Mahmut Açıl'ın makalesi
Çocuklar sınava girecek. Başvuru bir telaş, hazırlık ayrı bir telaş. Sınava hazırlanma sürecinde yaşanan ve yaşatılan kaygılar ise işin cabası.
Haydi diyelim ki, bu süreçleri bir şekilde atlattık. Yani, kazasız belasız bir şekilde çocuğumuz sınava girdi.
Ne olur, Allah aşkına, sınava girerken, okulun bahçesinde ona sarıldıktan sonra ağlamayın!
Sıkı sıkı sarılıp, “Oğlum/kızım, tek umudumuz bu sınav. Mutlaka başarılı olmalısın!” türünden cümleler kullanmayın.
Hatta bu cümleleri o an kullanmak yerine çekin tabancanızı vurun, belki daha az zarar vermiş olursunuz.
Diyelim bu süreci de başarıyla atlattık. Yani çocuğu ne sıkı sıkı tembihledik, ne de vurmak zorunda kaldık. Sağ salim sınava gireceği salona yolcu ettik.
İşinizin bittiğini sanmayın. Asıl iş burada başlıyor.
Malumunuz, anne babanın çocuklarla ilgili olduktan sonra işleri hiç mi hiç bitmez. Anne ve babalar sınav öncesinde ve sınav sonrasında öğrencilere mutlaka ve mutlaka psikolojik destek sağlamalıdır. Onların bu sıkıntılı dönemlerinde yanlarında olduklarını hissettirmeli ve olumlu yönlendirme yaparak çocuklarının başarılarına katkıda bulunmalıdır. Buna kimsenin diyeceği yok. Olmazsa olmaz! Ama doğru katkı!
Kaygı düzeyini son sınıra getirmeden… Sınavı bir ölüm kalım meselesi olarak göstermeden… “Başarılı olmazsan olmaz!” olmamalı.
Ya sonra?
Çocuğunuzu ve kendinizi her türlü sınav sonucuna hazırlayın! Unutmayın; sınava gönderdiğiniz çocuğunuz içeride ne yapmış olursa olsun, yani ister ful çeksin, isterse çok başarısız olsun, o hala sizin çocuğunuz. Ve siz hala anne-babasınız. Bunu değiştiremezsiniz.
Sınav salonundan gülerek çıkan ve çok başarılı olduğuna inanan başka bir çocuğu kucaklayıp; “Hadi aslan oğlum/kızım bizim eve gidelim. Sen çok başarılısın. Artık bu günden sonra bizim çocuğumuz sen ol. Biz, bizim haylaz ve başarısız çocuğumuzu artık evimize koymuyoruz!” diyemezsiniz. Bu nedenle sınav sonucunun çocuğunuzla olan ilişkinizi belirlemesine müsaade etmeyin. Çocuğunuz sınavdan çıktıktan sonra, ihtimal ki, yüz ifadesi, klasik, bilinen üç beş farklı yüz ifadelerinden birine bürünecektir.
Ya gülerek çıkacak…( otuz iki dişi birden görünür diyemeyeceğim, çünkü henüz yirmilik dişleri çıkmadığı için diş sayısı otuz ikiyi bulmamıştır),
Ya yüzü yerde, kaşlar çatık, “kahretsin, sınavım çok kötü geçti, ben aptalın biriyim.” diye düşünerek,
Ya dümdüz bir yüz ifadesiyle (ifadesizliğiyle), şoka girmiş olarak. Ya dağlın dalgın bakarak, (aslında biraz daha çalışsam yapabilirmişim diye düşünerek)
Ya da tam bir vurdumduymaz havasıyla, (Sınavın nasıl geçtiği çok önemli değil, zaten böyle olacağını biliyordum. Boş veeeerrrrr, hayat devam ediyor, anneme babama bir yalan uydururum nasılsa!)
Ve daha farklı pek çok yüz ifadesiyle sınavdan çıkabilir.
Bence, siz çocuğunuzla ilk karşılaştığınızda, bu büyük sınavdan (ona göre savaştan) çıkan gazi’ye gülümseyin, hafifçe sarılın ve “geçmiş olsun!” deydin.
“İnanıyorum ki elinden geleni yaptın. Bundan sonrası Allah’a kalmış. Sonuç ne gelirse gelsin, ama hayırlısı olsun! Unutma! Sonuç ne olursa olsun biz, sınavı ve alacağın başarıyı değil, seni seviyoruz!” nevinden cümleleri, sadece dil ve dudağınızla değil, tüm içtenliğinizle, yani taa yüreğinizden gelerek söyleyin!
Ve farklı bir aktivite yapın. Mesela sinemaya gidin, yemeğe gidin, şehir turu yapın, pikniğe gidin…
Ya da yüzmeye gidin…(değişik spor aktiviteleri olabilir.)
Hiç birini istemiyorsa lütfen onu rahat bırakın. Zorlamayın!
“Bak saat dörtte, ya da falan saatte sınav sorularının çözümleri açıklanacak, haydi beraber seyredelim!” gibi bir teklifte bulunmayın.
O zaten bunu çok iyi biliyordur ve sınavı iyi geçtiyse çözümleri siz söylemeden, televizyonun başına geçerek izlemeye başlayacaktır.
Başka neler yapabiliriz?
Sınavda kaybedenlerin çoğunlukta olduğunu düşünerek çocuğunuzun başarısız olabileceğini kabullenin. Her insanın hayatında çeşitli başarısızlıklar yaşayacağını unutmayın.
İki milyona yakın kişi bu sınava girecek ve sadece dörtte birine yakını başarılı kabul edilecek.
Hayat ve sınav birbirinden çok farklı şeyleri içermektedir. Sınavda başarısız olan çocuğun hayatında hep başarısızlar yaşayacağını sanmayın.
Unutmayın, herkes doktor olsaydı, hemşire, hasta bakıcı, ya da ekmeklerimizi yapan fırıncı olmazdı.
Çocuğunuz başarılı bir sonuç almışsa doğru meslek seçimi yapmasında ona yardımcı olun ancak ona asla ve asla baskı yapmayın. Bırakın önce tercihi o yapsın. Siz sadece doğru yönlendirin. Çocuğunuzun ilgi ve yetenekleri doğrultusunda tercih yapması çok önemlidir.
Hiç hazzetmediği bir mesleği zoraki tercih ettirirseniz, zengin ama mutsuz kişilikler ortaya çıkarırsınız.
Ailesinin isteğine boyun eğip hiç sevmediği tıp fakültesini kazanıp, orada okuyup doktor çıkan birisi, mesleğinde ne kadar başarılı olursa olsun ( ki bu durumda başarılı olması imkansız), eşini, işini ve çocuklarını sevmeyen, toplumdan ve sosyal hayattan nefret eden bir birey olacaktır. Yani abuk subuk suratlı, hiç gülmeyen bir baba ya da anne olacaktır.
Çocuğunuz, sınavda beklenen başarıyı gösterememişse; ama çalışma isteği varsa ve başarılı olacağına inanıyorsa ona tekrar hazırlanmasını önerin fakat zorlamayın.
Çocuğunuz, tekrar sınava hazırlanmayı düşünmüyorsa bir an önce hayata atılmasına yardımcı olun.
Unutmayın ki, uzun hayat yolcuğunda başarılı ve mutlu olmanın tek şartı ÖSS değildir. ÖSS sadece bir araçtır.
Bugün üniversite okumadığı halde hayatında çok mutlu olan ve başarının zirvesinde bulunan insanlar olduğu gibi çok iyi üniversitelerde okuyup iş sahibi olamayan, mutsuz bir hayat yaşayan insanların da olduğunu herkes gibi siz de biz de çok iyi biliyoruz.
Mühim olan kişinin kendisiyle barışık olmasıdır. Kendisiyle barışık olan hayatla barışık olur.
Hayatla barışık olan da şartlar ne olursa olsun bir gün mutlaka mutlu ve başarılı olur.