Peygamberimizin baş ağrısı ve şiddetli ateşi vardı. Ateş nöbetleri geçirirken dahi Suriye seferinin hazırlıkları ile ilgileniyordu. Hastalığı esnasında yaptığı konuşmada ‘Bir kul ki, Allah onu dünya ile kendine kavuşması arasında bir seçim yapması için muhayyer kıldı, o, Allah’a kavuşmayı tercih etti’ buyurdu. Hz. Ebû Bekir bu sözün ifade ettiği anlamı ve o ‘kul’un Hz. Peygamber’in bizzat kendisi olduğunu anladı ve ‘Nefislerimiz, mallarımız ve evlatlarımızla sana feda olalım’ diyerek ağlamaya başladı.
Namazı Hz. Ebubekir kıldırdı
Peygamberimiz hastalığı esnasında vücudunda hafiflik hissettiği zaman namazı kendisi kıldırır, ağırlık hissedince “insanlara emredin namazlarını kılsınlar” derdi. Nitekim namaza çıkamayacak derecede hastalanınca namazı Hz. Ebû Bekir’in kıldırmasını emretti. Hz. Ebû Bekir’in, Hz. Peygamber’in hastalığı esnasında en az on yedi vakit namaz kıldırdığı rivayet edilmektedir. Son günlerini Hz. Âişe’nin odasında geçiren Hz. Peygamber bir gün öğle üzeri hastalığının biraz hafiflediğini hissetti. Hz. Abbas ve Hz. Ali’nin yardımıyla Mescid’e çıktı. O esnada cemaat namaza durmuştu. Hz. Ebû Bekir onun geldiğini anlayınca çekilip mihrabı kendisine bırakmak istedi. Ancak Hz. Peygamber, yerinden çekilmemesi ve namaza devam etmesi için işaret ederek Hz. Ebû Bekir’in yanında namaza durdu.
Pazartesi günü öğleden sonra Peygamberimizin hastalığı ağırlaştı. Son nefesini vermeden önce kölelere iyi davranmayı, onları giydirmeyi, yedirmeyi, onlara yumuşak söz söylemeyi ve namaza devam etmeyi tavsiye etti. Hz. Âişe’nin bildirdiğine göre Hz. Peygamber vefat etmeden önce hafif bir sesle ‘Lâ ilâhe illallah, ruh teslimi ne şeymiş’ demiş ve güçlükle işitilebilen son sözü ise şu olmuştur: ‘Maa’r-Refîkı’l-A’lâ’ (Yüce Rabbim’le beraber).Peygamberimiz bu sözleri söyledikten sonra eşi Hz. Âişe’nin kolları arasında, 8 Haziran 632 Pazartesi günü kuşluk vakti ruhunu teslim etmiştir.
Enes bin Mâlik (ra) şöyle anlatmıştır: “Ölüm döşeğinde yatmakta olan Hz. Peygamber son nefesine kadar bizlere namazı ve ellerimizin altındaki kölelerimizi vasiyet etti. Bütün vasiyeti namaz ve köleler üzerineydi. Allah Resulü, sallallahu aleyhi vesellemin son sözleri “Namazlara dikkat ediniz. Namazlara dikkat ediniz ve köleler hususunda Allah’tan korkunuz!” oldu. [Buhari, Ebu Davud, İbn Mace]
Hz. Fatıma’nın kulağına söyledi
Peygamberimiz, son anlarında başcundan bir an olsun ayrılmayan kızı Fatıma ile konuşmak istediğini ima etti. Fatıma (r.a), babasına doğru eğildi ve başını ona yaklaştırdı. İki gözü iki çeşme ağlamaya başlamıştı. Biraz sonra Peygamberimiz, kendisine yine işaret etti, yine ona yavaşça bir şeyler söyledi. Bu defa Hz. Zehra (a.s) tebessüm ediyordu. Etraftakileri şaşırtmıştı. Hz. Peygamber’in vefatından sonra, Aişe’nin ısrarı üzerine Hz. Fatıma, onlara olayı açıkladı: Babam ilkin bana kendi ölüm haberini verdi ben iradesiz ağlamaya başladım; ama daha sonra bana dedi ki: Ehlibeytim içinde bana ilk katılacak olan, sensin. Bu haber beni sevindirdi; zira kısa süre sonra babama kavuşacağımı anladım.
Peygamberimiz nasıl defnedildi?
8 Haziran 632’de ahirete irtihal eden Rasûlullah’ın (s.a.v) cenazesi, amcası Abbas’ın oğulları Fazl ve Kusem ile Üsâme b. Zeyd’in yardımıyla Hz. Ali tarafından salı günü yıkandı ve bulunduğu odada muhafaza edildi. Cenaze namazı cemaatle kılınmadı; önce erkekler, ardından kadınlar, daha sonra çocuklar cenazenin bulunduğu yere sığabilecek gruplar halinde girip tek başlarına cenaze namazı kıldılar. Naaşı, Hz. Ebû Bekir’in Rasûlullah’tan naklettiği bir hadise dayanılarak vefat ettiği yerde kazılan mezara Hz. Ali, Fazl, Kusem ve Üsâme tarafından indirildi.