Dr. Metin ERKAYA
Prof. Dr. Sami Zan, İstanbul Tıp Fakültesi’nde okurken Anatomi hocamızdı. Anlattığı konuları çok iyi bilirdi. Derse gelmeden önce, konu ile ilgili şemalar asistanı tarafından getirilir, duvarlara asılırdı. Hoca derse yarım saat önce gelirdi. Dersle ilgili maketler de kürsünün üzerine konurdu. Hoca eline uzun bir sopa alır, şemalar üzerinde dersi anlatırdı.
Ders esnasında açıklamalar yapar, fıkralarla, güzel sözlerle öğrencinin dikkatini toplardı. Çok zaman yanında gazete kupürleri getirir, anlattığı konu ile ilgili haberler okurdu. Derse renk katar, hatırda kalmasını kolaylaştırırdı.
Bazen de derse çeşitli meyvalar getirirdi. Prostatı anlatırken derse mandalin getirmişti. Prostatı mandaline benzetti. “Prostat bezi mandalin büyüklüğündedir. Kapsülü mandalinin kabuğuna benzer.” dedi. Sonra mandalini soydu, kabuğunu ve iç kısmını çocuklara gösterdi. Mandalini işaret parmağına taktı, “Uretra bu şekilde prostat bezinin içinden geçer.” dedi. Sonra mandalini dilimledi, önde oturanlara ikram etti.
Hoca bazen şu şiiri söylerdi:
Hastane arabası, hastane arabası;
Her gün görürüm onu, hastane arabası!
Hocanın derslerine sadece tıp talebeleri değil, diş hekimliği, eczacılık, hukuk ve iktisat fakültesi talebeleri bile gelip dinlerlerdi. Çünkü, Prof. Dr. Sami Zan sadece tıp dersleri anlatmaz, hayat dersleri sayılabilecek konuları da anlatırdı. Onun derslerinde anfi ağzına kadar dolar, ayakta bile yer bulunmazdı.
Çok mütevazi idi. Öğrencilerle yakından ilgilenirdi. O yüzden herkesin sevgisini kazanmıştı. Allah rahmetine gark eylesin, mekânını cennet eylesin…
a. Prof. Dr. Sami Zan’ın Hayatı
Prof. Dr. Sami Zan 1921 yılında İstanbul’da doğdu. Beşiktaş 19. İlkokulu ve Ankara İnkılâp İlkokulu’nda ilköğretimini, Çanakkale’de ortaokulu, İstanbul Haydarpaşa Lisesi’nde ise lise eğitimini tamamladı. 1940'ta, o tarihte Türkiye'nin tek tıp fakültesi olan İstanbul Tıp Fakültesi'ne girdi. 1945 yılında, henüz fakültenin 5. sınıfındayken başkentte Türkiye'nin ikinci tıp fakültesi olan Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin açılması üzerine bakanlık emriyle stajlarını tamamlamak üzere bu yeni fakülteye transfer edildi ve 1946 yılında buradan mezun oldu.
Mezuniyetten sonra pratisyen hekim olarak askerlik görevini yerine getirdi. Askerlik görevi bitince kurada Mardin'in İdil ilçesini çekti ve mecburi hizmetini burada yine pratisyen hekim olarak tamamladı. 1948 yılında İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi Anatomi Enstitüsü'ne asistan olarak girdi. Dört yıllık ihtisas süresinin sonunda 1952 yılında asistanlık süresi sona erdi ve uzman oldu. Sami Zan Anatomi kürsüsünde çalışmaya devam etti ve 1955 yılında doçent, 1960 yılında da profesör oldu. 1978-1984 yılları arasında aynı kürsünün başkanlığını yürüttü. 24 Aralık 1984'te kalp krizinden ölene kadar kürsü başkanlığı görevini sürdürdü.
b. Prof. Dr. Sami Zan’ın Rüyası
Tarihçi Kadir Mısıroğlu anlatıyor: (1)
Sami Zan lise yıllarında ateistmiş. Allah’a, Peygambere inanmıyormuş. Bu düşüncesini Tıp Fakültesi’nde ve mezuniyetten sonra da sürdürmüş. Cesetlerin (kadavraların) başında ders anlatırken:
“—İnsanda ruh varmış, hani neresinde? Kesiyorum, biçiyorum, böbreği var, kalbi var; hani ruh?” diyormuş.
Öğrencilere ateizm propagandası yapıyormuş. 1955 yılında bir rüya görmüş. Rüyada birisi ona demiş ki:
“—Sami, sıkıyönetimin kalktığı gece bir ölüm tehlikesi geçireceksin!”
Ne rüyaya inanıyor, ne dine inanıyor. Ama işin içine ölüm gelince bir sıkıntı basıyor. Bir süre zihnini meşgul ediyor. Sonra unutuyor.
O yıllar Demokrat Parti’nin iktidar olduğu yıllar, sıkıyönetimlik bir durum da görünmüyor. Fakat 1955 yılında 6-7 Eylül olayları oluyor. Rumların dükkânları yağmalanıyor, kargaşa oluyor. Bunun üzerine sıkıyönetim ilân ediliyor. Sonra sıkıyönetim uzatılıyor. Son günü gelince, korka korka okula gidiyor, korka korka eve dönüyor. Dua etmek istiyor ama Allah’a inanmıyor. Huzursuzluk içinde…
“—Hanım, ben yatayım, uyuyayım! Bu günü uykuda tamamlayayım.” diyor.
Uykuda iken birisi sanki kalbime bir bıçak sokuyor da, büküyor. Bir feryad ile uyanıyor.
“—Hanım, saat kaç?” diyor.
“—Akşam 12’ye 5 var.” diyor.
Yerde yarım metre kar var, dışarı çıkıyor. Hastaneye gitmek için vasıta bekliyor. Üzerine kar yağıyor. Hastaneye gidiyor infarktüs (kalp krizi) geçiriyor. İki ay hiç hareket etmeden yatıyor. Ama tedavi ile kurtuluyor. Rüyasının gerçek olduğunu da anlıyor.
Allah’a dualar ediyor, yaşattığı için şükrediyor. Hastane çıkışında camiye gidiyor, hocayla görüşüyor. Hocayı evine davet ediyor. Kendisine dini bilgileri öğretmesini istiyor. Daha sonraki günlerde dini bilgisini artırıyor. Artık elinden geldiğince namaz kılmağa, oruç tutmağa, ibadet etmeğe çalışıyor.
Hoca o sıralar doçent… Fırsat buldukça öğrencilere bir şeyler anlatıyor. Allah’a imandan bahsediyor, ruhtan bahsediyor. Anatomi kürsüsündeki iki profesör bundan rahatsız oluyorlar:
“—Sami, bu kafayı bırak, eski düşüncene dön! Bu kafayla seni profesör yapmayız!” diyorlar.
“—İsterseniz yapmayın! Beni Allah profesör yapar.” diyor.
1960 İhtilalinden sonra, Kurucu Meclis teşkil ediliyor, kürsü başkanı Ord. Prof. Zeki Zeren oraya alınıyor. Altı ay sonra da öbür profesör ölüyor. Hoca da kendi kendine profesör oluyor.
c. Prof. Dr. Sami Zan’ın Vefatı
Prof. Dr. Sami Zan, 24 Aralık 1984 Pazartesi günü Anatomi pratiği (disseksiyon) yaparken, kadavra salonunun kapısını kıran bir öğrenciye çok sinirlenir ve kadavra salonunda tabureye çıkıp çok sert, kızgın ve sinirli bir konuşma yapar, nasihatler eder. Bu onun son konuşması olur. (2)
O akşam taksiyle evine giderken, yolda göğüs ağrısı başlar. Taksiciye İstanbul Tıp Fakültesi’nde hoca olduğunu, kalp ağrısının başladığını, onun için İstanbul Tıp Fakültesi aciline götürmesini söyler. Taksici inanmaz, “Para vermemek için yapıyor.” diye polis karakoluna götürür.
Polisler durumu incelerler, gerçekten hasta olduğunu anlarlar, taksiyi İstanbul Tıp Fakültesi aciline gönderirler. Gerekli müdahaleler yapılır. Fakat Hoca geçirdiği kalp krizi sonucu vefat eder. 26 Aralık 1984 günü 14 Mart Anfisi’nde tören yapılır. Edirnekapı Sakızağa Mezarlığı’nda toprağa verilir.
Mevlâ rahmet eyleye…
d. Prof. Dr. Sami Zan’ın Sözleri
Prof. Dr. Sami Zan’ın ders esnasında yazdırdığı sözlerden hatırlayabildiklerimi ilginize sunuyorum:
01. Hayatta mutlu olmak, aradığın insanı bulmak değildir; esas mutluluk, aranılan bir insan olmaktır.
02. İnsan, asıl ruhuyla insandır.
03. Gerçek mutluluk insanın aldıklarında değil, verdiklerinde gizlidir.
04. Ana baba, evlâdı yeryüzüne getirir; hoca onu gökyüzüne çıkarır.
05. Yüksek makamlar yalçın kayalara benzer. Oralara nadiren kartallar, çoğunlukla kertenkeleler çıkar.
06. Hatır, paranın açamadığı kapıları açar
07. Adem Ademin, manav da bademin kıymetini bilir.
08. Rast giderse işin, mermere geçer dişin;
Rast gitmezse işin, muhallebide kırılır dişin!
09. Hayat denklemi: Çalışma (10) x Doğruluk (10) x Bilgi (10) x Güzellik (10) x Şans (0) = 0
10. Sev seni seveni, hâk ile yeksân olsa (yerle bir olsa);
Sevme seni sevmeyeni, Mısır’a sultan olsa…
11. Sev seni seveni, sorma seni sormayanı!
12. Erkek Güneş’e benzer, kadın Ay’a benzer.
13. Erkek ruhen aktif, kadın pasiftir; onun için erkekten ilgi bekler.
14. Erkek poligamdır, aynı anda birden fazla kadını sevebilir. Kadın monogamdır, yalnız bir erkeği sever.
15. Kadın kaleye, erkek orduya benzer; kale içten fethedilir.
16. Erkek güzel arar, kadın güven arar.
(Bakarsın, piyangodan para çıkan yaşlı bir adam, genç bir bayanla evlenir.)
17. Aşkın gözü kördür, yollanmadığı yere gider.
18. Aşkın ilk nefesi, aklın son nefesi…
19. Sevmek oturup birbirine bakmak değil, belki beraberce aynı yöne bakmaktır.
20. Ayrılık öyle bir rüzgârdır ki, küçük ateşleri söndürür, büyük ateşleri çoğaltır.
21. Söndüremeyeceğin ateşi yakma!
22. Hekim nadiren hastasını tedavi eder, genellikle teselli eder.
23. Doktor, acilde doktordur.
24. Allah verir şifasını, doktor alır parasını…
25. İyi anatomi bilmeyen doktorlar köstebeklere benzerler; her ikisi de arkalarında toprak yığını bırakırlar.
26. Üniversiteye girip de çıkamayanlara profesör denir.
27. Talebe hocasına sormuş:
“—Hocam biz de profesör olabilir miyiz?”
Hocası cevap vermiş:
“—Evlâdım, siz profesör olamazsınız ama profesörlük size kadar düşer.”
28. Hiçbir zaman çıktığın kapıyı hızlı kapatma, geri dönmek zorunda kalabilirsin!
29. Sen doğru isen, gölgem eğri olacak diye korkma!
30. Sen doğru ol, eğri bulur belâsını…
31. Kaza geliyorum demez, namus gidiyorum demez.
32. Yolun ilerisini göremiyorsanız, dönemece gelmişsiniz demektir.
33. Yükselmek için kendi ayaklarınızı kullanın; başkalarının sırtını ve ellerini değil!
34. Hayat size bir limon vermişse, siz onu limonata yapmaya çalışın!
35. Hayat, üstü pamuklarla örtülü bir kazık tarlasıdır.
36. Gözler ve ses hiçbir zaman değişmez.
37. Göz medeniyetler yapar, fakat medeniyetler göz yapamaz.
38. Herkesin ter kokusu ayrıdır, parmak izi gibidir.
39. Altıncı duyu kalp gözüdür.
Hoca bu sözü izah ederken, Hz. Ömer’in Medine’de hutbe okurken Irak’ta savaşan komutanına, (Yâ sâriye, el-cebel!) “Sâriye, dağa dikkat et!” diye seslendiğini anlatırdı.
40. Ayakkabım yok diye üzülüyordum, sokağa çıktım, ayaksız insan gördüm.
41. İyilik belki unutulur ama ölmez; kötülük ölür ama unutulmaz.
42. Dünyada değeri en zor anlaşılan şey doğru sözdür.
43. Hadiseler konuşunca, teoriler susar.
44. Anı yazmak, fotoğraf çekmek, ölümün elinden bir şeyler kurtarmaktır.
45. Yaşlılık gözlerde başlar, genital organlarda biter.
46. Dilediğin gibi yaşa, nasıl olsa öleceksin!
47. Hayatta nasihatçi olarak ölüm yeter.
48. Yıkılmayan ağacın yeri belli olmaz!
49. Ölmek her canlının tabii sonucudur, mühim olan unutulmamak…
50. İki mahkûm hapishane penceresinden dışarı baktılar; birisi gökte yıldızları gördü, diğeri yerde çamurları…
e. Rudyard Kipling’in Eğer Sözü
Prof. Dr. Sami Zan, ders arasında yazdırdığı güzel sözler arasında, Rudyard Kipling’e (1865-1936) ait (If /Eğer) şiirinin (3) tercümesi de vardı:
“Eğer etrafındakiler itidallerini kaybettiği ve kabahati sana yüklediği zaman, sen itidalini koruyabilirsen; bütün insanlar senden şüphelendiğinde, sen kendine güvenebilir ve onların şüphelerini de hoş görebilirsen;
Eğer sen bıkıp usanmadan beklemesini bilir ve beklemekten de yorulmazsan; veya hakkında yalan söylenir de sen yalan söylemezsen; veya senden nefret edilse de sen nefrete kapılmaz, bununla birlikte ne pek fazla doğruluk, ne de ukalâlık taslamazsan;
Eğer hayal kurabilir, fakat kendini hayallere kaptırmazsan;
Eğer düşünebilir, fakat düşüncelerinin kölesi olmazsan;
Eğer zafer ve yenilgi ile karşılaşır, bu iki sahtekâra da aynı biçimde davranabilirsen;
Eğer söylediğin gerçeği, aşağılık insanlar budalaları tuzağa düşürmek için çarpıttığı zaman, onu işitmeye katlanabilirsen;
Yahut uğrunda hayatını vakfettiğin şeylerin yıkılışını seyredebilir ve iki büklüm, yıpranmış aletlerle onları tekrar yapabilirsen;
Eğer bütün kazançlarını ortaya yığıp, kısmetini bir defalık yazı tura oyununa bağlayabilirsen ve kaybedince ilk başladığın yerden tekrar başlayıp, uğradığın kayıp hakkında tek kelime söylemezsen;
Eğer ayak takımıyla düşüp kalkıp, faziletini koruyabilir; yahut krallarla dolaşır da halkla ilişkini kesmezsen;
Eğer ne dost, ne de düşmanlar seni incitip gücendiremezse;
Bütün insanlara değer verir de hiç birisi için aşırı gitmezsen;
Eğer sende kalp, sinir ve adale olarak tek bir şey kalmamışken, onları işe yarasın diye zorlayabilirsen; ve sana dayan diye seslenen iradenden başka bir güç kalmadığı zamanda dayanabilirsen;
Eğer, bir daha dönmeyecek olan 1 dakikayı, aşılan zamana değer 60 saniye ile doldurabilirsen;
Senin olur her şey, dünyayı senin olmuş bulursun;
Bundan daha fazlası da var evlâdım: Adam olursun!”
Prof. Dr. Sami Zan’la ilgili bu yazımı tamamlarken, Allah’tan Hocamıza rahmetiyle muamele etmesini, cennetiyle cemâliyle ikram etmesini dilerim. Okuyucularımıza da istifadeler temenni ederim.
Sincan, 24. 12. 2018
—————————————
(1) https://www.youtube.com/watch?v=DdflaKFE4cg&t=211s
(2) Dr. M. Burak Ölmez: http://taburcu.net/…/2…/09/02/00323prof-dr-sami-zan-ogutler/
(3) Rudyard Kipling’e ait şiirin aslı: IF
If you can keep your head when all about you
Are losing theirs and blaming it on you;
If you can trust yourself when all men doubt you,
But make allowance for their doubting too;
If you can wait and not be tired by waiting,
Or, being lied about, don’t deal in lies,
Or, being hated, don’t give way to hating,
And yet don’t look too good, nor talk too wise;
If you can dream – and not make dreams your master;
If you can think – and not make thoughts your aim;
If you can meet with triumph and disaster
And treat those two imposters just the same;
If you can bear to hear the truth you’ve spoken
Twisted by knaves to make a trap for fools,
Or watch the things you gave your life to broken,
And stoop and build ’em up with wornout tools;
If you can make one heap of all your winnings
And risk it on one turn of pitch-and-toss,
And lose, and start again at your beginnings
And never breath a word about your loss;
If you can force your heart and nerve and sinew
To serve your turn long after they are gone,
And so hold on when there is nothing in you
Except the Will which says to them: “Hold on”;
If you can talk with crowds and keep your virtue,
Or walk with kings – nor lose the common touch;
If neither foes nor loving friends can hurt you;
If all men count with you, but none too much;
If you can fill the unforgiving minute
With sixty seconds’ worth of distance run –
Yours is the Earth and everything that’s in it,
And – which is more – you’ll be a Man my son!