Mümtazer Türköne'nin yazısı
Kılıçdaroğlu'nun, Önder Sav'a karşı yürüttüğü savaşın en kritik suçlaması bu. Önder Sav gücünü halktan değil, 'bir yer'den alıyormuş. Bu 'bir yer' neresi? Cevabı bulmak çok zor değil. CHP'nin statükonun partisi olduğunu hatırlayın.
En temel vasfının 'devlet partisi' sıfatı olduğunu. Statükoyu sürdürmekle mükellef devletin kimlerden meydana geldiğini. Bu 'bir yer'in askerler olduğu, Önder Sav'ın askerî vesayet düzenini temsil ettiği sonucu çıkmaz mı?
CHP'deki savaşın parti içi demokrasi ile yakından uzaktan alakası yok. Bu kavga bir hizip mücadelesi. Parti içi hizipler yapı itibarıyla demokratik oluşumlar değildir. Saray entrikası teknikleriyle bir taraf diğerine üstün gelmeye çalışırken oligarşiler arası bir rekabet sürmektedir.
Önder Sav, CHP'nin ayırt edici vasfı olan geleneksel parti içi bürokrasiyi temsil ediyor. CHP, uzun tek parti yıllarında devlet bürokrasisi ile içli dışlı olunca doğal olarak bürokratik refleksler edindi. 30'lu ve 40'lı yıllarda faşist ve komünist partilerden alınan güçlü parti teşkilatı modeli, bu bürokrasiyi güçlendirdi. Partilerin zamanla edindikleri alışkanlıklardan kolay vazgeçmediklerini hatırlarsak, Önder Sav'ın abus ve itici çehresiyle CHP'nin genel sekreterlik koltuğunda bir imparator edasıyla oturmasını açıklayabiliriz. Partide süren iç savaş bu alışkanlıkların terk edileceği bir evrenin yaklaştığını gösteriyor.
Söylenen sözlerin çok fazla anlamı yok. 'Hukuk istiyoruz', 'aşiret partisi değiliz' diyen Önder Sav, tam da bu sözlerin muhatabı. Çünkü hukuku çiğneyen, feodal senyör gibi partiyi yöneten o. Kılıçdaroğlu'nun da ondan geri kalır tarafı yok. Demokrasiden dem vuran, halkı temsil ettiğini öne süren Kılıçdaroğlu'nun tek başına Merkez Yürütme Kurulu atamasını, parti-içi demokrasinin neresine yerleştireceğiz? Kalenin surları gerisinde, sarayın loş koridorlarında devam eden ve entrikalarla sürdürülen bir iç savaş bu. Ama sadece Kılıçdaroğlu kazanırsa duvarlar yıkılacak ve demokrasi ihtimaller menziline girecek.
CHP'de sürmekte olan savaşı, askerî vesayet düzeninin son kalesinin içten çöküşü olarak takip etmemiz lâzım. CHP ısrarla, askerlerle birlikte devlet içindeki iktidarı paylaşan bir devlet partisi idi. Devlet içinde iktidar olunca, halkı temsil etmenin pek gereği kalmıyordu. Sandıktan iktidar çıkmak gibi bir zahmete kimse katlanmıyordu. AK Parti, devlet içindeki iktidar alanlarını tek tek halka açınca CHP de halka açılmak zorunda kaldı. Önder Sav'ın bir komplo ile Baykal'ı uzaklaştırıp Kılıçdaroğlu'nu genel başkanlık koltuğuna çıkartması, bir vitrin değişikliği ile CHP'nin eski alışkanlıklarını sürdürmesi anlamına geliyordu. Ancak vaziyetin vitrinle düzelmeyeceğini, siyasete her zaman yüzeyden bakan zinde güçler dışında herkes biliyordu. Önder Sav, Baykal'ı alaşağı ederek misyonunu tamamlamış, şimdi halkın gözüne soka soka eski CHP'nin bütünüyle tasfiyesine sıra gelmişti. CHP içinde kontrolden çıkan tüzük krizi, değişimden yana olanlara, ancak seçimden sonra yakalayacakları bu fırsatı verdi.
Bu savaşın galibinin Önder Sav olamayacağı ortada. Bürokrasi hiçbir zaman tek başına iktidar olamaz. Önder Sav, statüko adına kişisel ölçülerde yürüttüğü bu savaşı kaybedecek. Çünkü toplumda ve gelecekte Önder Sav'ın temsil ettiği bürokrasinin karşılığı yok. Kılıçdaroğlu bu savaşın galibi olacak. Çünkü kokuşmuş bir parti düzeni içinde boy veren bu kriz, onun için altın değerinde bir fırsat demek. Krizi tırmandırdıkça Kılıçdaroğlu'nun önü açılacak. Aynı zamanda partisini de güçlendirecek. Kılıçdaroğlu'nun kamuoyunun gözü önünde Önder Sav'ın ve onun arkasında kümelenen partili bürokratların işini bitirmesi, CHP için büyük bir reklam fırsatı değil mi? CHP'nin köklü bir şekilde değiştiği, daha başka nasıl anlatılabilir? Ayrıca bu kriz sona erdiği zaman partinin emanet edildiği Kılıçdaroğlu'nun artık bir lider haline gelmesi mümkün olacak.
CHP'deki savaş bir hizip mücadelesi. Ancak bu mücadele Türkiye'de birçok şeyin değiştiğini ve CHP'nin de bu değişime bir saray darbesi ile de olsa katıldığını gösteriyor. CHP kendi geleneklerine, yani hizip entrikalarına başvurarak değişime ayak uyduruyor.
Kavganın özeti: Vesayet düzeni, son sığınağından da kovuluyor. Statükonun kalesi olan CHP'de 'gücünü bir yerden alanlar' yani statükonun bürokratları tasfiye ediliyor.
Zaman gazetesi