SİZCE şu üç "siyasi eylemden" hangisi halkın gururunu daha çok okşamıştır?
Kıbrıs’a asker göndermek mi?..
Abdullah Öcalan’ı yakalayıp getirmek mi?..
Yoksa Davos’ta masayı terk etmek mi?..
Şimdi bu üç siyasi hareketin hemen ertesindeki oy hareketlerine bakalım.
Rahmetli Bülent Ecevit, 1974 yılında Kıbrıs’a çıkma kararı aldığında, koalisyon hükümetinin başındaydı ve partisinin arkasında yüzde 33.29 oy desteği vardı.
Ondan sonraki ilk seçim 1977 yılında yapıldı ve Ecevit yüzde 41.39 oy aldı.
Bugünkü seçim sistemi olsa, aldığı bu oyla Meclis’te çok rahat bir çoğunluk sağlayabilirdi.
Ama o günkü seçim sistemi yüzünden iktidar partisi bile olamadı.
Her iki seçim arasında oylarında 8 puan artış olmuş.
Gelelim Abdullah Öcalan’ın Kenya’da yakalanıp getirilişine.
O günkü koalisyon hükümetinin başında yine Ecevit vardı ve arkasındaki oy yüzde 14.64 idi.
Ondan sonra yapılan ilk seçimde Ecevit’in partisi yüzde 22.19 oy aldı ve yine üçlü bir koalisyona gitmek zorunda kaldı.
Demek ki o seçimde de oyları 8 puan artmış.
Sonuç şu:
Türk tarihine çok önemli tarihi kazanımlar olarak geçen bu iki siyasi olayda da, halkın gururu fazlasıyla okşanmıştı ve bir ihtimal, bu gururun oy karşılığı 8 puandı.
Tabii iktidar yıpranmasını da dikkate alırsanız, "gurur oylarının" daha yüksek olduğunu da düşünebilirsiniz.
* * *
Şimdi önümüzde başka bir olay var.
Başbakan Erdoğan’ın Davos’ta, rest çekerek masayı terk etmesi...
Şimdi bu hareketin çok güçlü bir şekilde "oya tahvil edileceği" beklentisi var.
Ben dahil, çoğu insanın beklentisi bu.
Bu beklentiler bilimsel bir veriye mi dayanıyor? Hayır.
Şu aşamada sadece bir "his".
Seçimde göreceğiz.
Şu sorunun cevabını gerçekten çok merak ediyorum:
Acaba "Davos eylemi", Erdoğan’ın oylarını ne ölçüde etkileyecektir?
Merakımın nedeni de şu:
Ecevit, 1974 yılında aldığı kararla, Kıbrıs’ın bir bölümünü fethetmişti.
Bu, 18’inci yüzyıldan beri toprak kaybeden Türklerin neredeyse ilk toprak ilhakıydı.
Öcalan’ın getirilmesi ise, Türk toprağının bir bölümüne gözünü diken bir çetebaşının yakalanmasıydı.
Yani her ikisi de, Türkiye’yi ve Türkleri birinci derecede ilgilendiren iki konuydu.
* * *
Erdoğan’ın Davos’ta çektiği rest ise bizi birinci derecede ilgilendiren bir olayla ilgili değil.
Elbette hepimiz, Gazze’deki vahşet karşısında irkildik, çok üzüldük ve tepki gösterdik.
Ama nereden bakarsanız bakın, olay bizim birinci derecede sorunumuz değil.
Her gün dünyanın çeşitli yerlerinde binlerce sivil, çocuk katlediliyor.
Darfur örneği hálá önümüzde...
İşte merakım bu noktada düğümleniyor.
Davos resti, acaba gururumuzu, öteki iki olaydan daha fazla mı okşadı?
Gerçekten öyleyse, bunun nedeni sosyolojik midir, yoksa psikolojik mi?
Erdoğan’ın hareketi bu kadar yaygın bir destek gördüyse, bunu neye bağlayacağız?
"Milli bilincimizde" bir gelişme mi?
Yoksa gerileme mi?
Bir de şu var:
Bu eyleme destek, acaba gerçekten Gazze konusundaki tepkiden mi kaynaklandı?
Yoksa son yıllarda giderek artan Batı düşmanlığının ortak biçimde dile getirilişi mi?
* * *
Sonuç olarak 29 Mart seçiminde iki konuyu çok merak ediyorum.
Gerçek belediyecilik tartışması; mahallelerin, şehirlerin, kasabaların daha iyi temizlenmesi, güzelleşmesi tartışması, bundan önceki seçimlerde olduğu gibi yine geri planda mı kalacak?
Eğer Davos etkisi ön plana çıkacaksa, bu seçim sonucunu ne ölçüde etkileyecek?
Tabii bir de şu var:
Erdoğan’ın oyu gerçekten çok artarsa, bunun gerçek sebebini nerede aramamız gerekecek?
Psikolojik mi yoksa sosyolojik bir etkende mi?
Yani Davos’un fethi, neden dolayı Kıbrıs’ın fethinden daha çok oy getirecektir?
Ya da Gazze; Kıbrıs’tan ve Güneydoğu Anadolu’dan daha mı önemlidir?
İlginç bir merak değil mi?
Ertuğrul Özkök - Hürriyet