Sabah gazetesinden Taha Kılınç'ın değerlendirmesi:
Birkaç sene öncesine kadar Arap ülkelerine ya da İslâm dünyasına dair herhangi bir yorumuna, sözüne, değerlendirmesine şahit olmadığımız birçok isim, bugün ordinaryüs profesör pozlarında gazete köşelerinde, televizyon ekranlarında, sempozyumlarda ve konferanslarda boy gösteriyor. İşin garip tarafı, "her kör malın bir kör alıcısı vardır" meselinde olduğu gibi, bu isimlerden her birinin geniş takipçi kitleleri ve adeta ayran budalası gibi peşlerinden koşturan heyecanlı hayranları var. Tam anlamıyla Türkiye'ye özgü bir garabet sayılmalı herhalde bu.
Ortadoğu'ya birden bire merak saran bu isimleri böylesine pervasızlaştıran, elbette Türkiye'de bu bölgeyi gerçekten bilen insan sayısının çok az olması. İlk adımlarını atarken kendilerini durduran olmayınca, sonraki cüretleri de artıyor. Zaten bir noktadan sonra 'uzman' sıfatı üstlerine yapışıp kalıyor, dokunulmaz ve sorgulanamaz payesine erişiyorlar; artık ortaya koydukları tutarsızlıkları, saçmalıkları ve yalanları temizlemek körü körüne peşlerinden sürüklenen hayranlarına kalıyor. Onlar da bu işi canla-başla, gönüllü bir şekilde yerine getiriyorlar. Adanmışlığın böylesine çok zor rastlanır.
Sosyal medyaya bakınız mesela: Herhangi bir delili ve tutarlı gerekçesi olmadan, Ortadoğu ve İslâm dünyasıyla ilgili tamamen kafasında kurduğu tezleri ortalığa saçan 'uzman' isimlerin hayranlarının kıyasıya kavga ettiklerini göreceksiniz. Herkes kendine bir 'üstad' bellemiş, onun sözüm ona fikirlerini kendi cehaletine kalkan edinmiş, günlerini ve gecelerini başkalarına saldırarak geçirmektedir. Bugün özellikle Twitter denilen mecrada, insanlar gerçek bilginin ve doğru verilerin izini sürmek yerine, kendi işlerine gelen şeyleri söyleyen kişilerin 140 karakter uzunluğundaki cümlelerini ağızlarında gevelemektedir.
Arap Baharı'nın başlangıcında, şimdi ortalıkta 'uzman' sıfatıyla gezinen isimler verimli bir kaynak keşfettiklerinin farkına çabucak vardılar. Yepyeni bir dünya idi önlerine açılan. Daha önce ayak basmaya tenezzül etmedikleri, hatta açık açık tiksinti ve küçümsemeyle baktıkları bir coğrafyada ardı ardına meydana gelen değişimler, 'altına hücum' hissi uyandırdı hepsinde. Ortadoğu'nun dilini, kültürünü, geleneklerini, inançlarını, heyecanlarını, hayal kırıklıklarını, umutlarını, kısaca duygu dünyasının kodlarını hiçbir şekilde bilmedikleri halde, Batılı kaynaklar üzerinden bölge uzmanı edasıyla Türkiye'ye yayın yaptılar.
Değişim (onlar 'devrim' demeyi tercih ettiler ısrarla) fırtınalarının heyecanı içinde, yaptıkları değerlendirmelerin ne kadar yanlı, yanlış ve keyfi olduğu anlaşılamadı. Sadece bölgeyi çok iyi bilen insanların fark edebildikleri, ancak sıradan okurların coşku içinde alkışladıkları birçok düzmeceyi 'analiz' adı altında başarıyla pazarladılar. Para da kazandılar, şöhret de, itibar da. Ortadoğu'da ve İslâm dünyasında zavallı insanlar can verdikçe, bu isimler koltuklarında ve Twitter'ın karanlık dehlizlerinde cesaretle, hesap verme ve yalanlarının deşifre olma korkusu olmaksızın, saçmaladıkça saçmaladılar.
Ancak şimdi taşlar yerine oturmaya başladıkça, 'analiz'lerinin neredeyse tamamının yanlış çıkması bir yana, içlerinde gizledikleri ne kadar kin, nefret ve kötü niyet varsa hepsi ortaya çıkıyor. Örneğin, 'devrim'lerin başlangıcında halkların tercihlerinden dem vuran birçok 'uzman', şimdilerde utanmadan ve sıkılmadan Ortadoğu'daki karanlık, cehalet, bataklık ve aşırılıklar üzerinde kalem oynatıyor. Aylardır yazdıkları yalanlar şimdi bölgenin yaman gerçekleriyle yer değiştiriyor. Tribünlere oynama vakti hızla geçiyor.
Ortadoğu'daki değişim halkalarının en sonuncusu ve en sancılısı olan Suriye de tamamlandığında, piyasada salınan 'uzman'lar hepten susmak zorunda kalacaklar. Barutları tümüyle tükenecek çünkü. Bugün Fas'ı izleyen var mı? Libya hakkında yazan kaldı mı? Tunus çoktan gözden düşmedi mi? Mısır'dan bile yüz çevirmeye başlamadılar mı? Elbette böyle olacaktı. Çünkü bölgemizi tanımıyorlar, bilmiyorlar. Böyle olunca da, dalgalanma durduğunda onlar da susmak durumunda kalıyor.
Bütün bunlar bize tek bir şeyi gösteriyor aslında:
Ortadoğu'yu (ve de İslâm dünyasını) anlayabilmek için, önce bu coğrafyayla derin bir sevgi ilişkisi kurmak gerekiyor. Ortadoğu, kendisine meze ve şöhret aracı gözüyle bakanları ise kısa zaman içinde rezil ediyor.