Sanat diye, gülü incitip yapraklarını yoluyorlar!
Sanat dünyasının nankörlüğünden yakınan Cürgül şöyle devam etti..
Zaman geçer acıların küllere karışır gider, sende bu acıyı sindirirsin demişlerdi… Koskoca altı yılı sensiz devirebilmek, sensiz ağlayabilmek ve sensiz gülebilmek…
Sensiz bir tiyatro gösterisi izlemek, sensiz alkışlamak, alkışlanmak…
Yorgun sabahlara sen yokken günaydın diyebilmek, akşamları sensiz söndürmek ve bir mezar taşına baba demek…
Zaman…
Seni ölüme bizi hayata götüren zaman…
Zaman…
Seni bitirip, bizleri başlatan zaman…
Zaman derken bile geçti zaman ve sabrımızı yudum yudum içti zaman…
Son cümlelerine takılıyor bazen aklım… “Ben sözümü sahnede söyledim” demiştin son oyununun bitiminde… Ve cep telefonunda zamanı anlatan bir dörtlük bırakmıştın aziz hatıran olarak. Son sözlerini söyleyebilmiş miydin gerçekten? Bu kadar mıydı? Bu sözler yeterli miydi?
Gideceğini bilseydin neler söylerdin? Bir çınar devriliyor… Bir usta gidiyor… Bir beyin fırtınalara dur diyemeden meçhule selam veriyordu. Tükettiğin her nefes bu davayı anlatıyor, bu dava ki gelecek nesillere miras bırakılıyordu…
Halkın içinden çıkan bir devin yorgun sancılarını miras bırakıyordu halkımın çocuklarına… Bunca yılın bunca emeğin ve bunca serüvenin bıraktığı bu verimli tarlayı kurutmayın diyordu…
Okunmuştu gereken kitaplar, gereken tiyatro bilgisine sahip ufuklar açılmış ve elinden tutacak bir dost bekliyor metinlerin…Kanayan yüreğinin kaleminden damlayan sözlerini halkımıza duyuracak mertler bekliyor metinlerin…
Bu dava hor… Bu dava öksüzmüş gerçekten… “Bin bir başlı kartalları kanaryalar taşıyamıyormuş. Nazar ettiğin her dava garibanmış… Durun dediğin her yol çıkmazmış… Yan dediğin her ateş kormuş, anladım!
Bir Hasan Nail Canat vardı…
Böyle mi anılacaksın? Hayır! Sen var olacaksın… Minik beyinler şimdiden seni anmaya başladılar bile… Öğrencilerin emanetimdir, onları sahnede eğitiyorum… Gerçekten ağlamayı ve gerçekten gülmeyi anlatıyorum… Hiçbir kavramı yalnızca rol olsun diye yapmıyorlar ve gerçekten hissedebiliyorlar… Senin kadar olmasa da onların dilini kullanmayı öğrendim, sevmeyi öğrendim kısacası senin gibi çocukları…
Adınla karşılaşıyorlar her teneffüste, çünkü okulumuzun konferans salonuna senin adını verdiler… Kim mi? Şefkat Vakfı’nın manevi annesi Meliha Ablamız…
- Hayırlı işler yapın bu sahnede, dedi… Hasan Hocamıza dualar gitsin… Mübarek dualarını senden eksik etmeyen tüm vakıf kurucularımıza yürekten teşekkür ediyorum…
Yokluğunun ilmeğini Ahmet Kerim sıkı geçirmiş boynuna, o da acılarını derin yaşayanlardan… Sık sık “ babam gibi” dediğini duyuyorum… Geçenlerde bir laf etti:
- Abla, Adım sahnesini kuracağım ekibi bir toplayabilsem, bir de son senem şu okulu mu bir bitirsem dedi… Mutlu oldum, İnşallah kardeşim, İnşallah dedim Belki böylece temizleyebilirim abla, dedi. Neyin kirlendiğini pek anlamadım ama doğrudur dedim ve sustum. Sustum, annem gibi…
Ekip dağılsa da gönülleri bir, yine hayal kurabiliyorlar, bir araya geldiklerinden başlığı “Şöyle bir oyun koysak” diye başlayan cümleler kuruyorlar. Yağmasa da gürlüyorlar aslına bakarsan bu bile yeterli oluyor. Anlıyorum her biri bir yere dağıldı..Kimini dizilerde izliyoruz, kimisi özel kalem müdürü oldu ve kimisi…
Harun Arvasi Abim de sana derin dualarda… Geçenlerde görüşüp yâd ettik seni…
Türkiye’min davaları pek değişmedi… Yine türban rövanşta, ha biraz fark var babacığım… Bilenle bilmeyen, davayı taşıyanla taşımayan karışmış birbirine… Kimleri alkışlıyoruz bir bilsen… Keşke hayatta olsaydın ne kara komediler yazardın bunların üstüne.
Hala bekliyoruz… Bir kültür merkezine senin adını verirler diye. Senin sanat anlayışınla da işletirler belki diye… Ebabil Kuşları’nı, Bana Mahşeri Anlat’ı, Sen Nerdesin’i, Bir Demet Gençlik’i, Günahkar Baba’yı ne çok özlüyoruz bir bilsen… Sanat ne için yapılır sorusu gündem de hala, ama kim ne derse desin biz senden öğrendiğimiz gibi inanıp, sanatı yalnızca Allah’ı anlatmak için seviyoruz…
www.hasannailcanat.com adlı site ağabeyim Mehmet Safa Canat tarafından kuruldu ve içeriği çok genişledi…Senden kalan, seni anlatan her şeyi topladık. Birilerine örnek olsun, ışık olsun diye… Bu arada senin can dostlarını da bir araya getirdik www.hasannailcanat.com Şeref Defteri’nde… Birçok dostunu ve seninle olan anılarını okurken bağrımıza basabiliyoruz… Oynadığın diziler ve sinemalardan görüntüleri doyasıya izliyor ve abimize dualar ediyoruz…
Tiyatronun eğitime olan katkılarını saymakla bitiremiyor bilirkişiler… Notlarını bir kitap olarak bastırıp eğitimcilere bir yol açmayı hedefliyoruz… ‘Sanat gülü incitmeden, gül yaprağına şiir yazmaktır’ demiştin, gülleri pekâlâ incitip yapraklarını yoluyorlar sanat diye… Adına sanat dedikleri al duvakların gözyaşını izliyoruz sahnelerde… Kadın çığlıklarının moda olduğu ve sanat için “Babamı bile satarım!” diyenlerin bol olduğu bu ülkede eserlerini dilden dile, elden ele ulaştırmak boynumuzun borcudur artık.
Bir de köprü hikâyesi var baba! Sen hiçbir ayıya, dayı demedin… Senin için kazanç değil inanç önemliydi. Belki de bu yüzden, bu yüzden… Neyse lafı çok uzattım. İnsanı, insana, insanla, insanca anlatmaya söz vermiş bir ekip bekliyoruz…
Hale Canat Cürgül- Yazar ve Tiyatro Eğitmeni