Dr.Mehmet Bozkurt*
Mazhar Özman, 15 Aralık 1929 İstanbul'da doğdu. 1954 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirdi. 1964'de Genel Cerrahi Uzmanı oldu. Cerrahi kliniğinde radyoterapi (onkoloji) ve Ortopedi kliniklerinin patoloji laboratuvarlarını kurarak iki yıl süreyle de göz kliniğinin patoloji laboratuvarını çalıştırdı.
1972'de Genel Cerrahi Doçenti oldu. 1979'da Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesini kurdu ve Dekanlığını da yürüttüğü fakültede 1980'de Genel Cerrahi Profesörü oldu.
1973 seçimlerinde Mazhar Bey Balıkesir’den Milletvekili adayı olmuştu. Seçimi kazanamadı ama seçim sonrası kurulan CHP-MSP koalisyon hükümetinde MSP ye bağlanmış olan Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne Profesör Osman Çataklı Genel Müdür olunca Mazhar Bey de Vakıf Guraba Hastanesine başhekim olmuştu.
Mazhar Bey başhekim olunca hastaneyi baştan aşağı değiştirdi. Bu arada hastanede astığı astık kestiği kestik bazı doktorları ve Masonları uzaklaştırdı. Hastane binasını tamirat ve tadilat yaparak yeniledi, modern bir ameliyathane ve kalp cerrahi merkezi ve radyoterapi merkezi kurdu.Uygun şartlarla Fransa’dan o zaman için hastaneyi daha ileri seviyeye çıkaracak modern cihazlar getirdi.
Ayrıca talebelik yıllarımızda okuldan yurda dönerken önünden geçtiğimiz karkas vaziyetteki devasa hastane binasının inşaatını başlatmıştı. İhtilal olunca inşaat sekteye uğradı. Asaf Bey’in Başhekimliği zamanında yeni binanın inşaatı ancak tamamlanabilmişti.
Başhekimiği zamanında Prof. Ergün Sabar, Çocuk Doktoru Güngör Savaş Başhekim Yardımcıları idi. Merhum Dr. Cafer Tatlıbal Mazhar Bey’in daima yanındaydı.
1977’de CHP azınlık hükümeti kurulunca Mazhar Beyi görevden aldılar. Mazhar Bey’den sonra hastanenin dindar personeli birer birer görevden uzaklaştırılmış, özellikle başörtülü hemşireler hastaneden uzaklaştırılıp mağdur edilmişlerdi.
Generaller toplumu hazırlamak ve darbeyi meşrulaştırmak için terör ve anarşiyi kontrollü bir şekilde tırmandırdılar. Şartlar olgunlaştığında 12 Eylül’de darbe yaptılar. Üçüncü günü hafta başında da 15 Eylül Pazartesi günü Vakıf Guraba Hastanesi askerler tarafından basıldı. Bir ay sonra ikinci defa basıldı. Hastanenin her tarafı arandı.
12 Eylülün kaos ortamında Mazhar Beyin getirdiği cihazlar depoda kaldı, monte edilemedi. Onkoloji binası atıl kaldı, kullanılamadı.Darbeci generaler yüzünden zaman, enerji ve maddi imkanlar heder olmuştu.
Çapa Tıp Fakültesi son sınıftan birçok arkadaş Mazhar Beyin etrafında pervane gibi dolaşıyordu. Mazhar Bey hastanede 1979 yılında Marmara Üniversitesine bağlı Tıp Fakültesini kurdu. O genç arkadaşları o fakültede asistan olarak alacaktı. Bu arkadaşlar Tıp Fakültesinden daha mezun olmadan muhtelif polikliniklerde çalışmaya ve yetişmeye, tecrübe kazanmaya başlamışlardı.
12 Eylül Darbesi olduğu için Mazhar Beyin kurmuş olduğu Tıp Fakültesi kapatıldı ve genç arkadaşlar asistan olamadı. Ama daha sonra Çapa’da ve başka yerlerde sınavları kazandılar. Sonuçta her biri çok başarılı iyi birer uzman oldular. Yani Mazhar Bey bugün çoğu branşında profesör olan arkadaşlara sağlam bir temel kazandırmıştı.
12 Eylülden sonra Mazhar Bey emekli oldu. Emekli olduktan sonra İnternational Hospital’ın fizibilitesini hazırlamış, kuruluşunda büyük emek verdi. 1980 İhtilalinde yurt dışına çıktı, İsviçreye gitti. Üç yıl kadar kaldı. Orda çiçekçilikle ilgilendi. Türkiyeye dönünce tarımla ilgili bir şirket kurdu.
Mazhar Bey 1999 Ocak ayında rahmetli oldu.Mazhar Bey hırslı, cerbezeli, becerikli, özgüveni yüksek ufku geniş zeki bir hocamız bir ağabeyimizdi. Vurgulu konuşma ve etkileyici sohbetleriyle birçok hekimin gönlünde taht kurmuş nadir bir ağabeyimizdir. “İnsan yetiştirmek önemlidir” diye her zaman konuşulan bir konu vardır. Mazhar Bey bunu gerçekleştirmiş, birçok hekim yetiştirmiştir. Şimdi çok sevdiği hocası Abdülaziz Bekkine hazretlerinin yanında medfun bulunuyor. Allah rahmetiyle muamele ve mekanını cennet eylesin.
……………….
Mazhar Özman ile İskenderpaşa Camiine gitmeye başladığım 1972 yılında tanıştım. Onu avluda uzuna yakın orta boylu, kalın kaşlı ve biraz da oval parlak yüzü ile gördüğümü hatırlıyorum.
Ben Cerrahpaşalı olduğum için bizim fakültede görev yapan Asaf Ataseven Beyi tanıyordum. Çapa Tıp Fakültesindeki ağabeylerimizi hocalarımızı yakın tanımıyordum. Mazhar Bey de Çapalı arkadaşların idolü ağabeyi idi. Konuşmaları vurgulu ve çok etkileyici idi.
O zamanlar İstanbul Tıp Fakültesi Cerrahi Kliniğinde görevli idi. Onu Doçentlik sınavında Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde Doçentlik deneme dersinde biz tıp fakültesinde öğrenciyken dinlemiştim. Tam 45 dakika zamanlaması ile de mükemmel bir cerrahi dersi anlatmıştı. Cerrahide mahareti ve eli çok iyi bir cerrahtı. Aynı zamanda patolog idi.
Vakıf Guraba Hastanesinde ihtisasa başladığımda başhekimimizdi. Derler ki Mazhar Bey Çapada asistan iken “Bir Gün Vakıf Gurabaya Başhekim olacağım” diyormuş. İhtisas sınavına girmeden önce beni radyolojiye yönlendirmişti.Nitekim ben Gurabaya başlarken Radyoloji bölümünde dört asistan kadrosu vardı. Biri boş kalmıştı. Ben de o kadroya müracaat ederek Radyoloji ihtisasıma başladım.
Mazhar Özman Abdülaziz Bekkine Rha(Vefatı 1951) Hocamızın sohbetlerine devam edermiş. O’nun vefatından sonra Mehmed Zahid Kotku Efendi Hocamızın da yanında bulunmuş, kara yolu ile hac yolculukları esnasında çoğu defa şoförlüğünü yapmıştı. Mazhar Beyin Aziz Efendi ve Mehmed Efendi ile hatıraları çoktu.
Vakıf Gureba Hastanesinde çalışıyorken Mehmed Zahid Kotku Efendi Hocamız Mazhar Beyi ziyarete geldi. Biz de kapıda karşılamaya gittik. Hocaefendi Mazhar Beyin odasına geçti, ona nasihat ve vasiyet olmak üzere şu üç öğüdü yazdırmıştı:
1-Enaniyeti terk edin, kendinize benlik vermeyin 2-Hataları Setr edin (Örtün ) 3-Yalnız Allah’ı sevin. O’nu sevmek peygamberi sevmekle, oda peygamberimizin sünnetine ittiba etmekle olur.
Asistanlığımın beşinci ayında bir hafta sonu eşim “Hocaefendiyi ziyaret edelim” diye ısrar etti.Ziyaret sırasında Hocaefendinin yanında bizden başka kimse yoktu. Hocaefendi bana ‘’Kanser bulaşıcı mı?’’ diye sordu. Ben de ‘’Kanserin bulaşıcı olduğu ispatlanamamış Efendim’’ dedim. Hocaefendi bana ‘”Din kanseri bulaşıcıdır” dedi. ‘ Ardından da “Mazhar beye de söyledim. İnsan yetiştirmeye gayret edin” mealinde bir konuşma yaptı.
Hocaefendi bu sözleriyle hekimlere mesleki hayatlarında imanlarını muhafaza konusunda uyarıda bulunuyordu. Önce mümin olduğumuzu unutmamamızı ve bina yapma konusunda değil insan yetiştirme konusunda gayret etmemiz için uyarıyordu.Daha sonra gelişen olaylar Hocaefendinin ne kadar haklı olduğunu ortaya koydu.
Mazhar Bey 1980’de yurt dışında olduğu için Mehmed Zahid Hocaefendimiz vefat ettiğinde Mazhar Bey’le rüyasında vedalaşıyor. Mazhar Bey Hocaefendinin vefatını böyle öğreniyor.
Mazhar Bey’den Birkaç Hatıra:
Mazhar Beyin Başhekimliği sırasında 1978 yılında Fransız kredisiyle Vakıf Gurabaya yurtdışından getirttiği hastane cihazları depoya konulmuş ve sekiz yıl depoda bekletilmişti. Asaf Ataseven Beyin Başhekimliği zamanında Kenan Evren hastaneye bu cihazların durumunu görmek neden kurulmadığını anlamak için gelmişti.
Kadın Doğum Uzmanı Melek Semin Uçak, Kenan Evren Evren’e “Bu cihazları ancak Mazhar Bey kurar çalıştırabilir” demiş. Nitekim devletin zorlaması ile cihazlar monte edilmiş oldu. Montaj sırasında zaman zaman gidip baktım. Firma ve teknik sevis temsilcisi zat cihazların raf ömrünün ve ticari ömrünün dolduğunu söylüyordu. Cihazlar yeni binada radyoloji bölümünde monte edildi. O zaman için çok güzel röntgen çihazları vardı. Yalnız ortopedide kullanılacak tomografi cihazı kullanılmadan demode olmuştu. Çünkü Bilgisayarlı Tomografi Cihazı Türkiyeye gelmişti.
…………………
Mazhar Bey Başhekimlik zamanında anlatmıştı. Vakıf Gurabanın ilk yıllarında hastane garip ve fakirlerin yatırılıp tedavi edildiği bir hastane iken hasta taburcu edilirken Başhekim Başhemşire ve Müdür hastayı bir araba ile ve cebine bir miktar harçlık koyarak merasimle uğurlarlarmış. Eski Başhekimlerden Süleyman Numan Paşa bu geleneği kaldırmaya karar verir ve hastanın taburcu edilme merasimini iptal eder. Rüyasında Bezmialem Valide Sultan sopa ile paşayı döver. Paşa geleneği kaldırdığına pişman olur.
…………………..
Profesyonel anlamda kendi mesleğini yaparken en büyük hobisi olan çiçekleri de hiç ihmal etmedi. Mesleği gereği çıktığı yurt dışı gezilerinden “arkadaşları elektronik eşyalar ile dönerken” Mazhar Bey'in valizinde çiçek tohumu hiç eksik olmadı. Mütevazı serasına ektiği bu tohumların, geç yeşerdiğini görünce eksik olan şeyi merak eder oldu. İşte bu merak, kendisine ve Türk Tarımına yeni ufuklar açtı.
Şöyle diyordu Mazhar Bey: Bir gün İsviçre'deyiz. Çok güzel Amerikan menekşeleri var. Rengârenk… Saksıyı elimize aldık, ama çok hafifti. “Bu toprak mı” diye sorduk? “O toprak değil, torf” dediler. Türkiye'ye getirdik ve evimizin arkasındaki serada denedik. Üç gün sonra diktiğimiz Amerikan menekşeleri filizlenmişti.
Bu denemeden sonra Türkiye'ye bu ürünü getirme kararı aldı ve torfu Türkiye ile tanıştıran ilk kişi oldu. Bu ilk ile beraber Doktor Tarsa firmasının da tohumları atılmış oldu. Mazhar Bey'in ektiği o tohum, bugün, kökleri derinlerde olan, büyük bir ağaca dönüştü.
…………….
Bir hatırayı Dr. Cafer Tatlıbal bana kendisi anlatmıştı. Mazhar Bey Başhekim iken bir ara Amerika'ya gitmişti. Cafer, arada bir Mazhar Bey'in evine uğrar, Mazhar Beyin Hanımından bilgi alırdı. Arada bir de Hocaefendiye de uğrardı. Hocaefendi de Cafer’e “Mazhar Bey'den bir haber var mı?” diye sorardı.
Bir defasında Hocamız tekrar sorunca Cafer de “Efendim Mazhar Abi beni aramaz ama Gülçin Ablaya (Mazhar Bey'in eşi) sordum, iyiymiş” diye cevap verir. Bunun üzerine Hocamız “Cafer gel seninle Mazhar'a bir mektup yazalım" der. Cafer Hocaefendinin ağzından mektubu yazmaya başlar. O sırada Mazhar Bey de Amerika'dan mektup yazmaktadır.
Hocaefendi o mektuba cevap gibi Cafer’e mektubu yazdırır. Mektupta der ki "Mazhar, bulunduğun ortamın küfür ve zulmet ortamı olduğunu yazıyorsun. Ortamı kötü görüyorsun. Bu iyi bir şey. Ancak insan beğenmediği bir ortamda bulundukça zamanla o ortama alışır günahları kanıksar, imanını muhafaza etmesi zorlaşır” anlamına gelen cümleler yazdırır.
Ve sahabe devrinden bir kıssa yazdırır. "Bir gün Ebu Zer RA kölesiyle yolda giderken sahabiden biri ile karşılaşır. Sahabi "Ya Eba Zer bu ne hal, kölen ile sen aynı kıyafeti giymişsin. Köleden farklı olman gerekmiyor mu? "
Ebu Zer Hazretleri de “Sakın öyle söyleme! Ben de senin dediğin gibi konuştuğum için Peygamberimiz (SAS) bana "Ebu Zer'den hala cahiliyye kokuları geliyor" dedi. Efendimiz “Köleleriniz sizin dinde kardeşlerinizdir. Yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin" buyurdu. Hocaefendi bu minvalde mektubu yazdırır ve gönderir.
Bu kıssa ile Mazhar Bey’e yanında çalışan hekim arkadaşları ve Cafer’i sahiplenmesi, onunla ilgilenmesi konusunda uyarmış olur.
Dr.Mehmet Bozkurt* (Yard. Doç Dr., Radyoloji Uzmanı)