Deylemî'nin Enes ibni Mâlik Radiyallâhu Anhtan rivayet ettiği bir hadiste Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem orucun rahat yolunu tavsiye ederek şöyle buyururlar:
“Dört şey yapan kişi orucu gayet rahat tutar:
İftarı su ile açması,
Sahuru terk etmemesi,
Kayluleyi (öğle istirahatını) terk etmemesi,
Güzel koku kullanması”
Sahur yapmak: Sahur, ikinci fecirden az önceki vakit olan seher vaktinde yenilen yemek demektir. Sahura kalkmakla hem bir şeyler yenilerek oruç için enerji toplanmış, hem de bir sünnet yerine getirilmiş, seher vaktinin feyiz ve faziletinden yararlanılmış olur. Bu bakımdan bir yudum su ile de olsa sahur yapmak ve sahur yemeğini mümkün olduğunca, gecenin son vaktine denk getirmeye çalışmak uygun olur. Peygamberimizin sahura kalkmayı teşvik ve tavsiye eden birçok hadisi bulunmaktadır: "Oruç tutmak isteyen sahurda bir şeyler yesin" (Müsned, III, 367, 379), "Sahura kalkın, çünkü sahur yemeğinde bereket vardır" (Buhârî), "Sahur yemeği ile gündüz tutacağınız oruca; ve öğle üzeri uykusuyla da (kaylûle) teheccüt namazına kuvvet kazanın" (İbn Mâce).
Peygamberimiz, sahuru mümkün olan son vakte denk getirmeyi teşvik ettiği gibi iftarın da vakit girer girmez yapılmasını teşvik etmiştir. Bu iki teşvikten çıkarılabilecek anlam, ibadetin mümkün olduğunca kolay hale getirilmesidir. İftar vakti girdiğinde yemeğe oturmadan namaz kılınmak isteniyorsa yine de biraz su veya bir hurma ile orucu açıp, ondan sonra namaz kılmak yerinde olur.
Orucu açarken dua etmek: Oruç Açılırken Dua Edilmesi sünnettir. Herkes içinden geldiği gibi zikrini, şükrünü ve yakarışını ifade edebilir. Örnek olması bakımından öteden beri yaygın olarak yapılan bir duayı buraya alalım: "Allah'ım! Senin rızan için oruç tuttum, sana inanıp güvendim ve senin verdiğin rızıkla orucumu açtım. Ey lutuf ve ikramı geniş olan Rabbim! Beni bağışla."
İftar yemeği vermek: Varlıklı kimselerin, özellikle durumu iyi olmayan kimselere iftar yemeği yedirmesi güzel ve sevaplı bir davranıştır. Peygamberimiz, "Oruçluya iftar ettiren kimse, oruçlunun sevabında bir eksilme olmaksızın, oruçlunun alacağı kadar sevap alır" (Tirmizî) buyurmuştur. İftar yemeklerini, zenginler arasında bir lüks ve gösteriş yarışı haline getirmekten kaçınmak gerekir. Yine varlıklı kimselerin, her zamankinden daha fazla olarak, ramazanda ihtiyaç sahiplerine yardımda bulunması beklenir. Varlıklı kimselerin bulunduğu bir bölgede akşam ne ile iftar edeceğini düşünen insanların kalmamış olması gerekir. Bu hem Müslümanlığın yüksek bir amacı hem de oruç ibadetinin verdiği kalp inceliğinin bir gereğidir. Aksi bir durum elbette ki varlıklı kimselerin vicdanını rahatsız edecektir.
İbadete başlarken temiz olmak: Sabah namazının vaktini geçirmemek kaydıyla cünüp sabahlamak câiz ise de ibadete başlarken temiz olmak düşüncesiyle daha önce gusletmek uygundur. Hayız ve nifastan temizlenen kadınlar için de aynı durum geçerlidir. Bununla birlikte cünüp olarak sabahlayan kimsenin gerekli dikkati göstermek şartıyla, banyo yapması câizdir. Hz. Âişe vâlidemizin bildirdiğine göre Peygamberimiz, bazı kereler cünüp olarak sabah namazı vaktine girmiştir.
Kötü söz ve davranışlara dikkat etmek: Oruç, kişinin Rabbiyle gönül bağını güçlendiren, ona mânevî ve derunî bir haz tattıran, irade eğitimine ve kalp inceliğine yol açan ibadetlerden olduğu için oruç tutan kişi zaten dilini kötü, çirkin, başkalarını rencide edecek boş ve gereksiz sözlerden koruyacaktır. Oruç bu tesiri tam meydana getiremiyorsa, oruç tutan kimsenin bu sonucu ve etkiyi elde etmek için çalışması, oruçlu iken söz ve davranışlarına daha çok dikkat etmesi gerekir. Hele insanların birbirleri hakkında kötü kanaate sevk edecek ve ilişkilerini bozacak dedikodu ve söz taşıma gibi dinimizce hiçbir zaman hoş görülmeyen davranışlar, orucun mânevî haline taban tabana zıt şeylerdir. Peygamberimiz orucun bu yönünü anlatmak üzere "Yalan konuşmayı bırakmayan, yanlış davranışlardan kaçınmayan kimsenin kendini aç ve susuz bırakmasına Allah'ın ihtiyacı yoktur" (Buhârî) buyurmuştur. Aslolan ibadeti amacına uygun yapmak, ibadetin zevkini tatmaktır. İbadetlerin hakkı verilmeye çalışıldığı takdirde bunun önce kişinin kalp ve vicdanındaki olumlu etkileri, sonra da toplumdaki olumlu sonuçları çok belirgin bir şekilde ortaya çıkacaktır. Peygamberimiz bu noktaya işaretle "Hiçbiriniz oruçlu iken kötü laf söylemesin; bağırıp çağırmasın, hatta kendisine ağır sözler söyleyen (küfreden) birine dahi sadece 'Ben oruçluyum' demekle yetinsin" (Buhârî) buyurmuştur.
Kur'an-ı Kerim okumak: Ramazan ayında okunan mukabele Peygamberimizin bir sünnetidir. Bu nedenle oruç ibadeti esnasında Kur'an'a zaman ayırmamız sevap kazandıran bir davranış olacaktır. Ayrıca Ramazan ayında yapılan amellerin sevabı 10 mislinden 700 misline kadar arttırılmaktadır. Sevgili Peygamberimiz Kur'an'ı öğrenme hususunda: 'Ey Ebu Zer! Gidip Allah'ın kitabından bir ayet öğrenmen, senin için yüz rekat nafile namaz kılmaktan daha hayırlıdır.'(Sünen-i İbn Mace,1/219) buyurmak suretiyle, Kur'an okumanın (onu anlamanın) nafile namaz kılmaktan daha önemli olduğuna dikkat çekmiştir. Kur'an okuyana her harfi için bir iyilik verildiğini ve her iyiliğin ise 10 misliyle yazıldığını bildiren Peygamberimiz, okumanın bir başka faydasını şu şekilde ifade etmiştir: Allah'ın kitabından bir sureyi okuyarak yatağına yatan bir Müslümana, Allah bir melek görevlendirir ki onu muhafaza eder, uyanıp kalkıncaya kadar ona zarar verecek bir şey yaklaşamaz. (Sünen-i Tirmizi, 3/3407)
Ramazanın mânevî atmosferini daha iyi hissedebilmek için Kur'an okumak, eksikliğini hissettiği bilgileri öğrenmeye çalışmak yerinde olur. Ayrıca, her Ramazanda mutlaka Kur'ân-ı Kerîm'in Türkçe anlamını, mukabele okur gibi en azıdan bir defa okumalı, genel hatlarıyla Kur'ân-ı Kerîm'in içeriği hakkında bilgi sahibi olmalı, daha derin ve detaylı bilgiye ihtiyaç hissedilen konularda, o alanda yazılmış eserlere veya bizzat ehliyetli hocalara başvurmalıdır.
Kemer Müftüsü Mehmet Muslu