Özel sektör de başörtülü istemiyor

Yasak sadece kamuda değil, özel sektörde de etkili.

TESEV adına Doç, Dr. Dilek Cindoğlu tarafından yapılan başörtüsü araştırması, başörtüsü yasağının sadece kamuda değil, özel sektörde de etkili olduğunu tespit ediyor. 

BİLKENT Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Dilek Cindoğlu tarafından TESEV Demokratikleşme programı çerçevesinde yapılan Başörtüsü Yasağı ve Ayrımcılık araştırması, bu kez yıllardır bir kangrene dönüşmüş meselenin istihdam tarafına bakıyor. Üniversite mezunu 79 başörtülü kadın ve 25 erkekle yapılan mülakatlardan oluşan araştırma, başörtüsü sorununa üretim alanlarından bakmayı öneriyor. Halen Columbia Üniversitesi’nde ziyaretçi öğretim üyesi olarak görev yapan ve ödüllü araştırmalarıyla tanınan Cindoğlu saha araştırması bir yıl süren başörtüsü araştırmasını; Ankara, İstanbul ve Konya’da gerçekleştirmiş.

Doç. Cindoğlu’na göre başörtüsü yasağı kadınların sadece kamuda çalışmasının önünde değil, dalga dalga yayılarak özel şirketlerde görünür olmalarının önünde de, işe alımlarda da, terfilerde de, ücret politikalarında da belirleyici bir etken. Kadınların çalışamadığı için aile ve toplumda da itibar kaybına uğradığını anlatan Cindoğlu, bunun başörtülü kadınlarda kamusal alana katılma arzusunu artırdığını söylüyor.

-Bu çalışmanın en temel bulgusu nedir?
- Kamudaki başörtüsü yasağının, özel sektördeki uygulamaları doğrudan ve dolaylı yollarla nasıl etkilediği. Çok açık olan, kamudaki yasağın özel sektörü de etkilediği. Bu durumu, yasağın ‘yayılma etkisi’ diye tanımlamak mümkün. Ayrıca başörtülü kadınların, iş bulduklarında da, çalışma ortamlarında yine bu yasağın etkisi nedeniyle ‘görünmez’ olmaları isteniyor.

-Bu kadınların çalışamaması toplumu nasıl etkiliyor?
- Eğitimli kadınların işgücü piyasalarına katılamadığı bir toplumda, kadın işgücünün yaratıcılığından, üretkenliğinden, çözüm odaklı düşünme sisteminden söz edilemez. Bu durumda erkeğin rolünün evi geçindirmek, kadının rolünün de ev içi işleri yaparak erkeğe destek olmak olarak ayrıldığı geleneksel işbölümünün kadınların lehine değişmesi söz konusu olamaz.

-Başörtülü kadınlara dair istatistikler neler?
- Araştırma şirkelerinin verilerine göre başörtülü kadınlar, Türkiye’de yaşayan kadınların yaklaşık yüzde 70’ini oluşturuyor. Ancak bunların arasında üniversite mezunu olanların oranı yüzde 16.4. Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre ise Türkiye’de 2008 yılında kadınların sadece yüzde 6.5’i üniversite mezunu. Bütün bu verileri birleştirecek olursak, bu araştırmanın evreni bu yüzde 6,5’in yüzde 16.4’ü kadar küçük bir nüfustur. Yine Konda’nın 2008 araştırmasına göre, çalışan kadınların yüzde 59.4’ü başını örtmezken, yüzde 27.2’si ‘başörtüsü’, yüzde 12.7’si ‘türban’, yüzde 0.7’si de ‘çarşaf-peçe’ ile örtünüyor.

-Bir kesim, başörtülü bütün kadınlara aynı muameleyi yapıyor değil mi?
- Meslek sahibi başörtülü kadınları tek bir anlatıyla aktarmak mümkün değil. Gerek başörtüsü takmaktan, gerekse meslek sahibi olmaktan kaynaklanan benzerlikleri olsa da, bu kadınların tamamı aynı dünya görüşünü, toplumsal cinsiyet rolleri hakkında aynı kabul ya da itirazları paylaşmıyor.

-'Dindar kadın çalışmasa da olur' algısına ne diyorsunuz?
- Biz de görüştüğümüz kadınlara bu konudaki düşüncelerini sorduk. Hepsi de çalışmalarının önünde dindarlıklarından kaynaklanan bir engel olmadığı konusunda ısrar etti. Aksine eğitim sahibi olmaktan kaynaklanan özelliklerini ve kapasitelerini toplumun yararına kullanmanın dindarlıklarıyla bağdaşan, hatta dindarlıklarından beslenen bir arzu olduğunu anlattı. Bir kadının başörtülü olması, hayatının bütün alanlarını din referansı ile yorumlayacağı anlamına gelmiyor.

-İslami çevrelerde de İslam tarihine referans yapıp kadının çalışmasına karşı çıkanlar var.
- Bu argümanlara kadınların da cevabı ver elbette. Onlar da yine İslam tarihine dayanarak kadının gelir sahibi olma konusunda cezalandırılmadığı, aksine gelirinin eşinden dahi korunduğu üzerinde durdular. Bu çerçevede Hz. Hatice’nin çalışma öyküsü birçok defa gündeme geldi. Şu cümle önemliydi: “Fıtrat bize evde otur demiyor. Hz. Hatice çağının en iyi tüccarıydı.”

-Başörtülü kadınlara işverenlerin yaklaşımları nasıl?
- Kamuya girmek, sonra da başını açmadan çalışma zor olacağı için, bu kadınların özel sektörde çalışmaktan başka seçenekleri yok. Ve çoğunlukla da dindar-muhafazakâr işverenlere ait küçük ve orta işletmelerde çalışabiliyorlar. Ancak buralarda da, kadınların aleyhine işleyen ücret politikaları onları iş piyasalarından caydırıyor. Üç farklı işveren tipolojisi var: Hiçbir şekilde başörtülü kadın çalışan kabul etmeyenler, ‘Dışarıda örtebilirsin, ama içeride açacaksın,’ diyenler, başörtülü kadın çalıştıran ama düşük ücret verenler.

Dindar işverenler de ayırımcılık yapıyor


- Başörtülü kadın işyerinin vitrininde olamıyor değil mi?
- Vitrinde olmak bir yana çoğunlukla ‘görünmez’ olmaları isteniyor. Ve bunu henüz işe alım aşamasında bir pazarlık konusu yapıyorlar. Birçok işverene göre ortalıkta fazla dolaşan, görünen bir başörtülü kadın kurumun imajını zedeliyor.

-Başörtüsü bir işten çıkarma gerekçesi mi?
- Firmaların küçülmeleri gerektiğinde, işten çıkarmalarda gene başörtülü kadınlar önde geliyor. İşverenler, açıkça ‘Sen kadın olarak zaten aile geçindirmek zorunda değilsin, önce senin işten ayrılman doğal,’ diye bunu meşrulaştırıyor ve bu süreci onların dindarlıklarına dayandıran bir rasyonellikle açıklıyor.

-Peki dindar işverenlerin tutumları nasıl?
- Çok farklı değil. Dindar ve muhafazakâr işverenlerin işe alma konusundaki olumlu yaklaşımı dindarlıklarından değil, başka yerde iş bulamayacak insanları düşük ücretle çalıştırma fırsatından faydalanmak istemelerinden kaynaklanabiliyor. Bu gibi durumlarda, şirketin dindarlığı, yaptığı ayırımcılığı rasyonalize etmenin bir aracı haline geliyor.

Her mesleğin ayrımcılığı başka


Başörtülü kadın avukatlar, baroya kayıt yaptırırken ya da kayıt yaptırmış olsalar bile baro çalışmalarında engellerle karşılaşıyor. Kendi başına çalışamadığı için başka avukatların bürolarında çok düşük ücretle çalışmak zorunda kalıyor. Her şeyi göze alıp büro açan avukatlar da, duruşmalara kendileri giremedikleri için, vekili oldukları davacılar tarafından davalarını yeteri kadar takip etmedikleri suçlamalarıyla karşılaşıyor.

Öteden beri kadın mesleği olarak görülen eczacılık, başörtülü kadınlar için nispeten daha rahat bir çalışma ortamı sağlasa da, ayırımcılıklar yok değil. Ancak eczacılık gibi bir işte dahi bir eczacının günlük hayat içinde ilişkide olduğu kişiler, kurumlar ve meslek örgütleri, başörtüsüyle çalışmasına engel olabiliyor.

Kamuda öğretmelik yapamayınca, öğretmenlik yapmak isteyen başörtülü kadın için geriye özel dershanelerde ya da özel okullarda öğretmenlik yapmak kalıyor. Başörtüsüne göz yuman bazı özel eğitim kurumları olsa da, buralarda da ücretler ve çalışma koşulları başörtülü kadınların aleyhine oluyor. Dershanelerde çalışma saatleri kamudaki saatlerin iki misline çıkabilirken, ücretler yarısına kadar inebiliyor.

Başörtülü bir kadın gazeteci, örtüsüyle bazı kurumlara girmesi yasak olduğu için mesleğini tam olarak ifa edemiyor. Çünkü bir gazeteci olarak kamu kurumlarına, siyasi partilere, parlamentoya, mahkemelere, üniversitelere girme şansı yok.

Halkla ilişkiler ve reklam sektöründe ise başörtüsü bir tür ‘görüntü kirliliği’ olarak adlandırılıyor.

*Başörtülü bir kadın mühendis büyük şirketlerde iş bulmada zorluk yaşıyor. O yüzden de küçük veya orta ölçekli işletmelerde düşük ücretler karşılığında çalışmak durumunda kalıyor. Başörtülü mühendisleri iş icabı görüştükleri kamyoncular da ciddiye almıyor.

Başörtülü bir hekim, uzmanlığını alabilmek için Tıpta Uzmanlık Sınavı’na girmek, eğitim sonrası meslek içi eğitim için hastanelerde düzenlenen kurslara katılmak, meslek örgütleriyle ilişki kurmak durumunda. Ama başörtüsü yüzünden bunların hiçbirini yapamıyor. Aynı süreçler sağlık sektöründeki hemşire, psikolog, rehabilitasyon uzmanı gibi meslekler için de işliyor ve bir yerde.

Terfi yok, mesleki saygı yok, takdir yok...


Dilek Cindoğlu: “İşe başvururken vermeleri gereken ilk karar, özgeçmişlerini resimli mi resimsiz mi gönderecekleri. Başörtülü resimle özgeçmiş yollamak, çoğu zaman ayrımcılığı baştan kabul etmek anlamına geliyor. Öte yandan, özgeçmişe başörtülü resim eklememek de, başvurunun ciddiye alınmaması riski taşıyabiliyor. Resimsiz gönderilen özgeçmişle görüşmeye çağırılan başörtülü kadın bu sefer görüşme sırasında başörtüsü üzerinden çeşitli müzakereler yaşıyor.

Çalışma hayatına girebilen kadınlar buradaki deneyimlerini anlatırken ilk olarak görmeyi bekledikleri mesleki saygıyı görmediklerini anlattı. Kendi çevrelerinde onlara ‘evin kızı’ olarak bakılması gibi. Öncelikle yazılı sınavlarda başörtüsüz resim vermek ve başörtüsüz sınava girmek gerekiyor. Kamuda örtülü olarak çalışmak yasak ya da oldukça güç ama başörtülü bir kadının işe girdikten sonra ne yapacağı, söz konusu kurumun ve yöneticinin uygulamadaki farklı tutumları ile belirleniyor.

Başörtüsünü açması yolundaki telkinlere sıcak bakmayan kadınlar en hafifinden arka odalarda, görünür olmadan çalıştırılıyor ya da çeşitli sicil cezalarına çarptırılarak işten uzaklaştırmaya kadar giden cezalar alıyor. Bazı kadınlar bu durumda çalışırken başlarını açtıklarını, okul ya da dairenin kapısında başlarını kapattıklarını, bazıları çalışırken peruk taktıklarını anlattı.

Başörtülü olmak terfi etmenin önündeki önemli bir engel. Görüştüğümüz kadınlar, iş hayatında başörtülü yönetici kadınların sıkça görülmemesini, arkadan gelen başörtülü kadınlar ve hâlihazırda çalışan kadınların iş dünyasında kabul görmesi açısından çok önemli bir eksiklik olduğunu belirtti.”

Başörtülüler ne diyor?


Toplum geneline bakarak, mesela iş ilanlarında ‘açık’ gibi söylemler gördüğüm için açıkçası incindim. Ben kendi açımdan üçe ayırdım, o yüzden belirli yerlere hiç başvurmuyorum. Belirli yerlerde alıyorlar ama başı açık alıyorlar. Hiç adam yerine koymuyorlar ya da, ‘Başı örtülü istemiyoruz,’ diyorlar. İkinci grup gene özel sektörde olup, sana bir şekilde ‘tamam’ deyip, ama ‘içeride başını açacaksın’, ‘tamam dışarıda ört ama içerde açacaksın’ diyenler. Üçüncü grup da ucuz iş gücü olarak, çok ucuza istihdam ediyor.”

“İletişim fakültesinde hem radyomuz hem televizyonumuz vardı üniversiteye ait, ben orada peruklu olduğum için çalışamadım. Peruğum öyle yerlere falan düşmedi, sürekli tarardım, hiçbir zaman dışarıdaki insanlar bana karşı ‘Ne kadar pis bir görüntüsü var,’ demedi. Beni insanlar, hocalarım çok tebrik ederlerdi, o perukla okumak tabii ki ayrı bir yaradır, bu tür bakışlara hedef oldum, bu sebeple televizyonda çalışamadım, kendimi geliştiremedim ve bu sebeple Konya’nın çok önemli bir radyosunda ücretsiz çalıştım ama kendimi ifade ettim, mesajımı verdim.”

Haber: Müjgan Halis

Kaynak: Sabah 

Hayat Haberleri