle:
"12 Eylül tartışmaları sırasında, bu askeri hareketin, solu hedef aldığı, sağcıların ise olaydan nemalandığı iddiaları ortaya atıldı. Oysa Ülkücülerin, aynı solcular gibi işkence gördüğünü hepimiz biliyoruz.
Bunun yanı sıra, o tarihte Milli Görüş çizgisini temsil eden Milli Selâmet Partisi'nin (MSP) mensupları da yargılandı, hapse atıldı. Zaten Demirel'e konuşma yasağı konulmuş, Adalet Partisi de kapatılmıştı. Tıpkı CHP ve diğer partiler gibi.
12 Eylül, 27 Mayıs'tan farklı olarak tek taraflı vurmadı; herkesi biçti. Bu yüzden 12 Eylül'ü savunan yok. Oysa solcular kendilerine dokunmayıp, sadece Demokrat Partilileri ezdiği için, müthiş bir 27 Mayıs, yani darbe hayranıdır.
Türkiye'de askerle işbirliği, daha ziyade CHP çizgisinde görülür. 27 Mayıs'tan sonra, 28 Şubat'ta da bunu yaşadık. Ve tabii, Ergenekon davalarına Deniz Baykal'ın muhalefeti de, bunun bir başka göstergesiydi. CHP geleneğinden söz ederken, Ecevit dönemini istisna tutuyorum. Şimdi, Kılıçdaroğlu da bana ümit veriyor.
Hem MSP'liler, hem MHP'liler 12 Eylül'ün mağdurlarıydı. Hatta ılımlı kişiliğiyle tanınan Recai Kutan bile, Ankara Merkez Komutanlığı'na bağlı Dil Okulu'nda 10 ay tutuklu kalmış, sonra da "Selâmet Koğuşu"ndaki anılarını kitaplaştırmıştı. O günkü havayı yansıtan bir notunu sizlerle paylaşıyorum:
10 Mart 1981 "Bugün öğleden sonra tutukevinin önüne bir otobüs yanaştı. İçinden subaylar, astsubaylar, silâhlı erler indi. Bizler merakla pencerelerin önüne yığıldık. Derken eşyaları ellerinde, saçları sakalları kesilmiş, tanımakta zorluk çektiğimiz birkaç kişi otobüsten indirildiler, etrafı tel örgüyle çevrili bahçede tek sıra halinde dizildiler. Gelenlerin hepsi ayakta, bavulları yan taraflarında hazır ol durumundalar. Kalabalık arasından, arkadaşlarımızı seçemiyoruz, tanıyamıyoruz. İyice dikkat ediyorum. Şu herhalde Ali Güneri olmalı... Şu da Mustafa Yazgan... Hepsi de çok zayıflamışlar. Hâlâ hazır ol durumundalar.
MHP'den Yaşar Okuyan, Namık Kemal Zeybek, Taha Akyol ve Avni Çarsancaklı ile TKİP'den Doğu Perinçek ve 19 arkadaşı, gazeteci İlhami Soysal ve yaşı 50'nin üstünde 7 adet siyasi olmayan sanık da gelenler arasındaydı. Teker teker binanın içerisine alınıp işlemler yapıldığı için tam 45 dakika yerlerinden ne kıpırdadılar, ne rahat durumuna geçtiler, ne de çevredeki bankolara oturmayı düşünebildiler.
Mamak'ta öyle sıkı bir disiplinden geçirilmişler ki, put gibi, kalıp gibi sıralarını bekliyorlardı. Vaktiyle Türkiye'nin yönetiminde önemli roller oynayan partilerin bu yılgın, bu perişan halini görünce gözyaşlarımı tutamadım, ağlamaya başladım. Çevreme bakındığımda birçok arkadaşın da ağlamakta olduğunu gördüm."
Ilıcak'ın yazısında en ilginç bölüm ise "Çölaşan'dan Mamak" başlığını taşıyor.
Bu bölüm de şöyle:
"Recai Kutan, anılarında, Mamak Cezaevi'nin o baskıcı yönetimi altında ezilmiş mahkûmları gördüğünde, nasıl gözyaşı döktüğünü anlatıyor. O tarihte, gazeteci Emin Çölaşan da, Mamak Cezaevi'ne röportaj yapmak maksadıyla girmiş ve izlenimlerini 6 Aralık 1980 tarihinde Milliyet gazetesinde şöyle aktarmıştı:
"Mahkûmlar nedamet getiriyorlar; Atatürk'ün sözlerini ezberliyorlar; büyük bir huzur ve vatan sevgisi içinde cezalarını yatıyorlar... Mamak Cezaevi, devletin devlet olduğunu kanıtladığı ilk kuruluşlardan ve bunların başta gelenlerinden biri.
Devletin devlet olduğu zaman neler yapabileceğini Mamak Cezaevi'nde yaşadık. Son dönemlerde toplumu içinden kemiren, kardeşi birbirine düşüren terör olaylarının sanıkları ya da bu olaylara karıştıkları iddia edilenlerin büyük bir bölümü burada.
Sağcı, solcu, devrimci, ülkücü, akıncı aynı koğuşta aynı ortamda yaşıyor hem de kavgasız dövüşsüz... Mamak Cezaevi anlatmakla bitecek gibi değil. İdamlık mahkûmların eğitimlerine, yemeğin dağılımına, beden eğitimi saatlerine ve sigara içilmesine kadar her şey ayrı ve yabancısı olduğumuz bir olay...
Yepyeni disiplin anlayışıyla bizlerin aklının alamayacağı ya da düşünemeyeceği yeni uygulamalarla özellikle 12 Eylül'den sonra durum tümüyle değişmiş. Bu yeni düzende disiplinsizliğe, laçkalığa, kaytarmaya yer yok."
12 Eylül'den "kimler nemalandı, kimler zarar gördü" tartışması yapılırken, hem Recai Kutan'ın, hem de Çölaşan'ın yazılarını dikkatle okuyup değerlendirmeliyiz.
Sabah