İsrail'in Filistin'de gerçekleştirdiği katliamları anlatan Kurtlar Vadisi Filistin filmi bugün vizyona giriyor. Düne kadar Amerikan politikalarını dünyaya sinema üzerinden taşıyan Hollywood'un Rambo'sunun karşısına bu kez Polat Alemdar çıkıyor. Beleşten zafer kazanan Rambo serisi 'yenilmez Amerika' imajına hizmet ederken Polat Alemdar Filistin filmiyle 'siz daha bizi tanımamışsınız' dedirtiyor!
Uzun süredir merakla beklenen film bugün izleyicisiyle buluşuyor. Çekim aşamalarında İsrail'i gerim gerim geren Kurtlar Vadisi Filistin daha gösterime girmeden Almanya'dan çatlak sesler çıkmaya başladı. Filmin karşısına ilk olarak Almanya'nın devşirilmiş Türk siyasetçileri çıktı. Filmi henüz izlemeyenler için kafalarda soru işaretlerinin olacağı belli. Filmle ilgili oluşturulan soru işaretleri daha çok 'İsrail'i kızdırmayalım' anlayışıyla geliştiriliyor. İsrail'in katliamlarına sesi çıkmayanların sadece bir filmde bu katliamlardan bahsedilecek olması karşısında eteklerinin tutuşmasını aslında anlamak zor.
Kurtlar Vadisi konseptinin yeni filmi bu kez Filistin'de geçiyor. Daha önce Kurtlar Vadisi Irak filminde Amerika'nın İslam coğrafyasında ne dümenler çevirdiğini anlatıyordu. Dönemin en önemli olayı ise Amerikan askerlerinin Türk askerinin başına çuval geçirmesiydi. Film aslında sanal bir şekilde 'intikam' almayı hedefliyordu. Başına çuval geçirilen Amerikalı komutana bir de insan hakları dersi veriyordu film.
Kurtlar Vadisi ekibinin bu kez hedefindeki ülke İsrail. Filmin senaristlerinden Bahadır Özdener 'Biz siyonizmi Erbakan Hoca'dan öğrendik' saptamasını burada anmalıyım. Siyonist İsrail yönetiminin akıl almaz zulümleri karşısında duyarsızlığı seçen batılı kamuoylarına uyduğu düşünülen Türkiye'nin artık sesini yükselttiği bir dönemdeyiz. Bunda İsrail'in adeta ne versen doymaz canavar iştahının da payı var.
İsrail'e değil Filistin'e geldik
Kurtlar Vadisi Filistin, İsrail'in Türkiye'den yola çıkan yardım gemisi Mavi Marmara'ya uluslararası sularda yaptığı saldırıyı ve ortaya koyduğu acımasızlığı göstererek başlıyor. İsrail'in imajında sona getirdiği mazlumluk edebiyatının da 9 şehitle birlikte battığı sulardan bahsediyoruz. Dokuz canımıza ithaf edilen film Polat, Memati ve Abdulhey'in Ürdün üzerinden İsrail'e girmesiyle başlıyor. Sınırdaki askerin "İsrail'e niçin geldiniz" sorusuna, "biz İsrail'e değil Filistin'e geldik' cevabını veriyor Polat. Onları sınırın öte yanında Abdullah beklemektedir. İstanbul'da ve Ürdün'de çalışan Filistinli Abdullah, İsrail'in bitmez tükenmez zulümlerinin ardından sağlanan bir 'barış havası'nda memleketine gelmiştir. Ama geldiğinde gördüğü, İsrail'in hiçbir zaman sözünde durmadığıdır. Evini yapar tüm Filistinlilerin yaptığı gibi. Ama yıkar İsrail. Bu kez bir kez daha yapar. Yine yıkar İsrail. Ama Abdullah yapmaya devam eder. Polat ve arkadaşları Filistin'e giriş yaparken sınırdan geri çevrilen Amerikalı bir Yahudi tur rehberini de çatışma sırasında yanlarına alırlar. Filistin gerçeğiyle yüzleşen Amerikalı kadın İsrail'in zalim yüzünü evlerinde zoraki misafir olduğu Filistinli ailenin küçük oğlu Ahmet'ten öğrenir. Çünkü Ahmet okul dönüşü hiçbir sebep olmaksızın vurulmuş ve yürüyemez hale gelmiştir.
Polat'ın İsrail'de özel bir hedefi vardır. Gemi katliamı emrini veren acımasız Moşe'yi öldürmeye gelmiştir. Moşe'yi canlandıran Erdal Beşikçioğlu çok iyi oyunculuk çıkararak senaryoyu geliştirmektense aksiyonla söz söylemeye çalışan filmi kurtarıyor. Filmde İsrail'in silah tüccarlığına da değiniliyor. Dünyayı cehenneme çevirmek için yasal olmayan yollardan zenginlik oluşturuşu da es geçilmiyor.
Kurtlar Vadisi Filistin filmi asla Yahudi karşıtı değil. Ama dünyadaki Yahudilere ve onun dostlarına önemli hatırlatmaları var. Hapishane müdürüyle Polat'ın ve Amerikalı Yahudi kadının konuşması önemli sorgulamalar içeriyor. Hitler'in çektirdiklerine gönderme yapılan o sahnede 'size o gün zulmedenler arasında Filistinliler var mıydı' sorusu yöneltiliyor. Kendi uğradıkları zulüm üzerinden mazlum bir halka dünyayı dar eden İsrail'in 'çılgınlığının' sebepleri de ele alınıyor. Polat'ın da ifade ettiği gerçek, "İsrail gereksiz bir korku içinde"
Bu korku onları gittikçe daha da vahşileştiriyor.
Film daha çok çatışma sahneleriyle ilerliyor. Filistinliler için rutin hale gelen 'öldürülme' sahnelerini izlerken bizi öfkeyle hüzün arası sarkaca alıyor. Bizim sadece haberlerde 'süzgeçten geçebilen' görüntüler eşliğinde izlediğimiz sahneler Filistin'de gündelik hayatın içinde 'şehadet'le bütünleşiyor. Karşılıklı orduların savaşı değil bu. Dünyanın teknolojik olarak en güçlü ordusunun çocuklara, kadınlara, yaşlılara doğrulttuğu silahlardan bahsediyoruz. İslam coğrafyasını türlü tehditlerle sindiren İsrail'in korkulu rüyalar görmeye başlayacağı yeni bir dönemin kapıları aralanabilir. Mısır'da yaşananlar belki de bunun habercisi.
Mavi Marmara'nın hesabı
Beni asıl sevindiren bir gelişme daha var. Düne kadar Hollywood üzerinden dünyaya 'güçlü biziz' imajı veren Amerika'nın gittikçe çamura saplandığı gerçeği. Yine düne kadar İsrail'in her sözüne kayıtsız şartsız itaat eden ABD'nin artık artan sorgulamalar nedeniyle güç kararlar veriyor olması çok önemli. Mavi Marmara katliamını soruşturup kendini aklayan İsrail'e 'aferin' çeken ABD'nin tavrı artık çok büyük öfke çekiyor. Uluslararası hukuku güdümüne alan Siyonist lobiyi her gün daha da korkutan acı gerçekler artıyor. Bir avuç silahsız insani malzeme taşıyanlara saldırılması 'korku'ya teslim olmuş İsrail'i durduracak gücün de adresini veriyor. İsrail asla diplomatik dilden anlamıyor. Anlayacağı tek güç silah. Polat ve arkadaşlarının filmde ortaya koyduğu kahramanlığın açılımı da bu.
Filmle ilgili yine aynı eleştiriler yapılabilir. Dört kişiyle koca bir ordunun karşısına çıkılabilir mi? İsrail'e birikmiş öfkeyi 'sağaltan' bir film mi yaptıkları denebilir. Her ne olursa olsun bildiğimiz bir gerçek var, bundan sonra İsrail'in peşini döktüğü kanlar bırakmayacak, sinema perdelerinden de İsrail'e katliamların hesabı daha çok sorulacaktır. İslam coğrafyasını 'ezik'leştirme çabasının karşısına sinemadaki yürekli insanlar karşı çıkmaya devam edecek, İsrail sinema eliyle kendini nasıl mazlumlaştırdıysa aynı şekilde zalimliği de ortaya sanat yoluyla çıkacaktır. Sinema silahı lobilerin elindeki Hollywood'da değil artık. O silah bugün bumerang olup İsrail'in katil yüzüne daha çok çevirecektir kameraları. Önüne gelene 'biz kendimizi savunmak için öldürüyoruz' yalanını eskisi gibi rahatlıkla haykıramayacaklar artık. İttifakları bir bir çatırdayacak. Sonunda toprağını alıp kağıt üstünde devlet verdikleri Filistinlilerin haklarını vermek zorunda kalacaklar. Barış içinde yaşamaya alışacaklar. Yoksa katliamlarında artık kendileri boğulacaklar.
Kurtlar Vadisi Filistin, Rambo'nun elindeki 'kırar dökerim, hesap vermem' anlayışını da yerle bir ediyor. Artık mazlumları korurken inandığı değerlerin emrettiği merhametten çıkmadan hesap sorabilen anlayış gelişecek. Koca ordulara karşı tek başına 'Rambo'luk yapan Silvester Stallone huzur içinde ölebilir. Bayrağı Türk sineması devraldı bile. Polat'a yapılacak her eleştiri artık Rambo'yu da hedefe alacaktır.
İsrail'e bir filmle haddinin bildirilemeyeceğini biliyoruz elbet. Bu filmlerin sayısının artmasını bu yüzden istiyoruz. İslam coğrafyasının ve batılı ülkelerde yaşayan 'yanlış bilgilendiren vatandaş'ların gözü ancak bu filmlerle açılabilir çünkü. Batılı ajansların yaydığı yalan haberler beyazperdede sorgulanacak ve zalimle mazlumun farkı ortaya çıkacaktır.
Kurtlar Vadisi Filistin'e çıktığı bu yolculukta başarılar diliyorum. Umarız görmez gözleri açarlar, Moşe'nin gözleri de artık toprağın altındakileri görür!
Dost acı söyler Kurtlar Vadisi ekibi!
Halil İbrahim Sofrası sevdiğim bir dizi. TRT'de oynuyor. Pana Film'in yüzümüz gülsün diye çektiği yapımı ilgiyle izliyoruz. Şimdi söyleyeceklerim 'dost acı söyler' kabilinden. Daha önce söyledim, anlamadılar. Ben de Halil İbrahim Sofrası'ndaki Ali Usta'nın diliyle konuşayım, senaryoyu kendileri yazdıkları için anlarlar:
Sayın Kurtlar Vadisi ekibi bu uyarımı dikkate alın. Filminizin gösterimi için önce basın gösterimi ve gala yok dediniz, inandık. Sonra gördük ki özel davetlilere izletiyorsunuz filmi. Mail yoluyla bilgi istediğimde Pana Film'den şu cevabı aldım: Size yönelik gösterim söz konusu değil oyuncular izleyecek. Nasıl inanayım bu göstere göstere gelen yalana. Kimlerin gideceği artık her yerde bilinirken! Merak ettim Kurtlar Vadisi Filistin filminde hangi yazarlar oynayacak (!) diye Nişantaşı'ndaki gösterime gittim. Maşallah ülkenin en şanlı yazarları orada. Mavi Marmara'da katliama uğrayan Ahmet Can kardeşim de çağrılı değil. Oradaydık çünkü orada olmalıydık. Gösterimden sonra filmin senaristlerinden Cüneyt Aysan kolundan çekerek sinema eleştirmeni Ali Murat Güven'i sakin bir köşeye aldı. Dostça sohbet ettiklerini sanırken Aysan hesap sormaya başladı. Meğer Güven'in eleştirilerinden muzdaripmiş. O da 'kardeşim kim olduğunu açıklamadan tuttun beni, şimdi de kızıp duruyorsun. Ben burada sizin misafirinizim' dedi. Aysan onu gösterime davet etmelerinin sebebini ise 'aynı görüşteniz' diyerek açıkladı. Daha fazla duramadım. Bizi davet bile etmediklerini söyledim yüzüne karşı. Ayrımcılık uyguladıklarını. Bir de davet ettikleri yazara böyle davranışın yakışıksız olduğunu.
Şimdi, bu ne kibirdir sayın Pana Film ekibi. Her filminize ve dizilerinize ilgisini esirgememiş biri olarak soruyorum, "neden bu kadar ayrımcısınız, neden bu kadar kendinizi beğenmişlik taslıyorsunuz. Basınla ilişkileriniz zayıf. Sorumlusu kimse Memati'ye hesap versin. Size destek verenleri bile hem görmezden geliyor hem de hırpalamayı seçiyorsunuz. Lütfen iyi bir basın danışmanı alınız. Şu kibir gibi görünen ayrımcılık yaptığınızı düşündürten tavrınızdan vazgeçin. Şimdi bu yazıdan sonra 'bu adam kim' diye peşime düşmeyin. Sayın Aysan beni tanımazsınız, meşhur biri değilim, ekranlara da çıkmıyorum, bana açıklama da yapmayın. Ama lütfen size kalbî destek veren insanları bu kadar da kırmayın, dökmeyin! Milli Gazete