Gazeteport yazarı Murat Sabuncu'nun yazısını istifadenize sunuyoruz.
Bir süredir gündemde ve uzun sürede gündemden düşmeyecek. Ayşe Arman’ın, Nihat Odabaşı’na çektirdiği fotoğraflar.
Kendi deyimiyle “baştan çıkarıcı kadın pozları”.
Eşinin isteğiyle“seks fotoğrafları değil seksi fotoğraflar”.
Kimseyi ilgilendirir mi? Yok, kesinlikle ilgilendirmez. İstediği gibi çektirir fotoğrafları. Ve isteyen bakar. Üzerine konuşur, geyik çevirir. Ya da bakmaz başını çevirir.
Gazetesindeki yazar arkadaşları, hemen hiç kimse bu fotoğraflar hakkında olumsuz yorum yapmadan “kadının bedeni üzerindeki söz sahibi olması hakkında” yazıp ona destek verdiler. Dedim ya kime ne..Desteğe ihtiyacı yok ki..
Ama destek yazısı yazan arkadaşlarla ilgili bir kafa karışıklığı içindeyim. Bu demokrat ve hoşgörülü arkadaşlarımızın çifte standartları olduğunu düşünüyorum. Ve onlara sormak istiyorum:
Peki bir kadın bedeni üzerindeki özgürlüğünü kullanıp soyunabiliyor da niye bir kadın bedeni üzerindeki özgürlüğünü kullanıp örtünemiyor?
Biliyorum çoğunuzun cevabı hazır: Babaları, ağabeyleri, kocaları zorluyor. Kendi özgür iradeleri değil ki.
.Ne ilginç bir düşünce tarzı. Kafası açık tüm kadınlar sonuna kadar özgür, rahat, istediğini yapıyor ama kafasını örten kadınlar o kadar zavallı ki her şeyi emir komuta zinciri içinde yapıyor. Gerçekten inanıyor musunuz siz buna?
Ya da kimileri çağdaşlıktan bahsedecek: “Bu devirde örtünülür mü hiç? “
Örtünülür de soyunulur da…
Bu devrin bana göre en önemli özelliği “daha çok demokrasi, daha çok insan hakları” ile özdeşleşiyor olması. Yani kimsenin kimseye müdahale etmeden, zorlamadan, birbirinin hakkına saygı duyarak birlikte yaşaması.
Benim için soyunmak ya da örtünmek çağdaşlık veya çağdışılık diye tanımlanacak filler değil. Ne kimse soyundu diye çağdaş olur ne de diğeri örtündü diye çağdışı..
Fikir jimnastiğine devam. Diyeceksiniz ki. “Ya mahalle baskısı”. Örtünmek istemediği halde zorlananlar. Ya da örtüsüz yaşamak isteyip, etraflarından korkup örtünenler. O zorlayanlarla mücadele hepimizin boynunun borcu. Kanun falan yetmez öncelikle vicdanlarımızla dur demeliyiz bu baskıcılara.
Ama biliyor musunuz farklı bir mahalle baskısı daha var üzerimizde. Hepimizin ne giyeceğimizden, nerede yiyeceğimize, nerede eğleneceğimizden, ne şekil davranacağımıza kadar yaşam şeklimizin belirlenmeye çalışıldığı bir baskı bu. Öyle giyinmezsek, eğlenmezsek, yaşamazsak, “çağdaş Türkiye bu imiş” gibi kabul ettirilmeye çalışılan düzenin, dışındaki kişiler gibi görünme-gösterilme endişesi taşıyoruz.
Onların çizdiği bir resim var. Ve bu resmin biraz dışına taşan her insan, fikir, yaşam tarzı; “yok sayılmaya, ezilmeye, horlanmaya, aşağılanmaya” çalışılıyor.
Kendini dini otorite sayıp kişilerin inançlarını yargılayanlar kadar kendini çağdaşlığın otoritesi görüp insanların yaşam tarzlarını kendilerine göre belirlemeye çalışanlar da rahatsız ediyor beni.
Yazıyı Ayşe Arman’ın çektirdiği fotoğraflarla ilgili yazdığı yazının bir bölümüyle bitirmek istiyorum. Bakın Türkiye’nin en özgür kadını ne diyor:
“ En büyük hayallerimden biri...
40 olmadan Nihat Odabaşı’na "baştan çıkarıcı bir kadın" olarak poz vermekti.
Sevgilime sordum:
"Yapabilir miyim?"
"Ben senin baban değilim, benden izin almana gerek yok!" dedi.
"Yooook yemezler!" dedim.
"Hiçbir şeyden korkmuyorum ama seni kaybetmekten korkuyorum. Kontrollü bir kontrolsüzlük yaşamak istiyorum o kadar..."
Güldü.
"Sonra da o fotoğrafları yatak odamıza asacaksın di mi?"
"Evet" dedim, "Sen benim beynimi okuyorsun!"
"Yap ama seks fotoğrafları olmasın, seksi fotoğraflar olsun..." dedi.
Sözünü ettiği ayrım, bayağılık ve samimiyet arasındaki ince çizgi gibi bir şeydi.
"Tamamdır" dedim.
Yine de kendime güvenemedim.
(İtiraf ediyorum, ben bazen bayağılıktan da hoşlanıyorum)
"Nihat’ın pespaye bir şey yapmasına olanak yok, ama fotoğraflar senin de onayından geçsin, öyle verelim Hello’ya" dedim.
Ekledim: "Yine de bir sürü insan, sevgilisi nasıl izin vermiş diyecektir..."
"Desinler, umurumda değil" dedi, "Seninle birlikte olmaya karar verdiğim gün, bir sürü şeyi göze almam gerektiğini biliyordum..."
Şimdi bu diyalogu başka bir kadının ağzından yazalım.
Başımı örtmeye karar verdim ve örtümle Nihat Odabaşı’na bir fotoğraf çektirmeye gidecektim. Sevgilime sordum:
“Yapabilir miyim?”
“Ben senin baban değilim bana sormana gerek yok” dedi.
“Yokkk” dedim. Yemezler”
Diyalogu alın yazıdan kendiniz devam ettirin. Ama tarafsız olun. Böyle bir diyaloga hoşgörüyle bakar mıydınız? Ya da en basitinden demezmiydiniz “bak gördün mü kadın kocasına soruyor?” diye…